Dayak, tecavüz, yargısız infaz edilme Kadının kaderimiydi, yoksa vicdan, inanç sözcüklerinden bi haber olan insanların merhametsizliğimiydi?

Dayak, tecavüz, yargısız infaz edilme Kadının kaderimiydi, yoksa vicdan, inanç sözcüklerinden bi haber olan insanların merhametsizliğimiydi?

EL-HÜKMÜ LİLLAH (HÜKÜM SADECE ALLAH’INDIR) Allah’a (c.c) inananların hiç şüphesiz tastikleyeceği bir Ayeti Kerimedir. Yerin, göğün tek sahibi olan Allah’ı hiçe sayarak, geçtiğimiz hafta henüz hayatının baharında olan Hatice’nin ölüm hükmünü hangi hakla, kimler, neden vermişti?

Bazı ailelerin veya erkeklerin, duygu ve bedenleri üzerinde hakka sahip olduklarına inandıkları aile üyesi kadın, kız, kardeş, eş ve hatta en yakın akrabalarından birini, kendi iradesi veya iradesi dışında karşı cinsle yaşadığı bir olay veya ilişkiyi, ailenin, çevrenin, törelerin değerine aykırı sayarak, namus ve şereflerine leke sürüldüğü gerekçesiyle aile meclisi veya aile büyüklerinden birinin kadın hakkında ölüm hükmü vermesine kahrolası töre cinayetleri adı verilir.

Hatice’de böyle kahrolası bir törenin kurbanı olmuştu, üstelik hiç bir suçu olmamasına rağmen. Aslında Hatice’nin dramı sadece töre kurbanı olması değildi. Diyarbakırlı Hatice’nin ilk dramı çocuk yaşta ailesinin zoruyla evlendirilmesiyle başladı. Henüz gelişmemiş bedeni, eşinden acımasızca şiddet görmüş ve sadece bir yıl dayanarak baba evine geri dönmüştü. Kim bilir belki de Hatice’nin baba evine dönüşü hayatını bir nebzede olsa düzene sokabilirdi. Şayet kuzenlerinin şeytani zevklerine kurban olmamış olsaydı.

Yağmurdan kaçarken, doluya tutulmak gibiydi Hatice’nin yaşadıkları. Uğradığı tecavüz sonucu karnında kuzenlerinin iğrençliklerini saklarken, eşinden yediği dayakları bile arar olmuştu.

Ölüm fermanı imzalanırken küçük Hatice henüz 15 yaşında ve dört aylık hamileydi. Kendimi düşündüm bu yazıyı hazırlarken, ben 15 yaşımda neler yapıyordum, neler düşlüyor, geleceğe dair ne planlar yapıyordum?

Genç kızlığa atılan ilk adımlar olması sebebiyle biraz uçuk, biraz deli ama hayat dolu bir kızdım. Ölüm 15 yaşında olan bir genç kız için çok soğuk bir kelime. O soğukluk Hatice’nin ölüm kararını duyduğu an-da iliklerine kadar işlemişti.

Diyarbakırlı masum Hatice törelerin verdiği hükümle öldürülmüştü. Hiç kimse ona acımamıştı, ne babası, ne annesi, ne kocası, nede iğrenç emelleriyle kızın ölümüne sebep olan yaratıklar.

Hatice’nin dramı ölürken bile devam etti. Kurbalık koyun gibi öldürüldü, saygıszca, bir hiçmiş gibi gömüldü. Dini ön planda tutarak yönetilen bir devlet islami kuralların dışına çıkarak kefensiz, bir ceset torbasıyla gömülmesine göz yumdu. Yüze yakın kadın dernek üyeleri cenazede hazır bulunarak göz yaşı döktü. Göz yaşı değildi Hatice’ye gerekli olan İnsanca ölmedi, en azından insanca gömülmekti.

Hatice artık yok, ailenin namusu temizlendi içi de, vicdanı da rahat. Devlet son görevini yaptı, paldır, küldür cenazeyi defnetti. Sözüm ona kadın dernekleri de mezarlıkta boş kalabalıklarıyla Hatice’ye yanında olduklarını hissetirdiler, görev tamamdır. Herkes başını yastığa büyük bir iç rahatlığıyla koydu. Bir ölüye bile sahip çıkamadık. Yazıklar olsun hepimize.

Bizi affet Hatice.

Seni yaşatmayı beceremezken, seni ebedi ıstirahat edeceğin evine bile allayıp, pullayıp gönderemedik.

BİZİ AFFET....