26 Aralık 1914.

26 Aralık 1914.

125 bin kişilik İki Kolordu’dan oluşan bir ordu; İki koldan Allahuekber ve Sarıkamış dağlarını aşarak Rusları kuşatıp yok edecekler…

Başlarında Padişah damadı ve başkomutan vekili Enver Paşa…

Hırsı aklının önünde, hayali ise: Turan volkanın içinde; yanıp kavrulmakta; şan alacak nam alacak, Turan hedefine ulaşacak…

Mevsim malum:

Kara kış…

İklim çok kötü; her yer karla kaplı hem de metrelerce...

Yol yok iz yok…

Daha beteri:

Eratın giyim kuşamı: Bırakalım kış koşullarını, normal mevsimlere göre bile sağlıklı değil…

Savaş için yeterli ne silah, ne mermi, ne de doğru dürüst teçhizat var…

Yeterli lojistik destek hak getire; doğa ve iklim, yapılabileceklere bile izin vermiyor… 

Tüm bunlara karşın:

Hırsın körüklediği komutanlık iradesi son söz oluyor; Birliklerin başındaki komutanlara “Asla geri adım atmak yok, tereddüt eden hemen kurşunlanacaktır...”

Bu durum karşısında askerler, dillerinde kelimeyi şahadet; bile, bile ölüme yürürler…

Doksan Bine yakın Anadolu çocuğu tetik düşürmeden donarak ölür ve o kutsal bedenleri aç kurtlara yem olur…

Sarıkamış siperlerine varabilenlerin durumunu da Rus Kurmay Başkanı General Pietroroviç’in anılarından dinleyelim…

Düşman da acımıştır askerlerimizin haline: Bakın neler yazıyor anılarında.

 “İlk sırada diz çökmüş Beş Kahraman;

Omuz çukurlarına yasladıkları mavzerleriyle nişan almışlar…

Tetiğe asılmak üzereler.

Ama asılamamışlar…

Kaput yakaları: Allah’ın rahmetini, civan delikanlıların yüreklerine akıtabilmek istercesine semaya dikilmiş; kaskatı…

Hele bıyıkları, hele, hele bıyıkları ve sakalları? Her biri birer fütuhat oku gibi çelik misali…

Ya gözler?

Dinmiş olmasına rağmen şu kahredici tipinin bile örtüp kapayamadığı gözler…

Apaçık!

Tabiata da, başkumandana da, karşısındaki düşmana da isyan eden, ama Allah’ına teslimiyetle bakan gözler…

Açık, vallahi apaçık! ( …)

Allahüekber Dağlarındaki Türk Müfrezesini esir alamadım.

Çünkü:

Bizden çok evvel Allahlarına teslim olmuşlardı.”

Ya işte böyle!

Hırs, şöhret ve ihtiras uğruna, hesapsız kitapsız girişilen bir serüvenin acı tablosu bu; Doksan Bin Mehmet’in tetik düşürmeden kara kışa teslimi ve şahadeti…

Allah hepsine rahmetini bol eğlesin.

Şimdi hep birlikte düşünelim:

Hani moda oldu; icraatlarını ön plana çıkarmak için geçmişi, özellikle (Toprağı bol, mekanı Cennet olsun) İsmet İnönü’yü yerden yere vuran siyasi anlayış var ya, tepeden ayağa sözde politika yaptıklarını sananlar…

İşte! Allah onlara biraz insaf versin…

Dünyada ortalama elli milyon insanın hayatına mal olan II.Dünya harbinde; her türlü zorluğa ve baskıya karşın direnerek, Türk Ulusunu harbe sokmayıp, bir kişinin dahi burnunu kanattırmamış ve dolayısıyla da geride yetim çocuk, kocasız dul kadın bıraktırmamıştır.

Böylesi bir insan; günümüzün insaf yoksunu politikacılarının dilinde; başları sıkışınca cankurtaran simidi oluyor, O’nu yerden yere vuruyorlar…          

Allah’ım!

Bizleri: Ahdı vefasızların ihtiraslarından, kinlerinden ve ulusumuza getirecekleri kötülüklerden koru...

Not: Bilgi kaynağı; Deniz Kavukçuoğlu