ÇOCUK YETİŞTİRMEK BÜYÜK SANATTIR!

 

Hani hepimizin çok iyi bildiği bir atasözü vardır: “Ağlamayana meme yok!”  İnsanoğlu elde edemediği her şey için çaba sarf eder. Ama havadan para kazanmak veya nasılsa düzen gidiyor diyip boş işlerle uğraşarak zamanı boşuna harcamaya alışan insan topluluğuna çok sıkça rastlarız.

Kimisi çalışmaz, ya babasının sırtından geçinir. Kimisi ağabeyisinin veya eşinin kazancı ile. Velhasıl kelam bu tip insanlara ben asalak diyorum. Belki bu tipleri ebeveynleri böyle alıştırmıştır veya bu tipler tembelliği kendilerine daha kolay bir durum haline getirmiştir. Aslında çocukken eğitimi aile iyi vermiş olsaydı belki bu tipler hayata sıkı, sıkıya bağlanıp asalak bir yaşam sürmezlerdi.

Bakın insan bebekken karnı acıktığında annesinden onu doyurması için ağlar, annesi de ona meme vererek susmasını rahat etmesini sağlar. Bu yüzden güzel bir söz olan: “Ağlamayana meme yok!” Atasözü çok yerindedir.

Hazır mevzu çocukluk dönemine gelmişken size bir hikâye anlatarak yazımıza devam edelim.

Bir ailelin tek bir erkek çocuğu varmış. Çocuk iki yaşına geliyor, tek kelime etmiyor. Üç yaşına geliyor yine aynı aile çocuğun bir dediğini iki etmiyor yediği önünde yemediği ardında. Çeşit, çeşit oyuncaklar alınıyor. Her gün buzdolabına çikolatalar konuluyor. Ama tek bir kelime yok. Ne anne diyor! Ne baba. Ebeveynleri meraklı yavrumuz konuşsun diye ama nafile çocukta tık yok. Akrabaları sürekle çeşitli önerilerde bulunuyor. Kimi şöyle diyor aile onu yapıyor. Kimi böyle diyor aile onu yapıyor ama çocukta tık yok. Çocuk beş yaşına geliyor yine konuşmadan eser yok artık ebeveynler karar verip bir uzman doktora başvuruyorlar. Onun tavsiyeleri doğrultusunda davranıyorlar yine nafile. Psikolog falan derken netice sıfır! İyice umudunu yitiren aile çaresiz durumu kabullenmek zorunda kalıyorlar.

Bir gün çocuk mutfakta buzdolabında bir şeyler ararken bağırarak:

“Nerede bu lanet olası çikolatalar!” diye haykırınca Anne ve baba mutfağa çıldırmış gibi koşarak çocuğun yanına geliyor. Babası heyecandan neredeyse çıldırmış gibidir. Annesi ise sevinçten hüngür, hüngür ağlamaktadır. Babası sevinçle çocuğa:

“Yavrum sen konuşabiliyormuşsun da bu güne kadar neden sustun konuşmadın?” Çocuk şap diye cevabı yapıştırır:

“Şimdiye kadar hiç ihtiyacım yoktu da ondan! Her şey yolunda gidiyordu. Her istediğime ulaşabiliyor, her ihtiyacımı karşılıyordunuz. Fuzuli yere neden konuşayım ki?”

Bu ilginç kısa hikâye bize şunu anlatmakta: Çocuklarımızı yetiştirirken onların her isteğini yerine getirip, el bebek, gül bebek büyütmemizin sonucu onların hayat mücadelesinde hep hazıra alıştığından kendilerinin bir çaba sarf etmesi ortadan kalkmış olur.

Babamın Karsta oteli vardı. Durumumuz çok ta iyi olmasına rağmen çocukken tek bir oyuncak bile almamışlardı. Ben hiç unutmam kendime tahtadan kılıç tüfek ve tabanca yaparak oyun oynamıştım. Eğer hazıra alışmış olsaydım bu gün kahvehane köşelerinde pinekler, fuzuli işler ile uğraşmış olurdum. 

Çocuk yetiştirmek gerçekten önemli bir sanattır. Eğitimi ilk önce ailede alan çocukların geleceği çok parlak, zeki, kendinden emin bir birey olarak topluma faydalı kişi olurlar.