- Sinema yönetmenin, tiyatro oyuncunun sanatıdır diye düşünenler var. Siz bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?
Sinema bir müzik parçasını çalmak gibi bir şey. Burada güfte, beste, icracılar her şey mükemmel olmak zorunda. Herkes do derken sazlardan biri mi derse ne olur?
- Sinemaya başladığınız zamandan bu yana olumlu değişiklikler yaşanıyor diyebilir misiniz bu alanda?
Sinema sektörü açısından evet ama benim beklentilerim açısından hayır.
- Son zamanlarda Türk Sineması’nda gelişme var deniliyor, bir film yönetmeni olarak siz neler söylemek istersiniz?
Var tabii. Daha birkaç yıl öncesine kadar senede 20 film zor çekiliyordu. Bugün üretim eski rakamların çok üstünde. İçlerinden 4 milyon seyirciye ulaşanlar var. Bunlar büyük rakamlar, keza görsel kalite de son derece gelişti. Görmemek mümkün değil.
- Size göre Türk Sineması’nın en önemli sorunu nedir?
Bir bedende her hücre, her organ bir başkası kadar değildir, önemlidir, ancak sağlıklı bir beyin yapısı yoksa diğerleri pek kıymet ifade etmez ve öyleleri için delidir ne yapsa yeridir deriz. Sanırım, en büyük sorun Türk Sineması’nın beyninde. Bu beyin “nasıl anlatması” gerektiği hususunda uzun taklit dönemlerinden sonra tek tük de olsa özgün denemeler yapabiliyor artık. Ama “neyi söylemesi” gerektiği konusunda hâlâ yetersiz. Toplumun kapitalist süreçte kozmopolitleşmesine paralel içi boş, sığ söylemlerle yaslanıyor. Hayatın gerçeğine dair sancısı yok. Kendini ve yaşananları ebedi ve ezeli, zamanı ve mekanı sorgulamak gibi bir derdi yok. Bu da suç olarak yeter bana göre.
- Türk sineması günümüzde vardır diyebilir miyiz?
Günümüzde Türk Sineması olmasa biz nasıl film çekeceğiz. Herhalde koca bir sektör bu meydanda nice mideleri doyuruyor ki bunca filmler çekiliyor. Hele son dönemlerde film üretimi adeta şaha kalktı denebilir. Artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Çok daha büyük paralar kazanılıyor, ama çok da büyük harcamalar yapılıyor, risk büyük. Bir anda filme harcadığınız yüzmilyarlarca paranın çöpe atıldığını görebilirsiniz. Dolayısıyla iş daha bir ciddiyet ve dikkat istiyor. Ya da şöyle diyelim, Türk sineması’na var ya da yok demek bakış açınıza göre değişir. Sektör olarak var mı? Evet var, ama son iki yıldır var. Fikir olarak var mı? Evet var, ama hepsi seküler bir mantığa dayalı. Estetik kalite var mı? Var, ama Türk’e has ortak bir dil yok.
- Türk Sineması’nda Osmanlı Dönemi gerektiği şekilde çekilebilmiş midir. Mesela bir Fatih Sultan Mehmet, bir Kanuni Sultan Süleyman, bir Yavuz Sultan Selim var mıdır gerçek anlamda?
Elbette yoktur. Hepimiz görüyoruz. Daha doğru dürüst bir İstanbul’un fethi bile çekilebilmiş değildir. Ciddi bir kaç çalışma varsa da Tarihimizi objektif olarak yansıtmaktan çok, kötülemek için olmuştur. Tarihimiz, kendine inanan, seven, bir İstanbul’un fethi filmini çekmeyi, İstanbul’un fethi kadar önemseyen sinemacılarımızı ve finansörlerimizi bekliyor.
- Sinema büyük paralarla yapılan bir sanat dalı, ticari kaygılar yaşıyor musunuz?
Ticari kaygı taşımak, sırf para için gözü dönmüş biri olmak ya da hep ucuz pespaye filmler çekmek anlamı taşımaz. Ticari başarısızlık bir yönetmen için ölümdür. En idealist olanda bile hiç olmazsa harcadığını geri alma kaygısı vardır, olmak zorundadır. Kimse parayı sokaktan toplamıyor. Çok daha önemlisi ticari kaygı taşımayan kişi sadece kendini öldürmez sektörü de baltalar. Burada yadırganacak durum, sadece para kazanma hırsına bir filmin hiçbir ahlaki kaygı taşımamasıdır. Ne ki eğer filminizin geniş kitlelere ulaşmasını istiyorsunuz bu zaten ticari kaygılarla mümkündür.
- Ticari kaygılar sinemaya olan hevesinizi kırmış oluyor mu?
Parasal kaygılar bir yerde estetik özgürlükle çatışır. Her istediğinizi yapamazsınız ya da istemediklerinizi yapmak zorunda kalırsınız.
- Sinemada giderek ideolojik bakış kalkıyor diyebilir miyiz?
12 Eylül darbesinden sonra toplumumuz çok kozmopolitleşti, dünyevileşti. Sinema da bundan etkilendi tabii. Artık hemen herkesin derdi bol para kazanmak ve bol bol eğlenmek. İdealist insanlar azaldı, ideolojiler de azaldı. Ama ideolojik bakış propaganda yapmak anlamı taşımaz. Bunu da doğru irdeleyelim.
- Bir yönetmen olarak bir filmin altına imzanızı atmadan önce nelere dikkat edersiniz?
Kuşkusuz önce fikir ve estetik olarak içselleştirebiliyor muyum ona bakarım. Ben sadece sinemada değil hayatımın diğer alanlarında da inancımın gerektirdiği ahlaki duruşu yakalama çabasında olmaya çalışan biriyim. Bu duruş her filmi çekmemi engelliyor, zaten geçmişte de bu doğrultuda reddettiğim çok teklif oldu. Bir de hakkını veremeyeceğim projeyi çekmek istemem.
- Sinema para kazandırma açısından geçmişte mi, yoksa şimdi mi daha iyi durumdadır?
Geçmişte hiç olmazsa harcadıklarınızın bir kısmını alma garantiniz vardı, şimdi tam bir kumar. Hem çok pahalıya mal oluyor, hem de bir çırpı da yüzmilyarları kaybedebiliyorsunuz. Eskiden 10 kopya basar bütün Türkiye’yi dolaşırdınız, şimdi yüz kopyayla, Türkiye’nin her yanında anında vizyona giriyorsunuz, film tuttu tuttu, tutmadı kelimenin tam anlamıyla çöküyorsunuz.
- Yıllarını sinemaya vermiş, bir yönetmen olarak, bir film yönetmeninin asıl amacı size göre ne olmalıdır?
Eşya ve hadiselerin hakikatini keşfetmeye ve seyirciyi bu yönde düşünmeye yöneltmek. Bir başka ifadeyle, yönetmen olayım derken, asıl Yönetmen’i keşfetmek ve onun çığlığını atmak. Gerisi çelik çomak.
- Mesut Ağabey, değerli vakitlerinizden bize zaman ayırabildiğiniz için çok teşekkür ederim.
Mehmet kardeşim, gösterdiğiniz ilgiden dolayı ben çok teşekkür ederim.