Azmak sözcüğünün başlıca anlamları; ayaklanmak, isyan etmek, baş kaldırmak, kazan kaldırmak, sapmak, yanılmak, hata işlemek, günah işlemek, yoldan çıkmak, kötü yola sapmak, delalete düşmek, delalete düşürmek, inat etmek, muannit olmak, zulüm etmek, haddi aşmak, tecavüz etmek, koparmak, kalkmak, dalgalanmak, heyecanlanmak, çalkalanmak, kabarmak, tahrik etmek, uyanmak, sararmak, öfkelenmek, kükremek, eksilmek, hücum etmek, kızgın olmak, kayıp olmak olarak sıralanmaktadır.

Azmak sözcüğünün başlıca anlamları; ayaklanmak, isyan etmek, baş kaldırmak, kazan kaldırmak, sapmak, yanılmak, hata işlemek, günah işlemek, yoldan çıkmak, kötü yola sapmak, delalete düşmek, delalete düşürmek, inat etmek, muannit olmak, zulüm etmek, haddi aşmak, tecavüz etmek, koparmak, kalkmak, dalgalanmak, heyecanlanmak, çalkalanmak, kabarmak, tahrik etmek, uyanmak, sararmak, öfkelenmek, kükremek, eksilmek, hücum etmek, kızgın olmak, kayıp olmak olarak sıralanmaktadır.

Muannit ise inat eden, inatçı, direngen, anut demektir.

İnsanın her durumda, her zaman ve herhangi bir etkenden etkilenmeksizin dosdoğru, istikamet üzere olması, hiç yanılmaması, asla hata yapması, yanlış yapmaması mümkün değil. Zira hata insana has bir özelliktir. İnsan gün olacak yanılacak, gün olacak uyanık duracak ve hata yapmayacak. Bazen iyi, güzel, hayırlı ve yararlı şeyler düşünecek ve bunları yaşama geçirecek, bazen de tersini yapacak. Yani insan düşecek ve kalkacak, oturacak ve yatacak, uyuyacak ve uyanık duracak, çalışacak ve yorulacak, kısaca insan her an bir eylem içinde olacak ve her an bir şeyler düşünecek, hayal edecek, bir fikre veya düşünceye kafa yoracak.

Aslolan, insanın hiç yanlış yapmaması, her zaman iyi işler işleyip sürekli başarılı olması değil,  iyi eylemlerinin toplamının, yanlış eylemlerinden daha fazla olmasıdır.  Ya da, insanın darlığa ve sıkıntıya düşmesi, kaybetmesi, yenilmesi, hastalanması ve her şeyini yitirmesi durumunda bile ayaklanıp isyan etmemesi ve her şeye, sıfırdan tekrar başlayabilme-si, ilk karşılaştığı zorluk karşısında yılmadan yolundan sapmaması,  bilerek,  isteyerek ve kasten hata yapmaması, günah işlemesi, iyi, güzel ve doğru yoldan çıkıp yanlış ve kötü yola sapmaması, egosunun esiri olup delalete düşmemesi ve başkalarını da düşürmemesi, hatada, yanlışta ve eğri olanda ısrar ve inat etmemesi, kendi sorumluluklarını bilerek sahip olduğu hak ve özgürlüklere sahip çıkıp bunlardan sonuna kadar yararlanmakla birlikte başkalarının hak ve özgürlüklerine tecavüz etmemesi, hiçbir canlı varlığa zulmetmemesi, ailesel, komşuluk, insancıl, medeni ve sosyal ilişkileri kopartmaması, en küçük esintilerden etkilenerek heyecanlanmaması, dalgalanmaması, çalkalanmaması ve kabarmaması,  istemediği durumlarla ve sonuçlarla karşılaştığında öfkelenmemesi ve kızmaması ve  yaşamın çetin şartları karşısında direncini yitirerek kaybolup gitmeme- sidir.

Özetle, değerli ve iyi bir dost, saygın ve güvenilir birinden gelen mesajda anlatıldığı üzere:

“Kimseye çok bağlanmamak lazım, vakti gelince herkes gidecek.

Yanındayken kıymet bilmek lazım, bir gün herkes geldiği yere dönecek.

Gereksiz yere kalp kırmamak lazım, ömür dediğin kısa, öyle gelip geçecek.

Kavgayla geçen zamana yazık, o vakitler geri gelmeyecek.

Parayı baş tacı etmemek lazım, onurun paranla ölçülmeyecek.

Tutumlulukla cimriliği karıştırmamak lazım, dostların yoksa o para kimle yenecek?

Malın mülkün derdine, hayatı kaçırmamak lazım!

Sahip olduklarını götüremezsin yanında, senden sonra başkaları yiyecek.

En azından bir kere deli gibi aşık olmak lazım, yoksa kalp sevmeyi nasıl öğrenecek?

Hiç ağlamadıysan bir gidenin ardından, gözlerin ıslanmayı nereden bilecek?

Güzel anılar biriktirmek lazım, torunların senden ne dinleyecek?

Bol bol resim çektirmek lazım, yoksa o günler nasıl yad edilecek?

İnsan dediğinin acı çekmesi lazım, yoksa düşkünün halini nereden bilecek?

Şöyle okkalı bir tokat patlatmalı hayat suratına; yoksa kim, haddini nasıl bilecek?

Geçirip tırnaklarını yaşama, sımsıkı tutunmak lazım; dertler nasılsa bir gün geçecek.

Önemli olan dik durmayı öğrenmektir çünkü birileri seni itecek.

Mutlaka bir şeye inanmak lazım, kim ruhun boşluğunu doldurabilecek?

İster Tanrı de adına, ister fizik, ister felsefe; en kötü anında seni o inanç ayakta   tutabilecek.

Hepsinden önce insan olduğunu unutmamak lazım!

Bu dünya yalnız senin değil, başkalarının da yaşam hakkı var.

Bitkiymiş, hayvanmış, havaymış, denizmiş kucak-lamak lazım; gün gelip onlar sana can verecek.

Bir de şu kalp var ya şu kalp, ona sevmeyi öğretmek lazım!

Yoksa kalpleri kırarak sanma her şey yoluna devam edecek.

Öğretemezsen eğer, bu evren senin üstüne koca bir çarpı koyup geçecek....”

Özsöz: TEK SINIR BİZİM KENDİ KOYDUKLARIMIZDIR. (LAURENT GOUNELLA)