Hafta sonu şahit olduğum bir olay ülkenin nabzı gibiydi âdeta. Oylar verilmiş, nefesler tutulmuş, kazanacak tarafın coşkusu ya şükür namazıyla, ya da bünyenin her türlü deliğinden anzarot püskürtmeye sabırsız insanların bekleyişiyle son bulacak. Kim kime oy vermiş analizini saçının renginden tutun da, ses tonuna kadar yapmaya çalışan bir milletiz. Doğuştan politize olmayı öğreten toplum yapısı içindeyken, aile içerisinde fikir ayrılıkları çok da aşina olduğumuz bir durum değil. Saltanatlık gibi babadan oğula hiç sorgulamadan siyasî görüşümüzü belirleriz.
Şahit olduğum olay aile içinde elden ele teslim edilen politik bakış açısı biçimine uymasa da, istisna olduğunu düşünüp, çocuklarına sorgulama seçimi bırakmayan ebeveynlerin ne kadar önemli bir mevzuyu ıskalamış olduğunu gösteriyor. Seçme ve sorgulama özgürlüğünü.
Aile boyu koyu CHP'li olan bir ortamda çıkıntı gibi koltuğa oturuyorum. Siyasi tercihimden, dünya görüşümden ötürü üvey evlat muamelesi gördüğüm bir evdeyim. Kinayeler havada uçuyor ama yakalamıyorum. Anne gayet öfkeli. Evlâdına dönüp hangi partiye oy verdiğini soruyor. İstemediği cevabı alınca bir anda annelik hakkının tümünü kendi tercihi üzerinden sömürmeye kalkarak bağırıyor. Ağlamalar, sızlamalar... Sanırsınız ülke düşman işgali altında. İzmir Marşı eşliğinde, olmamış bu çocuk, yapamamışsınız diyorum içimden alaycı bir sesle. Bana fırlatılan sert bir bakışla olayın sorumlusu ve kahramanı olduğum niyetini anlıyorum. 'Seni anan benim için doğurmuş canım, hamurunu benim için yoğurmuş' diyemediğimden, kafamı çeviriyorum. Mesele vatan hainliğine kadar giderken evinin içindeki muhalifi fark edemeyen; "biz ebeveyniz, biz biliriz, biz kazanacağız" tezahüratlarının sonucunda kontra ataktan gol yemesiyle topun suratında patlaması anneyi çıldırtıyor. Ülkenin siyasî portresini çiz deseler, bu ev şampiyonluğa oynar.
Televizyonun gideri Fox'a bağlı. Sabah-akşam o kanaldan ne akarsa bu evde yaşayanları istenilen şekle sokuyor. Evin uydusuna taktıkları portakal ile günlük vitaminlerini alan bu karı-koca, övünecekleri bir evlâda sahip olamamanın acısını derinden yaşıyor. Mirastan reddetme annenin en güvendiği hamlesi. Tüm mal varlığını ÇYDD'ye bağışlayacağını dile getirmesi evlatta derin üzüntü hâli fakat sebep mangırların elinden uçması değil,anne ve babasının böyle bir vakfa para akışında bulunacak olması. Cahilîye döneminden bir kesit daha yaşanıyor bu evde. Son hâmle kapıdan çıktığında evlâttan geliyor; "Ben Osmanlı çocuğuyum anne, sizin savunduklarınız bana ait değerler hiç olmadı, olmayacak..."
Bir seçim daha bittiğinde anne-babalar çocuğa sahip olmakla, onların fikrî hürriyetlerini de tapulamak demek olmadığını anlamalılar. Ebeveynlerin hayırlı evlât yetiştirmekten anladığı, kendilerine sorgusuz sualsiz itaat etmeleri gerekliliği düşüncesi; bireyleri yaptıkları seçimlerden ötürü pişmanlık duymama, gidişatı düzeltmeme, eylemsiz, sorumluluklarının bilincinde olmadan, en önemlisi düşünme ve sorgulama yetisinden uzak biçimde hayatlarını bir bitki gibi yaşamalarına sebep olmaktadır. Sorgulamak hakkını ellerinden aldığımız çocuklarımız önlerine konulan her türlü fikri süzgeçten geçirmeden kalplerine yerleştirdiklerinde; bir başkasının yaşam biçimine, siyasî düşüncesine, hatta nefes alma hakkına bile göz koyup, ne kadar afilli okullarda okutmuş olsak dâhi çağdaş yobaz olmak hâlinden kurtulamayacaklardır.
Allah hayırlı evlât verdiği gibi, hayırlı anne-baba da nasip etsin efendim. Hayırla kalın...