Ne güzel demiş üstad;
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

Aziz Turanov.
33 yaşında.
Bursa´da yaşıyordu.
Ahıska Türk´üdür kendisi.
Yani özbeöz bu toprağın evladıydı…
Diyaliz hastası olduğu için, haftada iki kez hastanenin yolunu tutuyordu.
Doğru düzgün maddi geliri olmadığı için iki çocuğu, babası ve hanımıyla kıt kanaat geçiniyordu.
Annesini erken yaşta kaybetmiş.
Bu yüzden babası ilgileniyordu onunla en çok.

Geçtiğimiz eylül ayında, posta kutusuna gelen bir ilmühaberle yıkıldı.
“Oturum süreniz dolduğu için Moskova´ya dönmek zorundasınız” diyordu.
Yani Türk´ün öz evladını, hasta haliyle kapı dışarı ediyorlardı.
Polisler koluna girdi. Götürecekler.
Ancak o halsiz haliyle direnmeye başladı;
Gitmem Allah, gitmem!
Dediler ki, gitmek zorundasın. Yasak! Buranın vatandaşı değilsin sen!
Babası girdi araya, ikna etmeye çalıştı, nafile!
Ayak diretmekte ısrarlıydı…

Baba-oğul…
En son kameralara dönüp, şöyle söylediler;
"Türk´üz diye mi oluyor tüm bunlar?
Hasta bir insanı oraya gönderirseniz, yaşayamaz! Ölür!
Burası bizim ata yurdumuz. Suriyelilere kucak açan ağabeyler!
N´olur, bize de şefkat gösterin!”

Olmadı.

Çağrıları maalesef ki…
İşe yaramadı.
Kolundan tuttukları gibi, kapı dışarı…
Müslüman kardeşlerine sahip çıkan Türkiye!
Osmanlı´nın, koynunda emzirdiği Türk halkı!
Öz kardeşine neden sessiz kalıyorsun?

Biz ki, garibandan yana değil miyiz?

Biz ki düşmüşe, yolda kalmışa, hastaya, yaşlıya sahip çıkan bir millet değil miyiz?

Komşusu açken, tok yatmayan biz, haydi!

Aziz Turanov´a sahip çıkmaya!