Sadece harcama üzerine gündemlerimizin olduğu ve Allah yokmuş gibi hesapların yapıldığı günümüz kapitalist Modern dünyasında aşağıda size sunduğum bu hadis-i şerif adeta bizlere bir balans ayarı yapıyor. Hadis-i Şerif şöyle;
Günlerden bir gün Peygamber (s.a.v.) Ebu Hureyre'ye (r.a.): "Ey Eba Hureyre! Gel de dünya neye benzer, sana anlatayım" buyurdu ve Ebu Hureyre'nin elinden tutup onu bir derenin yanına götürdü. Tam derenin yanına vardıklarında bir de ne görsünler, dere mezbelelik, çöplerle dolup taşıyor. Resûlullah (s.a.v.) Ebu Hureyre'ye: "Ebu Hureyre! Bu mezbelelik dolu dereye bir bak bakalım" der. Ebu Hureyre baktığında ne görsün, derenin içerisi sadece kuru insan kafaları ve eskimiş bez parçaları, hayvan leşleri ve kemikleri ile dolmuş vaziyettedir. Böylece çevre tamamıyla bu şekilde paramparça kemikler, bez parçaları, kuru kafatasları her yanı doldurmuş haldedir.
Peygamber (s.a.v.) Ebu Hureyre'ye: "Ey Ebu Hureyre! Bu gördüğün kafatasları var ya, bunların kimisi yiğit gençlere ait, kimi yaşlılara ve kimisi de kadınlara ait olan kafataslarıdır, gördüğün manzara, onların çevreye yayılmış kemikleri, iskelet parçaları ve çürümüş kefen bezi parçalarıdır. Bir zamanlar bunlar da bizim gibi insan idiler. Onlar da hırslı idiler, ölümü kendilerinden hep uzak sanırlardı. Oysa onlarda bizim gibi yer, içer, giyer ve gezerlerdi. Çeşitli bineklere biner, inerlerdi, akla gelmedik saraylarda, yerlerde konaklarlardı. Neredeyse dünyanın dört bir tarafına gitmek için çırpınıp dururlardı. Hâlbuki şu anda gördüğün gibi kuru kafalar, her tarafa dağılıp yayılmış iskelet parçaları, çürümüş kemikler, eskimiş ve çürümüş kefen bezi parçaları... üzerlerindeki derileri çürüyüp toprak halini almış bulunuyor. O nazik vücutlar, o her türden zevklerince yiyip içenlerin çeneleri bu gün açık vaziyette duruyor, ağızları bir türlü kapanmıyor. Belagat ve fesahatla, bülbül gibi şakayan diller çenelerden ayrılmış...
Bunlar arasında öyle insanlar var ki, helal ve haram demez yer dururlardı. Kasalarını doldurmaya bakarlardı, lüks yataklarda uyurlar ve saraylarda otururlardı. Şimdi ise gördüğün gibi hepsi şu anda böyle bir mezbelelikte cife olmuş, leşe dönüşmüş, kokuşmuş haldedirler. Buradan her gelip geçen üzerlerine basarak gidip gelmekteler, hatta kimileri de iğrenerek kaçıp uzaklaşırlar. Oysa onların da sonu böyle olacaktır. Akıllı olanlar bunlardan iğrenmeyi bırakır, ibret almaya çalışır.
Burada yellerin savurup dağıttığı kimseler, kimlerdir bilir misin? Gördüğün bu insanların kimileri dün, yün ve ipek giysiler içerisinde gezinip dururlardı. Evet, etrafa savrulmuş olan bu eski kumaş parçaları, onların dün giydikleri en güzel ipek, zeberced ve atlastan giysileri idi. Onları giyer, çevrelerine karşı bunlarla hava atar, büyüklük tasarlar ve böbürlenirlerdi.
Şimdi bir bak hele, hepsinin de yerlerinde yeller esmekte ve onları sağa sola savurup durmaktadır. Hiçbirisinde temizlik eseri kalmamış, hepsi çürüyüp dağılmış, çünkü zaman onları eskitip darmadağın etmiştir.
Bu arada bir de şu hayvan leşlerine, onların çürümüş iskeletlerine bak. Bunların bir kısmı, at, bir kısmı katır, bir kısmı deve, bir kısmı merkep gibi hayvanlara ait iskelet ve kemiklerdir. Bu gördüklerin onların binekleri idi. Bunlarla diledikleri yerlere gidip gelirlerdi. Oysa şu anda gördüğün gibi hepsi de bu mezbelelikte yatıyor ve çöplük halini almış duruyor. İşte gördüğün dünya böyle bir âlemdir. Evet, sonunda bu dünya işte bu hale gelecektir. Bunu iyice öğren.
Ey Eba Hureyre! İşte dünya budur. İster sen ol, ister ben olayım, her ikimiz de bundan kendimize ders çıkaralım ve ibret alalım. Kaldı ki bugün elimizde olan şeylerin bize ait olduklarını zannetmeyelim, bizden önce her birinin bir sahibi vardı. Bizden sonra da bunların sahipleri olacaktır.
Ey Eba Hureyre! Sen zannedersin ki bunlar sana aittir. Sakın buna aldanmayasın. Şimdi sen git de, bu dünyaya olan bağlılığı terk et. Gönlünü bu dünyaya kaptırma. Dünya seni terk etmeden sen dünyayı terk eyle. Elinde olan ne var ise, onları fakir ve yoksulara dağıt. Aksi taktirde yarın sen de aynen ötekiler gibi olursun. Sakın bu dünyaya aldanmayasın, bu dünyadaki rahatı görüp kendini unutmayasın, gurura kapılıp kendini kaybetmeyesin. Bu dünyaya gülerek geler mutlaka ağlayarak ayrılmıştır. Bu dünyada rahat eden sonunda sıkıntıya düşer". (Kaynak; Müzekkin Nüfus, Eşrefoğlu Rumi)