Kriz fırsatçıları yüzünden çok sıkıntı çekiyoruz. Krizi fırsat bilen bu aymazlar servetine servet katarken, halk fakirliğine fakirlik katıyor.
Peki bu fırsatçılık yeni bir yöntem mi?
1938 yılında yayımlanan Türk Ziraat Tarihine Bir Bakış isimli kaynağa göre fırsatçılık eski bir gelenek.
Gazeteci Sinan Meydan’ın da köşesine taşıdığı kaynakta olay şu cümlelerle anlatılıyor.
“Daha 16. Yüzyıl'ın başlarında Osmanlı'da halk ve devlet para sıkıntısı çekiyor. Öyle ki II. Bayezid'in illerde valilik yapan oğulları, aylıklarının azlığı nedeniyle zor geçinebiliyorlar. Buna karşın Rüstem Paşa, İbrahim Paşa gibi bazı devlet adamları rüşvet ve yolsuzlukla büyük servet yapıyorlar. 16. Yüzyıl'da devlet, para bulabilmek için vergileri artırıyor. Böylece özellikle köylü ezilmeye başlıyor. (İstanbul halkı, 1876'ya kadar emlak vergisi bile ödemiyor) Osmanlı'da vergi yükünün yüzde 87'si, millî gelirin yarısından az pay alan köylüye yıkılıyor. (Vedat Eldem, Osmanlı İmparatorluğu İktisadi Şartları Hakkında Bir Tetkik, s. 246). Osmanlı'da halkı, köylüyü ezen sadece vergiler değil: 1585-1595 arasında fiyatlar artıyor, pahalılık baş gösteriyor.
Uzun Avusturya ve İran savaşları sırasında gelişen Celali isyanları nedeniyle köylünün üçte ikisi köyünü, evini, barkını bırakıp “çift bozup” kaçıyor. Bunlar ya “Levent” ya “suhte” olarak büyük şehirlere akıyorlar. Büyük şehirler kahveler ve bekâr odalarıyla doluyor. Fuhuş, içki, eşkıyalık, cinayet şehirleri sarsıyor. Köylerin terk edilmesiyle tarımsal üretim azalıyor.
Buğday ithalatı yasaklanıyor ancak tüccarlar el altından yurtdışına buğday gönderiyor.
Buğday darlığı kıtlığa yol açıyor. Osmanlı'da ilk büyük kıtlık 1494-1503 arasında görülüyor. İkinci büyük kıtlık 1564'te görülüyor. 1573-1576 arasında kıtlık daha da artıyor. 1603'te Anadolu'da yine “buğdaysızlık” ve “kıtlık” baş gösteriyor. Osmanlı tebaası tam 15 yıl ekmek bulamıyor, halk açlıkla pençeleşiyor. (Mustafa Akdağ, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası, s. 33-43, 89, 421-425).
Osmanlı'da son büyük kıtlık 1873-1875 arasında görülüyor. Ankara, Kırşehir, Yozgat, Çankırı ve Sivas'ta on binlerce insan açlıktan ölüyor. 12 Mayıs 1874'te Ankara'dan Basiret Gazetesi'ne gönderilen bir mektupta şöyle deniliyor: “Yirmi dört saatte bir defa arpa unundan bir bulamaç içiyoruz. Bu da bitmek üzeredir. Öküz ve diğer hayvanların tamamı telef oldu… Çoluk çocukların ekmek diye feryatlarına tahammül etmek mümkün değildir.” Sonuçta 1873-1875 arasında Ankara'nın Keskin kazasındaki 160-170 köydeki 52.000 kişiden 20.000 kişi açlıktan ölüyor, 7000'i başka yerlere dağılıyor.“
Görüyoruz ki kriz ya da kıtlık her zaman olma ihtimali taşıyor ve fırsatçılar her krizde ortaya çıkıyor.
Burada önemli olan bu fırsatçıları tespit etmek ve bir daha yapmamak üzere cezalandırmak. Hatta bu fırsatçıların kamuoyuna ifşa edilmesi de caydırıcı olacaktır.
EURO 2024 ve MÜTEAHHİT KAFASI
Müteahhitlik önemlidir. Herkesin yapacağı iş değildir. Sermaye, cesaret ve bilgi ister. Biz Türklerde de bu üçü fazlasıyla var.
Fakat bu müteahhit kafasını her yerde kullanmaya, her işin üstesinden bu şekilde gelmeye çalışıyoruz.
Euro 2024 turnuvasını almak için stadyumlar inşa ettik. Çevresinde parklar bahçeler sosyal tesisler...
Sanıyoruz ki stadyum inşa edince futbolun kalbi Türkiye’de atacak. Sanıyoruz ki stadyum inşa edince ortalık futbolcudan geçilmeyecek.
Avrupa diyecek ki “Yahu ne güzel stadyumlarınız var, alın size EURO 2024!”
Bizim için futbol eşittir stadyum. Oysa üretmek sadece betondan yapılar inşa etmek değildir. Fikir üretmektir önemli olan. Bu fikrin gelenekselleşmesidir.
Futbolu da stadyum ve binalardan ibaret görürsek UEFA kapılarında turnuva beklemeye devam ederiz.
HAFTANIN SÖZÜ
Ev Hanımlığını hizmetçilik sandığı için kendini üniversiteye atan bir kızın kültüründen de, ahlâkından da bu memlekete hiçbir hayır gelmez.
Peyami Safa
Velhasıl...
Kriz fırsatçıları genellikle yabancı oluyor. Tarih sayfalarında da yabancı tüccarların fırsatçılıklarını bol bol okuyoruz.
Zira fırsatçılık bir Yahudi geleneği. Emeksiz, sadece para ile para kazanmak Yahudi mesleğidir.
Yaşadığımız bu günlerde de İnegöl’de kriz fırsatçılarının genleri hakkında şüphelerim var.
Açık açık söylüyorum. İnegöl’de vatandaşın üzerine akbaba gibi çöken kriz simsarlarının Müslüman ya da Türk olduklarından şüphe duyuyorum.
Bu konunun üzerinde durmaya devam edeceğim.
Allah her şeyin en hayırlısını bilendir.