Bu günlerde kime selam versem hal-hatır faslından hemen sonra alelacele siyaset konusunu açıyor. Ağzımı açmaya fırsat vermeden anlattıkça, anlatıyor. Parti liderleri ne yapmış, nereye gitmiş, hatta yediği yemeğine kadar çok elzemmiş gibi.

 

Bu günlerde kime selam versem hal-hatır faslından hemen sonra alelacele siyaset konusunu açıyor. Ağzımı açmaya fırsat vermeden anlattıkça, anlatıyor. Parti liderleri ne yapmış, nereye gitmiş, hatta yediği yemeğine kadar çok elzemmiş gibi.
Sonrada hangi partiliydin sorusunu laf arasına sıkıştırıveriyor.
O an sizden duymak istedikleri kendilerinin sempati duydukları partinin adıdır, sorularını bekledikleri ölçüde verirseniz sizden iyisi yoktur. Bir bakmışınız iki dakikada can ciğer oluvermişler. Yok eğer başka bir parti adı duyarlarsa size karşı bir antipatileri başlar ve asla sohbetleri selamdan öteye geçmez sizinle vakit kaybetmektense kafalarını şişirecek başka insan aramak için yola koyulurlar.
Yalnız bu durum, soru direk bana yöneltildiğinde daha farklı bir tepkiye yol açıyor.
Çünkü benden aldıkları cevap onları tatmin etmekten çok şaşırtıyor. Evet, ben herhangi bir partiye bağlı değilim, hiç bir parti liderine sempati duymuyorum, buna mecbur da değilim.
Benim bu konudaki düşüncelerimi bazı kesimler cehalet göstergesi olarak algılasa da kendime göre geçerli sebeplerim, mantıklı cevaplarım var.
Ben yapı itibarıyla sabit fikirli olup, düşüncelerimde her zaman için özgür olmuşumdur. Bir başkasının ısrarlı sözleri fikirlerimi değiştiremeyeceği gibi beni bunaltmaktan başka bir işe yaramaz. Ve son zamanlarda ciddi anlamda bunalmaya başladım. Neden mi?
Elimi sallasam bir parti üyesine çarpıyor, çarpmakla kalmıyor elini kaptırıyorsun kurtul, kurtulabilirsen. Ağzından girip, burnundan çıkarak saatlerce partilerini, parti liderlerlerini övüp beni kendi saflarına çekmeye uğraşıyorlar. Her ne kadar bunalsam da sadece gülümseyerek dinliyor, sonrada saygımı bozmadan aralarında olamayacağımı uygun bir dille anlatmaya çalışıyorum.
Neden? Sorusuna karşılık cevapları ardı, ardına sıralıyorum.
Çünkü ben yalan söyleyemem, öyle bir kabiliyetim yok. Eh malum siyaset demek yalan demek...
Dik kafalıyımdır kimselere boyun eğip, yaltaklanamam bu durum beni bozar.
Olmayan şeyi olmuş gösterip halkı kandıramam.
Ben duygusal bir insanım. Oy derdine sokakta aç, perişan gezen insana uyduruktan gözyaşı dökemem. Ağlarsam onlar için ağlar, menfaat gözetmeksizin yardım ederim.
Günlerce başımı şişiren arkadaşa nispet yaparca-sına konuşmamı kesmeden bu defa ben soru yöneltiyorum.
Peki, sen bu başkanını şahsen tanıyor musun? Diyorum hayır diyor. Adamın senin bu yaptığın mücadeleden, çabandan en önemlisi varlığından haberi var mı? Gelen cevap beni çokta şaşırtmıyor. Bizim çabamız takdir edilmek için değil, davamızı sonuna kadar sürdürmek içindir diyor.
Nedir sizin davanız? Amaç ne burada diyorum.
Dinimizi yaymak diyor.
İşte bu noktada dayanamıyorum ve patlıyorum.
İslamiyeti ülkeye siz mi getirdiniz, sizden evvel ülke abdestsiz, namazsız mı geziyordu, kimse ibadetini yapmıyor muydu, ülkemde böyle bir yasak mı vardı? Arkadaş soruların sıklaşmasıyla daralıyor sizler cahil insanlarsınız bizleri anlayamazsınız hepiniz cehennemi boylayacaksınız diyor ve gidiyor.
Ben arkadaş gibi insanlar hakkında cennete veya cehenneme gidecekleri hususunda hüküm veremem en azından bunu ALLAH katında şirk sayılıp ve en büyük günahlar arasına girdiğini bilecek kadar din konusunda bilgim vardır.
Buda demek oluyor ki dinimi yaşamam için kimseye yaltaklanmam gerekmiyor.
Bana tüm partililerin anlattıkları farklı, amaçları farklı. Kimi din diyor, kimi özgürlük. Aslında hepsi aynı çatı altında toplanıyor benim nazarımda. Her biri birilerine kulluk etme derdinde...
Bunların en kahredicileri partinin yönetim kadrolarında olanlar. Seçim zamanları kadın, erkek demeden her fırsatta sarılıp öperler. Yaşça büyüklerin ellerine kene gibi yapışırlar. Ellerinden gelse ayaklarını öpmek isterler ama ah o ayakkabılar olmasa…
Partinin başkanı namaz kılacaksa ibriği tutarlar. Mümkün olsa seccade olmak isterler. Başkan çağırdığında koşar adımlarla nefes, nefese giderler. Her cümlenin başında ve sonunda emriniz olur Başkanım, Bakanım gibi yalak kelimeleri vardır.
Yazımın başında belirttiğim gibi siyaset benim işim değil, aslında siyasetle uğraşmak yalnız benim değil her babayiğidin harcı değildir. Cesaret gerektirir, bilip bilmeden tanımadığın insanların haklarına girerek aldığın ahlara, günaha, sevaba katlanman gerekir. Zordur anlayacağınız siyasetle uğraşmak
Tüm bunları düşündüğümde anlıyorum ki ülkem kimsenin umurunda bile değil. Kimi iktidar olma peşinde, kimileri sosyalleşme derdinde. Ülkem de ALLAH’a emanet…