Bazı bazı; tanıdıklar yolda rastlayınca soruyorlar: “Öğretmenim, (Beni yakından tanıyanlar, bana öğretmenim derler, hocam değil) yazılarında hep genel konuları seçiyorsun, hiç İnegöl’e değinmiyorsun...”
Doğrudur.
Ama:
İnegöl, Türkiye Ormanlarında sadece bir ağaç…
Oysa:
Orman yanıyor orman, haberiniz var mı?
Bu orman söndürülmezse, İnegöl iyi olsa ne ya-zar, kötü olsa ne yazar; O da arada kül olur gider…
Halkımızın bu konudaki bilinci, sandık sonuçların-da kendini göstermekte…
Milli İrade rüzgarıyla yelkenlerini şişiren yönetenler, adaleti mülkün temelinden çıkarıp, kinin ve intika-mın önce tutsağı yaptılar sonra da öldürdüler…
O ölünce de yargı ve hukuk öksüz kaldı…
Yerini:
İntikam ateşiyle yıllar yılı yanıp tutuşan kindar bir anlayışın uygulamaları doldurdu…
Bakın, görün ve düşünün!
Bir kişiyi Kara Kuvvetleri Komutanı yapan kimdir?
Milli İradenin gücünü kullanan; Milli Savunma Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı değil midir?
Aynı kişiyi Genelkurmay Başkanlığına atayıp, Onunla tam İki Yıl çalışan, emekli olunca da Üstün Liyakat ve Başarı ödülüyle yücelten güç: Yukarıdaki imza sahipleri aynı üçlü değil mi?
Meğer adam teröristmiş, hem de teröristlerin de başıymış da kimsecikler bilememiş!
Şu işe bakar mısınız?
Memleketin ruhunu teslim ettiğimiz eller; gözlerinin önünde, burunlarının dibinde, emirleri altında çalıştırdıkları bir teröristi bilip tanıyamamışlar, bir de ödüllendirmişler!
Demek ki ülke çok, ama pek çok güvenilir ellere bırakılmış!
Allah gani, gani razı olsun adaletçilerimizden! Tehlikeyi sezip azgın bir teröristi tıkmışlar kodese de meMleket büyük bir beladan kurtarılmış!
O şimdi Bir Yılı aşkın içerde, suçu nedir bilmeden yatıyor…
Yatacak…
Yargımız bağımsız olduğu için tabii!
Bir başkası:
Elinde bıçak; kesiyor biçiyor önünde kimse duramıyormuş. Şöhreti ayyuka çıkmış, kesmede biçmede dünyada İkinci olduğu söylenir…
Estirdiği terör ile! Ölüden alıp, diriye yamayarak cana can katıyormuş…
Hasılı kelam Ergenekoncuymuş O da…
Profesör Mehmet Haberal yani. Üstelik: Milli İradeden icazetli…
Sağ olsunlar, bağımsız yargımız! Yakalayıp O’nu da tıkmış içeriye; Dört Yılı aşkın süreçte dinlenmekteymiş orada, suçunu öğrenmek için!...
Yaşlı ve hasta…
Kılıç mı keskin, kalem mi?
Kılıç sallanınca en fazla Bir, bilemedin İki kişiyi saf dışı bırakabilir…
Ya kalem?
Erbabının elinde çok büyük kitleleri yani, milyonla-rı etkileyip şirazeden çıkarabilir!
Kılıcın kestiği yara iyi olabilir, ama kalemin beyinlerdeki tahribatını onarmak öyle kolay olmaz; Ergenekoncu yapar insanı ki, memleket elden gider külliyen!...
İyi ki ülkemizde yargının bağımsızı var!
Tehlikeyi zamanında hissedip, bu kalemşörleri toplayıp tıktı içeri; Beşinci Yıla varan Bir süredir, salıverilecekleri günleri beklemekteler…
Suçlarını öğrendikten sonra tabii!…
Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Mehmet Perincek, Tuncay Poyraz ve….
Tabii bir de bağımlı yargı var; onlar yüce Türk Milletine bağımlıdır, onun adına görev yapar ki: Arayan, orada; adaletin ve hukukun tüm kurallarını, olmazsa olmazlarını görebilir…
Ya bağımsız yargı?
O yine bağımsızdır! Ama sözde… Özde ise: Ucu; kimilerine göre Okyanus ötesinde, kimine göre de başkentin tepe noktasında askılıdır…
Öyle olmazsa, kindarlığın ve onun besleyip büyüttüğü intikam duygusunun verisiyle bir ülke: Onca seçkin muazzaf ve emekli komutanını tutuklayıp hüküm altında tutar mı?
Buna “aba altından sopa göstermek” geleceğe gözdağı vermek denir…
Ülke yanıyor ülke!
Şıh uçurulduğu sürece, kine ve intikama dayalı bu yangın sönmeyecek…
Ah! Şu müritler ah! Siz yok musunuz siz!