Taassup, Arapça kökenli bir isim olup sözlükte “bağnazlık” anlamına gelmektedir.

Taassup, Arapça kökenli bir isim olup sözlükte “bağnazlık” anlamına gelmektedir. Bir görüş ve düşünceye, bir kişi ve topluluğa körü körüne bağlanmak, taraf olmak, akraba ve kavminin fertlerine aşırı ölçüde sevgi göstermek ve onları kayırmak anlamlarına gelir. Taassup, terim olarak: Din, ahlâk, adet, görüş ve düşünce gibi konularda haksızlık ve husumet derecesine varacak ölçüde bir saplantıya düşmek demektir.

İnsanlık var olduğundan beri pek çok kin, öfke ve savaşın kaynağı taassup olmuştur. Tarihin sayfalarını karıştırdığımız zaman bunun binlerce örneğini görebiliriz. Taassup sadece dindar insanlarda gördüğümüz bir durum değildir. Irk, kabile, aşiret, sınıf, renk, cinsiyet, memleket, mezhep, tarikat, cemaat üstünlüğünü savunup diğer insanları küçük görmek, hatta onları insan statüsünden çıkarmak da bir taassuptur.  Bunun bir adım ötesine faşizm demek yanlış olmaz.

Taassup insanları körleştirir, kendi dışındaki herkese ön yargıyla bakmasına neden olur. İnsanın diğerlerine objektif, insani yaklaşmasını engeller.

Her ne kadar herkes taassubun yanlış olduğunu zikretse de gündelik yaşamda taassubun farklı versiyonlarını görmekteyiz. Bu bakış binlerce insanın yok pahasına ölmesine bile neden olmuştur. Taassubun en önemli iki nedeni vardır: Biri çıkar, diğeri ise cehalettir.

Bazı güçler ortamı bulandırmak için insanlar arası farklılıkları gündeme getirip çatışma ortamı oluşturur ve bundan bir rant elde eder. Bu sadece parasal bir kazanç değil, siyasi kazanç elde etmek için de olabilir.

Orta Çağ Hıristiyan dünyasında gördüğümüz kilise baskısı belki bu taassubun en bariz örnekleridir. Dönemin din adamları kendilerini ayrıcalıklı sınıf olarak görmüş. Dini kullanarak herkes üzerinde baskı kurmuşlardır. Cahil olan halk da din adamlarının bu zulümlerine göz yummuşlardır. Kilisenin verdiği karar sorgulanamaz, eleştirilemez ve karşı çıkılamazdı. Bu gücün farkında olan din adamları halkı her anlamda sömürmüşlerdir. Çünkü halk din adamlarını tanrının bir temsilcisi olarak görmüş ya da halka öyle olduğu öğretilmişti. Bu nedenle din adamına karşı gelemiyorlardı. Kilisenin istediğini öldürme, istediğini dinden çıkarma gibi sonsuz bir yetkisi vardı. Kilise bu hâkimiyetini devam ettirmek için halkın okuma yazmasını dahi engellemiştir.

Hatta orta çağ zihniyeti kadının insan olmadığını, şeytanın bir temsilcisi olduğunu bile savunmuştu. Bu nedenle pek çok kadın yakılarak öldürülmüştür.

İslam tarihinde Hz. Peygamber döneminde bile kabile üstünlüğü problemi zaman zaman nüksetmiş, peygamberimiz bu tür olaylara izin vermemiştir. Fa-kat Hz. Peygamber toplumun hassas noktalarını bildiği için görevlendirmelerde kabile dengelerini korumaya çalışmıştır.

Daha sonra Müslümanlar arası ilk ciddi çatışma Cemel Vakası olarak bilinen olayın sebebi de bir hakimiyet mücadelesinin bir örneğidir.

Yine Hz. Ali’nin halife olmasından sonra yaşanan Sıffin Savaşı ve Hakem olayı eskiden beri süre gelen kabileciliğin ve taassubun sonucu ortaya çıkmış bir savaştır. Savaşın sonunda yenilmek üzere olan Muaviye ordusu Kur’an’ı mızraklara takıp anlaşmaya çalışması tarihçiler tarafından siyasi bir manevra olarak yorumlanmaktadır.

Daha sonraki dönemlerde Muaviye’nin oğlu Yezid’in Hz. Hüseyin ve taraftarlarını öldürmesiyle sonuçlanan Kerbela olayı meydana gelmiştir. Bu olay tüm Müslümanların canını acıtan, hala matemini tuttuğumuz büyük bir olaydır. Taassubun gelebileceği son noktadır. İktidar hırsı Hz. Peygamberin torununu bile öldürtebilecek kadar insanların gözlerini kör etmiştir.

12 Eylül darbesinde yaşanan olaylar insanlar arasındaki fikir ayrılıklarının çatışmaya dönüşmüş halidir. İnsanlar arasındaki ortak noktalar değil de farklı- lıklar devamlı işlenmiş, sağ-sol çatışması karanlık güçler tarafından körüklenmiştir. İki grubun ellerine de aynı odaklar tarafında silahlar tutuşturulmuş, ardından faili meçhul cinayetler gelmiştir. Daha sonra Askeri vesayet yönetimi devralmıştır. Bu olay darbeye zemin hazırlandığının en somut örneğidir. Çünkü kurt dumanlı havayı sever. Darbeci zihniyet için en güzel malzeme yine önyargı ve taassuptur olmuştur.

Peki bütün bu çatışmaların, iftiraların kazananı kim olmuştur? Kazananın kim olduğunu bilmiyorum fakat kaybeden Müslümanlar olmuştur.

Taassup konusu üzerinde biraz daha durmak gerekir, o nedenle gelecek haftanın konusu da yine bu olacaktır. Allah’a emanet olunuz.