1) Kendinizi tanıtabilir misiniz?
Cemil Ustaer. Bursa İnegöl doğumluyum. Kemalpaşa Mahallesi Kanarya Sokakta dünyaya geldim. Üç kardeşten biriyim. Bir Oğlan, İki kız. İlkokulu Dündar Okulunda okudum.
2) Aileniz İnegöl’e nereden gelmiş?
Babamın dediğine göre Tavşanlı’dan gelmişler. Baba tarafım Yörük. Annemim tarafı ise Bulgaristan’dan İnegöl’e göç etmiş bir aile.
3) Ailenizde sizden başka Mobilyacı var mı?
Dayım Sadettin Mobilyacılıkla uğraşmıştır. Vahit Sümer’in yanında kalfa idi. Yaz tatillerinde dayımın yanında çalışırdım. İlk Çalıştığım yer Vahit Sümer’in yeriydi.
4) Mobilyacılığa ilk olarak nerede kimin yanında başladınız? İş yeriniz neredeydi?
1955 yılında Mahmudiye Mahallesinde Vahit Sümer’in Mobilya imalathanesinde ilk olarak mesleğe adım attım.
5) Dükkan komşularınız kimlerdi?
Vahit Sümer’in mobilya imalathanesi çevresinde başka bir imalathane yoktu.
6) İşe başladığınızda, ilk olarak almış olduğunuz ücreti hatırlayabiliyor musunuz?
Ne kadar ücret aldığımı tam olarak hatırlayamıyorum. Ama şunu hatırlıyorum her Cumartesi haftalık olarak ücretimizi alırdık. Aldığımın paranın yarısını babama verirdim.
7) Ne kadar zaman içerisinde usta olabildiniz?
Ne kadar zaman içerisinde usta olabildiğimizi söylemek kolay değil. İşyerinde kalfalarımız vardı. Onlardan ne öğrenebilirsek kardı. Onların deneyimlerinden faydalanıyorduk. İşyeri sahibi ustalar, işleri kalfalara yaptırırdı. Çıraklara yaptırılmazdı. Hata yapmak lükstü. Bir gün rahmetli Şevket Şen, bana “Bak gördüğün her şeyi kafana çizeceksin. Sormayacaksın, ezberleyeceksin. Sana bir şeyi yap dediğimizde hemen yapacaksın” dedi.
Bu yüzden ustalar olmadığı zaman kalfalara işleri göstermeleri için yalvarırdık. Sağ olsunlar İlhan Sapdağ, Abaza Sami ve Ahmet Şener’e onlara çok şey borçluyum.
8) İlk olarak yapmış olduğunuz mobilya ürününü hatırlayabiliyor musunuz?
İlk olarak yapmış olduğum mobilya ürünü Alaminüt Resim Makinesidir. Vahit Sümer’in evinin yanındaki imalathanede yaptık.
Gövdesini maun ağacından, ayak kısmını, örümcek ayak dediğimiz açılır kapanır olan kısmı ve süsleme dediğimiz freze çıtaları da kayın ağacından yapardık. Kayın ağacını yalnızca İnegöl’de biz kullandık.
İstanbul’da toptan yaptığımız yerin sahibi gayrimüslim bize Ihlamur ağacını kesilmiş vaziyette gönderirdi. Bizlerde Vahit Sümer’in imalathanesinde Alaminüt Fotoğraf Makinasının yapımında bunu kullanırdık. İnegöl’de sırf Ceviz ağacı çok kullanıldığı için özellikle sehpa ve ayaklarını cevizden yapardık. Ceviz ağacı dışında herhangi bir ağaç kullanmadık. Yalnız Ihlamur ağacını Alaminüt Fotoğraf Makinesinin yapımında kullandık. Hatta Mobilya Ağaç Sanayi Müzesinde şu an sergilenen Alaminüt Fotoğraf Makinesini ıhlamur ağacından yaptık. Ayaklarını ve çıtalarını kayın ağacından yaptık.
9) Kendi iş yerinizi nerede, ne zaman açmıştınız?
1978 yılında ilk dükkanımı 7.Sokokta açtım. Bir makine, planya ve bir takım el takımlarıyla bu işe başladım.
10) İlk olarak satmış olduğunuz mobilya ürününü kime kaça sattığınızı hatırlıyor musunuz?
İşe başladığımda bir baktım herkes aynı şeyleri yapıyor. Kendi kendime düşündüm bütçeme göre ne yapabilirim. O arada elime bir Alman kataloğu geçti. Alman katalogları o zamanlar çok nadir bulunurdu. İncelerken baktım bir sayfasında Portmanto var. Çizimi hoşuma gitti. Hemen kağıda çizimini yaptım. Yaptım fakat Almanca bilmediğim için bunun Türkçe’ye çevirisini yapayım istedim. Muhasebeci Cemal Bibican’ın iş yerinde bir arkadaştan rica ederek çevirisini aldım. 1978’ de 5 adet kırmızı renkli Portmanto yaptım.
İlk mobilya ürünü Portmantoyu Necdet Memiş’e (Şoför) satmıştım. Ölmeden birkaç sene evvel karşılaştığımızda bana “öyle bir ürün yapmışınki bak hala kullanıyoruz” demişti.
11) Dükkan komşularınız kimlerdi?
Dükkanımın yanında portatif masa yapan Ramiz vardı. Yine dükkanımın yanında kayınbiraderim vardı. Oda İskandinav koltuk yapıyordu.
12) Hangi mobilya ürünlerini yapıyordunuz?
Sadece Portmanto yapıyordum. Çünkü bütçem o kadardı.
13) O zamanlar en çok neler satılıyordu?
O zamanlar İnegöl’de en çok Yatak Odası, Yemek odası ve İskandinav koltuk yapılıyordu. Bu mobilya ürünleri Bursa Kapalı Çarşıya götürülürdü.
14) O zamanlar rekabet yaşanır mıydı?
Ben rekabet ortamı içinde olmadım. Çünkü çevremde yapılan aynı ürünleri yapmadım. İnegöl’de yapılmayanı yaptım. Yapılmayını yaptığım için herkes bana çok şaşırdı. Sanayide bana Portmantocu Cemil usta demeye başlamışlardı. Portmanto işine 1990’lara kadar devam ettirdim.
15) Mobilyacılığı kaç yıl sürdürdünüz?
1992’e kadar çalıştım.1992’den seneden sonra farklı meslek alanlarında çalıştım.
16) Mobilyacılıktan emekli olabildiniz mi?
Meslekte emeklilik diye bir şey yok.
17) Usta yetiştirebildiniz mi?
İki kişi yetiştirdim. Biri Erol, biri de İsmail. Onlardan da İsmail daha sonra kendisine dükkan açtı. İsmail ilk başlarda kahveci çırağıydı, aldım onu ben yetiştirdim. Fakat ben fazla para vermediğim için aynı meslekte olan, aynı sınıfta olan kişiler gelir benim elemanımı alırdı.
Yani ben şöyle derdim ağacı dikerdim ağacı yetiştirirdim, ağaç tam meyve verecekken yani elemanlarımdan yararlanacakken karşı taraf üç beş kuruş fazla verirdi, elemanımı alırdı.
Ben burdan tutunamadım, buradan bıktım. Gücüm olsaydı ben elemanlarımı tutardım. Ama zaten iki tane vardı. Erol zaten ara ara benim yanımda çalıştı. İsmail ise devamlı yanımda oldu. Bir müddet daha benim yanımda çalıştıktan sonra kendine dükkan açtı.
18) Size göre mobilyacılığın en zor tarafı nedir?
Şimdi, mobilyacılığın her tarafı zor. Çünkü mobilyayı yaparken çok karma karmaşık işleri topluyorsun. Mesela suntayı alıyorsun kesiyorsun. Bunu keserken esas payını bırakıyorsun. Ondan sonra esas ölçüleri giriyorsun. Kaplaması var, yapıştıracak kaplamasını keseceksin, kaplamalar kaliteli olacak. Ondan sonra presi var, zımparası var. Zımparaladıktan sonra temizleyeceksin. Artı, boyası var. En zor tarafı boyaya götürüp getirmek. Çünkü boyaya götürüp getirirken beygir arabasında ufacık bir darbede darbeyi telafi edemiyorsun. Tablonun ön kısmı olduktan sonra telafi edemiyorsun. Bir de palet zımpara, dip çıkabiliyor. En zor tarafı bu. Diğer tarafları, yani alıştırıyorsun. Alıştıktan sonra zor tarafı yok.
19) Mobilyacılığın en güzel yanı nedir?
Bu mesleğin en güzel yanı, benim şöyle olurdu; ben mesela ayda 25 tane, 30 tane portmanto yapardım, sırt sırta koyardım dükkanımda, çok temiz tutardım dükkanımı, dağınıklığı ve pisliği sevmezdim. Ayrıca çok temiz iş yapardım. Bir takımı kapalı gözle yerinde bulurdum. Benim yanımda eleman biraz da bu yüzden çalışmazdı. Bir takım bittiği zaman yerine gidecek oradan alınacak, burada kalmayacak.
En güzel yanı dolaplar bitti, bütün kapaklar takıldı, boyaya hazırlandı geçerdim o zaman karşısına bir çay söylerdim. Sigara da içiyordum o zaman sigara içerdim. Bütün yorgunluğum biterdi benim. En güzel yanı bu. Sökerdik sonra, boyaya giderdi.
20) İnegöl’de ilk olarak Mobilya Fuarı nerede, kim tarafından ne zaman açıldı?
Şu anda Belediye’nin Ek Hizmet binasının olduğu yerde eski hal vardı. Dört tarafı duvarlarla taşlıydı. Orada açıldı, yani toptan mal toplayan halciler yerleri boşalttı, rica ettiler. Ondan sonra sehpa getiren vs. getirdiler. İlk fuar, Belediye Başkanı Muhittin Tanoğlu zamanında yapıldı. Ondan sonra Musa Cankat Erkek Sanat Okulu’nda açıldı. Oraya da kimse ilgi göstermedi. Hikmet Şahin zamanında eski Perşembe pazarında açıldı. O zaman ilgi gösterildi fuara.
21) İnegöl’de ilk mobilya mağazası kim tarafından nerede, ne zaman açıldı?
İlk mobilya mağazasını Halit Timur açtı. Şu anda yıkılan eski jandarma karakolunun karşısında. Eski PTT’nin olduğu yerde açtı. Sani Konukoğlu Camiinin sırasında. Yıldız Lokantasının sırasında. 60’lı yıllarda açtı. Ahşap alt katına koltuklardan bir şeylerden koyardı. Hatta Pazar günleri açık olurdu giderdik, bakardık.
22) İnegöl’de en eski Mobilya Ustası kimdir?
Domaniç’li Ali Usta ve çocukları. Vahit Sümer, İbrahim Arabacılar, Şevket Şen Ali Usta’nın yanında mobilyacılığa ilk adımı attılar. Onlar orada yetişti.
23) Mobilyacılık eskiden mi güzeldi yoksa şimdi mi?
Eskiden daha güzeldi, daha sağlamdı. Şimdi fabrikasyon oldu. Eskiden 17 17 bile vardı. 17 17’ye bile menteşe bağlardık. Bu 17 17 bile boy menteşemiz vardı. Boy menteşeye bağlardık, menteşeleri döverdik ve düşmezdi. Neden düşmezdi, 27 numaralı çivinin ucunu sivriltirdik acılı kılavuz yapardık, acılı kılavuz yaptığımız zaman kulak kirinden vidaya koyardık rahat girerdi. Tornavida kullanırdık. Şimdi otomatik olaraktan şarjlı makinalar var suntaya giriyor, evde sen kapağını açtığın zaman püklüm oluyor düşüyor.
Eskiden suntalar 90 kiloydu. 180’e 2.10’ndu. Paket 90 kiloydu. Şimdi suntaların gramları düştü. Koflaştı, içi boşlaştı. Onun için şimdiki mobilyalar Allah yardım etsin. Taşınmaya gelmez, bir sefer taşıdın mı ikinciye taşınmaz, biter iş. Evvelden mobilya ceviz ağacından, masiflenir, ayaklar ceviz, masifler ceviz, köşe yuvarlaklar ceviz. Cevize kayını koyduğun zaman sen usta değildin derlerdi. Ta ki 70’ten sonra ceviz ağacı kullanılması bırakıldı, sentetik boya çıktı Delux’ün. O boya bir çıktı, tabanca çıktı, formika girdi, sunta girdi mobilya selamun aleyküm. Bence mobilya eskiden daha güzeldi.
24) Size göre İnegöl Mobilyasını İnegöl dışında tanıtanlar kimlerdi?
Bir Bursa, İki Ankara. Eskişehir’de uzun boylu bir arkadaş vardı. Şato diye bir mağazası vardı. İsmini unuttum. Her hafta biz buna 10 adet kızaklı masa yapardık. Eskişehir’e mal veriyorduk. Eskişehir’de mobilya imalathanesi yoktu, iskelet döşemecisi vardı. Bizim yaptığımız dönemde Ankara’da mobilya hiç yoktu. Burada kalfalar, Şevket Şen’in yanında yetişen kalfalar mesela Ahmet Şener ayrıldı. Ayrıldıktan sonra yapıyordu, koyuyordu arabaya birkaç tane mobilyacı Ankara’ya götürüyordu. Ankara’da meydanda mobilya satıyorlardı. Ondan sonra Ankara’da mağazacılık başladı. Eskişehir’de çoğalmaya başladı mağazacılık.
İnegöl’de ilk ihracatı 1960’larda Nevşehir’den gelen leblebiciler yaptı. Onlar buradan Nevşehir’e mobilya götürürdü. Bir dolap götürdü, bir tane sehpa götürdü. Leblebiciler dediğimiz kişiler eskici. Ondan sonra burada görünce alayım götüreyim satar mıyız derken ilk oradan başladı. Ondan Eskişehir çıktı, Ankara’ya birkaç arkadaş toplanıyordu, götürüyordu orada sergiliyorlardı, satıyorlardı.
25) Gençlik yıllarınızda ne olmak istiyordunuz?
Aklımda öyle bir meslek yoktu. Girdik bu mesleğe başladık öyle. Eskiden marangoz deniyordu, mobilyacı sonradan denmeye başladı.
26) Mobilyacılığa ilgi şimdi mi daha çoktu, yoksa eskiden mi daha çoktu?
İlk mesleğe başladığım zaman belli başlı kişiler mobilyacıydı. Ben Vahit Sümer’de çalışıyordum, Vahit Sümer’den Şevket Şen’e geçtim. Fakat rahmetliler bir gün bana dedi ki ben senin yüzünden kırk yıllık arkadaşımla altı yedi sene görüşmedim dedi. O, onun adamını elamanını alamıyordu.
Eskiden mobilyacılarda yardımlaşma vardı. Mesela çok kişide işkence yoktu. İşkence olandan gider işkence alırdık. Mesela Vahit Sümer’deyken biz İbrahim Arabacılar’a giderdik. Karşıdaydı yeri, iskelet yapardı, berjer koltuk yaparlardı, torna çekerlerdi. Oradan işkence alıp işkence götürüyorduk. Akif Koyu vardı, oymacılık yapardı. Ama oyma yapan yere bizi sokmazdı. Kapı önüne getiriyorduk ayakları, yuvarlakları. Hep elimizde, omuzumuzda taşıyorduk.
27) Bir dönem yanılmıyorsam 70’li yılların sonlarında Ankara’dan Mobilya ustaları, İnegöl’de çalışmışlardı. İş yeri açanlarda olmuştu. Hatta o zamanlar bazı kişiler, İnegöl Mobilyacılığı bunlardan öğrendi diyorlardı. Ankaralı Mobilyacılar, İnegöl Mobilyacılığına denildiği gibi bir şeyler katabildiler mi? O zamanlara şahit olan bir usta olarak işin aslını sizden öğrenelim?
Ankara’dan mobilyacı buraya çok geç geldi. Ankara’da mağazacılık ilerleyince İnegöl’deki mobilyacılar Ankara’ya mal yetiştiremediler. Yetiştiremeyince Ankara’dan buraya geldiler, geldikten sonra kendilerine yer açtılar. Sonra Ankara pazar diye hazır Pazar oraya pazarlamaya başladılar. Ama İnegöl mobilyacısına herhangi bir şey katmadı. Ankara’dan esas buraya boyacı geldi. 77’den sonra. İnegöl’de boyacı yoktu, Ankara’dan getirdiler boyacıları. Yozgatlılar boyacıydı. Ondan sonra onlar imalata da girdiler. İmalat başladı öyle gitti.
28) Ankara Mobilyası mı?, İnegöl Mobilyası mı? Öndedir diye zaman zaman konuşulur. Size göre hangisi öndedir. Esas, kim kimden Mobilyacılığı öğrenmiştir?
Bizim İnegöl mobilyamız pratikten yetişme elemanlar olduğu için Ankara’nın mobilyası makineliler daha evvel koyduğu için buradaki vatandaşlar kendi bütçelerine yetmediği için makinelerini, Ankara daha fazla kaliteli makinelerle Ankara daha güzel konsol monsol işler yaptı İnegöl’den daha güzel işler yaptı ahşap. Sonradan İnegöllüler bunu öğrendi, onlar da makine getirdi. Ama şöyle bir şey var. Bizim İnegöl’de kullanılan ağaç kaliteli ağaçtır kimi ustalar kimi de çat pat ağaç kullanırdı. İnegöl’deki hem kaliteli olsun hem de düzgün olsun her yönünden. Ne zaman ki çoğaldı fazla artık mobilya giriyor o zaman her şey koptu gitti.
29) Siz ayrıca antika eski Mobilyaların tamirini ve bakımını da yapıyorsunuz. Bunu nasıl öğrendiniz?
Eskiden ben ahşap işi yaptığım, sıfırdan başladığım için eski mobilyanın nasıl ve ne olduğunu biliyorum.
30) Sizden başka eski mobilya tamiri işini yapabilen usta var mı?
İnegöl’de yok. Bu işi yapan tek ustayım. Marmara Bölgesinde bu işleri yapan başka bir usta yok.
31) Sizin İnegöl Kent Müzesi ile de çalışmalarınız var. Bu nasıl oldu. Bize anlatabilir misiniz?
Bir gün bir arkadaşla birlikte bir yerde oturuyorduk, telefon çaldı. Kendini tanıttı, Alinur Aktaş aradı beni. Mobilya müzesi kuruyoruz dedi. Sizin fikir ve yardımlarınızın, katkılarınızın olmasını istiyoruz dedi. Şu günde biz müzenin önünde toplanacağız gelir misiniz dedi. O gün geldi, biz geldik. Gittik bir yere. Orhan köfteye getirdi. Oradan arkadaşlarla oturduk toplandık mobilyacılar. Ondan sonra yine bir Ramazan iftar verdiler. Bizi de çağırdılar iftara. O zaman iftardan sonra zaten başladı iş.
Ondan sonra elimizde bir resim. İnegöl’de vatandaşın biri. Gelibolu’da Kaşıkçıoğlu ailesinin yazlığında mobilyası varmış, resmini göndermiş, vermek istemiş. O mobilyaları gitmişler getirmişler. Getirdikten sonra beni aradılar. Geldim, baktım mobilya yemyeşil olmuş, küflenmiş, aplikler dökülmüş. Dedim bu tamir olur, fakat bana malzeme lazım. Ne malzeme lazım dediler. Ben söyledim bunlar bunlar lazım diye. Temin edin dedim, onlar da temin ettiler. Temin ettikten sonra ben orda başladım. Ufak tefek, ufak tefek tamirini, bakımını, onarımını.
Gomalağı söyledim, ispirtoyu söyledim, cila bezini söyledim cila bezi ayrıdır, pamuğu söyledim vs. temin ettiler. İki sene boyunca gönüllü olaraktan ben bu işi severek yaptım.
Neden yaptım? Salyangoz yürür iz bırakır. Be de dedim bir iz bırakayım. Gelecek nesle, akrabalarıma, eşime dostuma, torunuma. Ya dedem yaptı bunu diyerekten böyle başladık. Hala da devam etmekteyiz.