Süleyman amca çok kötü günler geçirmiş,

 

Süleyman amca çok kötü günler geçirmiş,

neredeyse şu hayatta görmediği kalmamıştı. Yaşamı boyunca tattığı tüm acıların hırsını benden almak istercesine büyük bir isyanla başladı sözlerine...

“Ah şu yoksulluğun gözü kör olsaydı, bu yoksulluk çekilecek dert değil. Elli yıl çalıştım, çalıştımda atın kuyruğunu ne uzatabilidim, ne de kısaltabildim. Gözle görünür yap- tığım tek güzel şey iki evladımı okutarak adam etmek oldu. Adam oldular, fakat evlat olmayı beceremediler...”

İnsan zamanla her zorluğa karşı mücadele etmeyi öğreniyorda, şu yanlızlık yok mu belini büküyor insanın, yaşama azmini alıyor elinden.

“Sen yanlızlık nasıl bir şeydir bilir misin?” Bilmiyorum Süleyman amca diyebildim sadece. Ben ve benim yaşta olanlar için yanlızlık sessiz sakin bir ortamda elimizde koca bir fincan kahveyle kafa dinlemekten ibaretti. İşin aslı böyle değilmiş. Ben bilmezdim onca kalabalığın içinde bir insanın kendiyle başbaşa kaldığında dört duvarla konuşabileceğini, zamanla çaresizliğin isyanının eceline kusarken, azrailin soğuk yüzünü sıcacık bir gülümsemeyle karşılayacağını. Bilmiyordum evet taki Süleyman amca yalnızlık gerçeğini yüzüme tokat gibi çarpana kadar.

Yaşlı adam içime düşürdüğü yalnızlık korkusuna aldırmadan hayatını anlatmaya devam ediyordu.

Batman’da köklü, kalabalık bir ailede yetiştim. Anacığım ben daha çok küçükken hayatını kaybetti. Babam yeni bir analık bulup evin baş köşesine oturttu. Hayatım o günden sonra bir daha düzene girmedi.

Babamın dayakları, analığımın azarlarıyla büyüdüm. Onaltı yaşına gelincede dayanamayarak evden kaçtım. İstanbul’a yerleştim. Bir çok işte çalıştım, sonrada bir arkadaşın yardımıyla ilaç fabrikasında işe başladım.

Hayatım bir düzene girmişti artık. Aşık olmanın tam vaktiydi. Aynı fabrikada çalışan bir kıza aşık oldum. Evlilik arefesinde o dönem çok fazla yapılan işçi grevlerinden birinde istemeden bir kavgaya karışarak bir adamın yaralanmasına sebep oldum. Buda benim beş yılımı ceza evin-de geçirmeme neden oldu.

Cezaevinden çıkmadan sevdiğim kızı ailesi bir başkasıyla evlendirmişti bile. Gülmeyince insanın kaderi son nefesine kadar somurkan kalmaya devam ediyor.

Çaresiz kabullendim bu durumu ve dost tavsiyesiyle eşimle tanışıp evlendik. Kırk yıl aynı yastığa baş koyduk, iki evlat verdi bana. Onları okuttuk, iş sahibi yaptık ve evlendirdik. Dünyada görevi bitmişti eşimin ve iki yıl evel hayata gözlerini yumdu.

Koca bir ömür yarım saatlik kısa bir zaman dilimine nasıl sığdırmştı, yaşlı adam aklım almıyordu.

“Çocuklarınızla görüşmüyormusunuz?” diye sorduğumda “Yok kızım onlar beni reddettiler arayıp sormazlar” dedi.

Kim haklı, kim haksız bilmeden yorum yapmak bana yakışmaz elbette ama yinede baba suçlu da olsa nihayetinde bir baba ve şefkata, ilgiye muhtaç bir babaya sırt çevirmek ne kadar doğru bilemiyorum.

Yetmiş yaşlarında bakıma muhtaç bir adam için neler yapabilirim diye düşündüm, aklıma ge-len tek parlak fikir bir huzurevinde yerleştirmek oldu. Süleyman amca istermisin seni iyi bir bakımevine yerleştirelim, orada yanlız da kalmamış olursun. Ne dersin, sana uygun bir yer bula- yım mı?

Yok kızım son nefesimi kendi evimde, kendi yatağımda vermek istiyorum. Zaten biraz borcum var, sağa sola emekli maaşımla hepsini kapatmaya çalışıyorum, her gün dua ediyorum Rab- bime borçlarım bitmeden almasın canımı diye...

Yaşlı adamı dinlerken daraldığımı hissettim biran. Of bu adam ne yiyip, ne içiyor diye düşün-mekten kendimi alamadım.

Bir ihtiyacın var mı? Süleyman amca veya benim yapabileceğim bir şey var mı? diye sordum. Eksik olma, var ol kızım bir yakacak ihtiyacım vardı muhtara başvurdum emekli maaşı olanlar yakacak yardımı alamıyormuş, sağolsunlar komşular alıp yığdılar kapıya, başka da ihtiyacım yok sağol.

Süleyman amcayla sohbetimiz sonlanmıştı ama ben etkisinden çıkamamıştım. Günlerce aklımdan çıkmadı. Babamı düşündüm yaşlı adamın yerine koydum içim üşüdü, canım yandı.

Geceleri hiç utanmadan annem ve babamın yatak odasına girer üstü açılmış mı diye kontrol eder, açılmışsa örter öyle çıkardım. Sokağa çıkacağı zamanlar bir bebeği giydirir gibi sarar, sarmalar o şekilde yollardım. Süleyman amca gerçekten kimsesizdi ve tanımını yaptığı yanlızlığın tam koynundaydı.

Süleyman amca adına kimlere kızmam gerektiğini bilemedim.

Babalarını son günlerinde yanlız bırakan vefasız evlatlarına mı, yabancı uyruklu insanları ülkede paşalar gibi barındırıp, Süleyman amca ve onun gibi binlerce yardıma muhtaç Türk vatandaşına aldığı iki kuruş maaşı çok görüp devletin sağladığı imkanlardan men eden devle- te mi? Yoksa bencillikte ilk sıralarda olan yardım sevmezlik duygularımızla insanlıktan çıkmış olan biz halka mı kızmalıyım bilemedim.

Elimden Süleyman amcaya dua etmekten başka bir şey gelmiyor.

Üzgünüm Süleyman amca...