Nefis; geniş anlamda, insanın aslı ya da kendisi, istek ve arzularının tamamını kapsayan bir kavramdır. Dar anlamda ise, özellikle günlük dilde, kişilerin istek, arzu ve ihtiraslarını kapsamaktadır. Nefis, Kur’an ve Hadislerin yanında, birçok bilim dalınca da üzerinde durulan bir kavramdır. Örneğin Ebu Hanife Hazretleri, Fıkhın tanımını: “Fıkıh, kişinin leh ve aleyhinde olan şeyleri bilmesidir.” ( Bilmen, Huhuku İslamiyye ve Islahatı, Fıkhıyye Kamu- su, c.1,s.14) şeklinde yapmıştır. Nefis muhasebesi ise; kişinin kendisiyle yüzleşmesi, kendini kontrol etmesidir. Buna günümüzde otokontrol sistemi denilmektedir. Nefis muhasebesi yapmak, diğer yaratılanlardan farklı olarak, insana verilmiş olan akıl ve iradenin bir gereğidir. İnsanların kendisini muhasebe etmesi, Allah’a görevini hakkıyla yerine getirebilmesi, dünya ve ahiret mutluluğuna kavuşabilmesi için kaçınılmazdır. Zira insanoğlu yaratılış itibarıyla nefsin arzularına düşkün olması sebebiyle, insanın yaptığı kötülüklerin ilk kaynağıdır. Konuya ilişkin ayette; İnsanın sürekli olarak nefsinin kötülüğe teşvik etmesinin etkisinde olduğu; bu durumdan kurtulabilmek için kişisel gayretin yeterli olmayıp, Allah’ın yardımının gerekli olduğu şu şekilde ifade edilmektedir: “Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Yusuf süresi,53) Peki nefis muhasebesi yapmanın gayesi nedir? Nefis muhasebesi, insanın arzularının etkisinden kurtulup, nefsinin isteklerine gerektiği kadar karşılık vererek, Yaratanı’na gerçek anlamda kul olması hedefine yöneliktir. Zira nefis muhasebesi yapan kişi, yaşayış tarzını Allah’ın istediği şekilde düzenleme gayreti içine gireceği için, bütün söz ve fiilleri, yaratılış amacına uygunluk sağlamaya başlar. İnsan tarafından en güzel davranışın sergilenmesinin göstergesi de sadece kendisi için değil, aynı zamanda başkaları içinde yaşamasıdır. Bu mükemmel ilke bir Hadis-i Şerif’te şöyle ifade edilmiştir: “Sizden biri kendi nefsi için istediği şeyi, kardeşi için de istemedikçe ( kâmil anlamda bir) mümin olamaz” (Müslim, iman, 17) Nefis muhasebesinin ferdi aşan gayesi de, hayırlı bir toplum meydana getirmektir. Böyle bir toplum Kur’an-ı Kerim’de: “Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülüklerden meneder ve Allah’a inanırsınız. Kitap ehli de inansaydı, elbette kendileri için hayır-lı olurdu. (Gerçi) Onlardan iman edenler de var. Ama pek çoğu fasık (yoldan çıkmış) kimselerdir.” (Al-i İmran,110) Böyle bir toplum, insanlar için çıkarılan hayırlı ümmet olarak ifade edilmiş ve onların iyiliği emredip, kötülükten sakındırmaya çalıştıkları ve Allah’a inandıkları vurgulanmıştır. Başkalarına iyiliği anlatan, başkalarını kötülükten korumak için gayret gösteren ve onların gerçek anlamda Allah’a kul olma şerefine ulaşma- sını isteyen kişilerin, öncelikle bu özellikleri kendilerinde bulundurmaları gerekir. Bu sebeple nefis muhasebesi; “Hayırlı insan, hayırlı ümmet” olma hedefine ulaşmanın en önemli unsurudur. Nefis muhasebesi sanıldığı kadar kolay bir iş değildir, zorlukları vardır. Peki nefis muhasebesinin zorlukları nelerdir? Nefis muhasebesinin önündeki en önemli zorluk, nefsin hesaba çekilmekten hoşlanmamasıdır. İnsanoğlunda nefsini beğenme, onun isteklerini güzel görme ve haklı sebeplere dayandırma duygusu vardır. Birçok insana, yaptığı işin iyi olmadığı, yanlış olduğu hatırlatıldığı zaman, hemen savunmaya geçtiği, kendini savunmak için her türlü yola başvurduğu görülür. Hatta bazı insanlar da haksız oldukları konularda dahi, haksız olduklarını bile bile kendilerini, haklı çıkartmaya çalışmaktadırlar. Zira Kur’an-ı Kerim’de anlatılan Şeytan’ın, Hz. Adem’e secde etmemesi, Nemrud’un Hz. İbrahim’i yakmaya çalışması, Firavun’un Hz. Musa’yı öldürme isteği, Mekke’li müşriklerin, Hz. Peygamberi yok etmeye çalışmaları; nefsi her şeyden üstün görme anlayışının pratik hayata yansımasıdır. Bu anlayışın en tehlikeli boyutu ise, nefsi ilah olarak benimsemektir. Kur’an-ı Kerim’de “heva” olarak nitelendirilen bu hu-sus şöyle anlatılır: “Nefsinin arzusunu ilâh edinen, Allah’ın (halini) bildiği için saptırdığı ve kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?” (Câsiye,23). “Hevâ ve heves; gözü kör, kulağı sağır ve kalbi hissiz eder. Kişi âlim de olsa ilmine rağmen hakkı duymaz olur.” (Yazır, Hak dini Kur’an dili, Akçay yay. Ank.1995.VI.419) Hevâ ve hevesler, gerçekleri görmeyi, temel insan haklarına saygı göstermeyi engelleyen yüksek ve kalın bir duvar gibidir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de ifade edildiği gibi, Karun’a da, Allah’ın kendisine lutfettiği zenginlik karşılığında, başkalarına iyilikte bulunması söylendiği zaman; Karun, “Bu servet ancak bana, kendimdeki bilgi sayesinde verilmiştir..” (Kasas, 78) diyerek, ilmine ve zenginliğine güvenip inançsızlık ve azgınlıkta ısrar ederek helâk olmuştur. Buradan şu anlaşılmaktadır ki; insanın nefsini yönlendirememesi, tam tersine nefsinin onu yönlendirmesi durumunda, heva ve hevesini ilahlaştırması kaçınılması mümkün olmayan bir son olmaktadır. Nefis muhasebesinin başarılı olması için uyulması gereken prensipler nelerdir? Bunların en önemlilerini şu şekilde sıralamamız mümkündür: 1- Öncelikle kişi geçmişini, hatasını ve geçmiş günahlarını bilmesi gerekir. 2- Sürekli Allah’ın denetim ve gözetimi altında olduğunu düşünmek. 3- Başkalarının hatalarından önce kendi hatalarını görmek. 4- Kazanılanları Allah’ın bir lütfu olarak görmek. 5- Ve aşırılıklardan kaçınmaktır. Nefis muhasebesi yapanla, yapmayan kişileri, Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir Hadisinde şöyle nitelemiştir: “Akıllı kişi, nefsini hesaba çeken, ölümden sonrası için çalışandır, âciz kimse ise nefsinin arzularına tabi olan ve Allah’tan (olmayacak şeyleri) temenni eden kimsedir.” (Tirmizi, Kıyame,25). Nefis muhasebesinin etkileri hem ferdi hem de toplumsaldır. Bu durum Kur’an-ı Kerim’de şu şekilde ifade edilmektedir: “Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltin. Siz doğru olursanız, yoldan sapan kimseler size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman Allah, size yaptıklarınızı haber verecektir.” (Maide,105). Toplumda nefis muhasebesi yapmadan sadece kendi nefsi için yaşamak toplumun huzuru açısından bir felaket olur. Bu nedenle her zaman nefis muhasebesi yapmalıyız. Ancak bazı zamanlar vardır ki o zamanlarda bunu yapmak daha da önem taşır. Bunlar arasında; Mübarek ayları, Cuma ve bayram günleri, kandil geceleri, hicri ve miladi yılbaşlarını sayabiliriz. Miladi yılbaşı nefis muhasebesi açısından kaçırılmaz bir fırsattır. Yarın yeni bir yıla daha kavuşmuş olacağız. Böyle yeni bir yıla daha kavuşurken; Yılbaşı ve Noel kutlamalarını bahane ederek Allah ve Resûlü’nün razı olmayacağı hareketleri ve işleri yapmak yerine; bir senenin nerede ve nasıl geçtiğini düşünmek, geçmiş ve gelecek yılın ve nefsin muhasebesini yapmak, günahlarımız için, evlatlarımız için, insanlığın kurtuluşu için hayır dualar yapmak en doğru yoldur. Bu itibarla bir Müslüman böyle kutlamalardan kendini sakınmalı, aklını başından alan alkolden, sıhhatine ve kesesine zarar veren kumardan her türlü şans oyunları ve israftan kendini uzak tutmalıdır. Ahir zaman Peygamberi Efendimiz (sav) bile, nefisle savaşı, savaşların en büyüğü ve en zoru olarak kabul eder, dualarında sık sık; “Nefsimin şerrinden Allah’a sığınırım, Rabbim göz açıp kapayıncaya kadar bile olsun, beni nefsimin eline (senin yardı-mın olmaksızın) bırakma” (Camiü’s-Sağir,c.1s.58) diye yalvarmıştır. Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizin yeni yılını tebrik eder, yeni yılın vatanımıza, milletimize, tüm insanlık ve İslâm Alemine alemine, barış, huzur, sağlık, başarı ve kardeşlik getirmesini temenni eder, esenlikler dilerim.