“GARİ” Güney Ege ve Batı Akdeniz halkının kullandığı yöresel bir sözcüktür. Tarifi ve karşılığı çok yönlü, çok çapraşık izahı da zor bir deyimdir.
“Etme gari”, “nereye gidiyon gari”, “oldu mu gari” “dur gari”, “konuşma gari” vb söylemlerle örneklerini çoğaltabiliriz.
Şimdi:
“Nereden çıktı bu gülmenin garisi” demeyin!
Sizler görmüyor musunuz?
Son İmralı açılımındaki oynanan komediye bakmıyor musunuz?
Ben bu açılıma çok ama pek çok gülüyorum gari.
İlk önceleri ne denmişti?
“Devlet, terör örgütüyle masaya oturmaz, pazarlık yapmaz…”
Sonra:
“Bizim için, terörist başıyla görüşüp pazarlık yaptı diyenler, ispatlamazlarsa şerefsizdirler!”
Hemen ardından:
“Oslo’da PKK ile biz değil, devlet konuşmuştur.” Allah, Allah; gelinde gülmeyin gari: Devlet kim, devleti yöneten, O’na yön veren kim?
Bu günlerde:
Çok duygusal, ajitesi bol nutuklar… “Eğer ar-tık analar ağlamayacaksa ve eğer, ülkemize barış ve huzur gelecekse, elimizi taşın altına koyar, bedeli ne olursa olsun ödemeye hazırız, gereken neyse onu yaparız…”
Breh, breh, breh! Çok iddialı ve çok büyük söz. İnsanın göğsü kabarıyor vallahi; alkışlamayanın elleri kırılır… Maazallah!
O zaman, hep beraber alkışlayalım, hem de ayağa kalkarak. Hadi bakalım; şak, şak, şak…
“Gereken neyse onu yaparız…”
Gereken ne olabilir sizce?
-Kandil’i PKK’nın başına geçirmek mi? (En onurlusu bu ama; amucan izin vermiyor!...) Zor yaparsın, şimdiye kadar yapamadın zaten. Tam On Yıldır hamasi nutuklarla uyuduk, uyutulduk…
-Türkiye’yi bölmek; Güneydoğuda, vatan toprağının bir kısmını, Kürt Özerk Bölgesi ilan edip; ülkemizin adını, Demokratik Cumhuriyet olarak değiştirmek…
Bak bu iş çok kolay olur!
Batı alemi, tümü zil takar oynar; demokrasi kahramanı ilan ederler, şanınız yedi kat göklerde yankılanır… Hele Amerika? Bayram yapar, küpe gündüz, havai fişeklerle kutlar, bizcileyin!…
Zira, onların yıllar önce yaptıkları plan gerçekleşmiş olacaktır…
Şimdilerdeki bebek katili, terörist başı Öcalan, Sayın Öcalan alkışlarıyla Özerk Kürdistan’ın lider koltuğuna oturtulur…
Hah! Şimdi anaların gözyaşları diner; “İşte bunun için çocuklarımızı şehit verdik, Allah bizle-re bugünleri de gösterdi.” diye, şakka da, şaktak oynamaya başlarlar! Şehitlerimizin dahi ruhları şad olur…
Hele gazilerimiz?
Onlar ki: ellerini, ayaklarını ve gözlerini bu vatanın bütünlüğü için helal etmiştir;
Ve onlar ki: Göğüslerinde taşıdığı Gazilik Madalyasıyla mutlu, halkın arasında gezebileceklerdir!
Umarım, gereken o şey, bu da değildir; Bunu da zor yaparsınız, sakın denemeyin!…
Çünkü:
Üç dönemdir artan oy desteğiyle sizleri iktidar-da tutan Türk Milli İradesi, altınıza özenle yerleştirdiği koltuğu başınızda parçalar; kaçacak delik bulamazsınız, değil Türkiye de dünyada tutunacak dalınız kalmaz…
Amerikan Amca! Bile sahiplenmez; çünkü siz, o zaman artık sıkılmış limonsunuz onların gözün-de, yeriniz çöplük olur…
Şimdi: Yapılması gerekenlerden geriye ne kalıyor?
Başbakanımızın ilan ettiği teklif:
Neydi o?
“PKK silahlarını gömecek, (belki ilerde gerektiğinde kullanabilmek için) sonra da diledik-leri ülkeye gitmelerine izin verilecek, vs, vs...”
İşte ben bunlara çok güldüm, gülmekten kasıklarım patlayacaktı neredeyse…
Buna gülünmez de başka neye gülünür?
Benim Başbakanım bu kadar saf olamaz canım; belki bunları aşırı iyi niyetinden söylüyordur diye düşünürüm…
PKK, yaşamında; istediği zaman silahı bıraktı, istediği zaman silaha sarılıp eylem yaptı; kimseden izin almadı. Aldı mı?
Hatta: Seçim süreçlerinde centilmenlik yaparak elini silaha sürmedi; ülke terörsüz rahat bir seçim dönemi geçirdi. Bunun içinde kimseden icazet almadı… (Belki iktidarların özel ricası olmuştur. Olabilir mi?)
Öte yandan:
PKK’nın yapısındaki en üst yetkiliden en uçtaki militana kadar, diledikleri zaman, gerek ülkenin gerekse de dünyanın herhangi bir yerine gidip gelebilmişler, rahat, rahat gezip tozmuşlar, işlerini yoluna koymuşlar, tüm bunlar içinde kimseden izin için talepleri olmamıştır…
Herhalde bu kadar komik bir koşul için masaya oturacak kadar da aptal değillerdir. Hem sonra Otuz Yılı aşkın bir süredir bunun için savaş yapmadılar.
İstemleri kesin ve net: Şimdilik kaydıyla özerklik, sonrası malum…
Batıda, Amerika da aynı şeyi istiyor. Bunun için dir ki yıllar yılı, silahlandırıp beslemeleri bundan…
Bunun çözümü: “Do be, or not to be” yani olmak ya da olmamak…
Daha Türkçesi: YA DEVLET BAŞA, YA DA KUZGUN LEŞE!…
Bundan ötesi hikaye ve milletin aklını karıştırıp, Sam Amcanın teknesine su taşımak…
Yetti “gari”, güldürmen gari…