Böylesi ne görülmüş ne de işitilmiştir… Adam işi gücü bırakmış; sanki memleketin başka sorunu ya da sorunları yokmuş gibi her haftanın her Pazartesi günü, Hürriyet Gazetesindeki köşesinde aynı şeyleri sorar durur.

Böylesi ne görülmüş ne de işitilmiştir…

Adam işi gücü bırakmış; sanki memleketin başka sorunu ya da sorunları yokmuş gibi her haftanın her Pazartesi günü, Hürriyet Gazetesindeki köşesinde aynı şeyleri sorar durur.

Bakın hele:

Birkaç yıl önce Suudi Arabistan Kralı Ankara’yı ziyaretinde Cumhurbaşkanımızın saygın eşlerine: Ederi çok yüksek kuyumcu mamullerinden armağanlar vermişti…

Meğer, bu tip armağanlar devletin demirbaşına kaydedilir, ilelebet saklanırmış, devlet geleneği böyleymiş… Yazar bey böyle diyor ve her Pazartesi bıkmadan soruyor:

“Bu armağanlar nelerdir ve devletin kayıtlarına geçmiş midir?”

Sana ne be kardeşim?

Geçmiştir veya geçmemiştir; seni neden ilgilendiriyor bu konu bu kadar canım? Allah, Allah ya…    

Koskoca devletin büyüğü; zatınızdan mı öğrenecek neyin ne olduğunu…

İşgüzarlık canım!

Şuna bakar mısınız?

Adam iyiden iyiye kafayı bozmuş; yine her Pazartesi bizim Bursa’mızın sayın büyüğü Bülent Arınç Beyefendiye yapılacakken engellenen, suikast olayı vardı ya…

Hani canım Ankara’da Beyefendi’nin ikamet ettikleri Çukur Ambardaki evleri civarında iki şüpheli subayın yakalanış olayı…

Hatırlamadınız mı?

Hani ya! Yakalanacaklarını anlayınca ellerindeki adres kağıdını yutan! Subayların olayı…

Muhteşem medyada! Flaş, flaş başlığıyla Türkiye gündemine bomba örneği patlatılan yaldızlı haber!…    

Ne olmuştu?

İki subay tutuklanmıştı; tahkikat üstüne tahkikat, soruşturmayla karışık kovuşturma! Arkada Genelkurmay Başkanlığının mahremine yani kozmik odalarına kadar giriliş, dünden bu güne, ordunun sakladığı ne kadar mahrem bilgiler, özellikle haldeki iktidara ilişkin planların olup olmadığı didik, didik aranarak, delil niteliği taşıyanlar alınıp götürülmüştü…

İşte!

Hürriyet’in meraklı köşe yazarı kafayı buna da takmış; sonucunu merak ediyor ve her Pazartesi soruyor:

“Bu davanın sonucu nedir, yakalanan suikastçı denilenler kimlerdi, kozmik odada ele geçirilen bilgi ve belgelerden ne sonuç alındı?” diye… 

Adam resmen kafayı yemiş! Aradan aylar ve hatta yıllar geçmesine rağmen bu meraklı hiç unutmuyor; her Pazartesi aynı soru: “Suikast olayı ne oldu?”

Oysa halkımız unutmuştu bile; dert mi bize askeriyenin kozmik odası, bize ne Arınç Bey’e suikasttan, değil mi canım?

Ama bakın!

Yazar Bey bıkmıyor usanmıyor; bulup buluşturup, Milli İradenin, yani necip halkımızın, yani bizim, seçip saydığımız, göklere yükseltip başımıza taç ettiğimiz yöneticilerimizi rahat bırakmıyor…

Yine her Pazartesileri soruyor:

“Kamu Personeli Seçme Sınavlarında (KPSS) yapılan yolsuzluk araştırmalarının sonuçları ne oldu?”

Tuh! Sahi be! Bizler unutmuştuk, çok yakın geçmişte yaşanan bu olayı…

Sınav soruları önceden, yandaşlara el altından duyurulmuştu da; onlar da yüzde, yüz çekmişlerdi, işi garantiye almak için…

Aç gözlülük işte…

İnsan bir iki soruyu yanlış yapar, birkaç soruyu boş bırakır, kopyacılık anlaşılmasın diye…

Ama işte! İnsanoğlu doymak bilmiyor…

Sonuç:

 “Su uyur düşman uyumaz.” demişler… Dikkatli bir iki göz olayın farkına varınca, medyada ağzına sakız yapıp günlerce çiğnemişti…

Yetkililer de tedirgin oldular tabii; göreve getirdikleri adamların foyaları ortaya çıktı diye…

Uzun sıra mızrak çuvala sığmadı; sorgulamalar, demeçler, ilginin odaktan uzaklaşması için oluşturulan şok gündemler derken; olay zamana yayıldı ve konu unutturuldu…

Bir kişi dışında…

O, unutmamış; her Pazartesi köşe yazısının altına hemen “Temcit Pilavı” örneği: “KPSS ye hile sokup en büyük yolsuzluğa yol açanlar kimler ve bunlara yapılan muamele nedir, öğrenmek istiyorum?” diye yazıyor.

Dedik ya!

Adam hem meraklı, hem de inatçı…

Oysa:

Sana ne Beyefendi, sana ne canım! Sen bu köyün kahyası mısın “Elin üç oğlaklı beş keçisinden” sana ne?

Öyleye ya!

Satan da alan da razı; kimse görmez, duymaz, üzerine gitmezken bu bedava kahramanlık neye?

Gariplik işte! Sormayın ötesini vesselam…