Yeryüzünde Allah’a ibadet için yapılan ilk bina, bü-tün namazlarda kıblegâh olarak yönelmekte olduğumuz Kâbe’dir. Allah’ın emriyle Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail tarafından Milattan 2000 yıl kadar önce Mekke’de yapılmıştır. Kabe’nin ilk defa ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı hususunda ise ihtilaf vardır. Kâbe-i Muazzama, Mekke’de Mescid-i Haram denilen mabe-din ortasında yaklaşık 13 m. yüksekliğinde, 11-12 m. eninde taştan yapılmış dört köşe bir binadır. Üzeri hac ayetlerinin yazılı olduğu siyah ipek bir örtü ile örtülüdür. Bu örtü her yıl hac mevsiminde yenilenmektedir. Mescid-i Haram; ortasında Kâbe’nin bulunduğu bü-yük bir mabettir. Bu mescide “Harem-i Şerif”de de-nir. Hz. Peygamber (s.a.v) döneminde küçük bir alan- dan ibaret olan “Harem-i Şerif”, Hz. Ömer’in emriyle genişletilmiş, etrafı da duvarla çevrilmiştir. Mescid-i Haram, günümüze kadar ihtiyaç duyuldukça genişletilmiştir.  Dört köşesi bulunan Kâbe’nin köşelerinin her birinin ayrı bir ismi vardır. Bunlardan doğu köşesine Rüknü Hacer-i Esved, Güney köşesine Rüknü Yemani, Batı köşesine Rüknü Şami, kuzey köşesine Rüknü Iraki (Irak köşesi) adı verilmektedir. Doğu köşesinde Hacer-i Esved bulunmaktadır. Siyah taş anlamına gelen “Hacer-i Esved”, Hz. İbrahim tarafın- dan tavafa başlanacak yere işaret olmak üzere doğu köşesine konulmuştur. Kuzey duvarında, Hacer-i Es-ved köşesine yakın, yerden 2 yükseklikte bulunan al-tın kaplı bir kapısı vardır. Kapı ile Hacer-i Esved ara- sında kalan bölüme ise “Mültezem” denir. Makam-ı İbrahim ile Zemzem kuyusu da, Kâbe’nin bu cihetinde (Kuzey-doğu duvarı karşısında) bulunurlar. Kâbe’nin kuzeybatı duvarının karşısında, yerden 1 m. Yükseklikte 1.5 m kalınlıkta yarım daire şeklinde bir duvar bulunmaktadır. Bu duvara “Hatim” adı verilmektedir. Kâbe ile bu duvar arasında kalan boşluğa da “Hicr”, “Hicr-i Kâbe”,”Hicr-i İsmail” veya “Hâtîrâ” denir. Hicr-i Kâbe’de namaz kılınır, dua edilir, ancak  buranın içinden tavaf edilmez. Hz. İbrahim’in yaptığı  Kâbe binasına bu kısım da dahildi. Peygamberimizin nübüvvetinden beş yıl kadar önce Kâbe’nin Kureyş kabilesi tarfından yapılan tamiri esnasında inşaat mal- zemesi yetmediği için, bu kısım binanın dışında bırakıldı. Hz.İsmail ile annesi Hz. Hacer’in buraya defnedilmiş oldukları rivayet edilmektedir. Bu kısım Kâbe’ye dahil olduğu için, tavafın, bu duvarın dışından yapılması vaciptir. Kâbe üzerine yağan yağmur sularının aktığı “Altın Oluk” (Mizâb-ı Kâbe), Beytullah’ın bu kısma bakan duvarın üst kenarının ortasında bulunur.

Kur’an-ı Kerim’de Kâbe ile ilgili şu ayetler yer almaktadır: “Hani, biz Kabe’yi insanlara toplantı ve güven yeri kılmıştık. Sizde Makam-ı İbrahim’den kendinize bir namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail’e şöyle emretmiştik: ‘Tavaf edenler, Kendini ibadete verenler, rüku ve secde edenler için evimi (Kabe’yi) tertemiz tutun. Hani İbrahim, “Rabbim! Bu şehri güvenli bir şehir kıl. Halkından Allah’a ve ahiret gününe iman edenleri her türlü ürünle rızıklandır” demişti. Allah da, “İnkar edeni bile az bir süre, (bu geçici kısa hayatta) rızıklandırır; sonra onu cehennem azabına girmek zorunda bırakırım. Ne kötü varılacak yerdir orası!”demişti. (Bakara,2/125-126). “Hani biz İbrahim’e, Kabe’nin yerini, “Bana hiçbir şeyi ortak koşma; evimi, tavaf edenler, namaz kılanlar, rüku ve sacde edenler için temizle” diye belirlemiştik. (Hac,22/26) “Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi, elbette Mekke’de, alemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kabe‘dir.” (Al-i İmran, 3/96);

Bu ayetlerden Kabe’nin Hz. İbrahim’den önce de var olduğu, ancak yıkılıp uzun zaman içinde yerinin kaybolduğu ve İbrahim tarafından bulunarak yeniden yapıldığı anlaşılmaktadır. Fakat Hz. İbrahim’den önce kimin tarafından inşa edildiği hususunda Kur’an’da herhangi bir bilgi yoktur. Bununla birlikte bazı kaynak-larda Hz. Adem Aleyhisselam ve oğlu Şit Aleyhisselam, hatta onlardan önce melekler tarafından yapıldı- ğına dair birçoğu israiliyat kaynaklı rivayetler vardır. Hz. İbrahim uzun müddet Filistin’de oğlu İsmail’den ayrı yaşadıktan sonra Mekke’ye döndü. İsmail Aleyhisselam o zaman otuz yaşlarında idi. Baba oğul, iki peygamber burada Allah’ın emriyle Beytullah’ı inşa ettiler. Hz. İsmail taş taşıdı, Hz. İbrahim de duvarları ördü. Duvarlar yükselip erişilemez olunca, Hz. İsmail “Makam-ı İbrahim” adı ile ziyaret edeilen taşı getir-di. Hz. İbrahim bu taşı iskele olarak kullandı. Ziyaret esnasında görüldüğü gibi taşın üzerinde İbrahim Aleyhisselâmın ayak izleri bulunmaktadır. Hz. İsmail’in Ebu Kubeys dağından getirdiği “Hacer-i esved” denilen siyah taşı da Hz. İbrahim, tavafa başlanacak yere işaret olarak, halen bulunduğu köşeye yerleştir-di.  Rivayete göre: Adem  Aleyhisselam, Cennetten çıkarken, Hacerülesvedi yanında getirmiş, onu, Mekke’de yapacağı Beyt’e yerleştirmesi Allah tarafından kendisine emredilmişti. Hacerülesved; Cennetten çıktığı zaman, kardan daha beyaz olduğu halde Adem oğullarının müşrik olanları, onu, günahları ile karartmışlar, Cahiliyet ve İslamiyet devrinde birbiri ardınca vuku bulan yangınlarda, onu, daha da kara hale getir-miştir. Hacerülesved; “Kıyamet gününde, iki görür gözü ve konuşur dil hale gelip dünyada kendisini istilam edenler  (Selamlayanlar) lehinde şahitlik edecektir.” (Ahmed .b.Hanbel-Müsned c.1,s.307).

Bina tamamlanınca ilk tavaf yapan Hz. İbrahim Aleyhisselam  ve Hz. İsmail Aleyhisselam: “Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin” (Bakara süresi,2/127) diye niyaz ettiler. Kabe’nin inşası bittikten sonra Ce- nab-ı Hak, Hz. İbrahim’e bütün insanları haccetmek üzere davet etmesini emretti ve bu konuda şu ayetlerde: “İnsanlar arasında Haccı ilan et ki, gerek ya-ya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun de- veler (binek hayvanları ve bugünkü anlamda bi- nek vasıtaları) üzerinde sana gelsinler. Gelsinler ki, kendilerine ait bir takım menfaatlere şahit olsunlar ve Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine belli günlerde (onları kurban ederken) Allah’ın adını ansınlar. Artık onlardan siz de yiyin, yoksula fakire de yedirin. Sonra kirlerini gidersinler ve Beyt-i Atik’i (Kabe’yi) tavaf etsinler.” (Hac,22/27-29) buyurdu.

Hz.İbrahim: “Ya Rab, benim sesimi kim duyar ki?” diye endişesini dile getirdi. Canab-ı Hak: “Sen davet et, duyurmak bana ait” buyurdu. Hz. İbrahim, Ebu Kubeys dağına çıkıp dört bir yana: “Ey insanlar, bu kadim beyti (Kabe’yi) hac ve ziyaret size farz kılındı”, diye seslendi. Bu sesi yerle gök arasında, ruhlar aleminde, annelerinin rahminde, babalarının sulbünde bulunan insanlar işiterek “Lebbeyk” (Bu-yur Allah’ım! Emret Allah’ım!) diyerek cevap verdiler. Bu davet vaktinden kıyamet kopuncaya ka- dar Kâbe’yi hac ve umre niyetiyle ziyaret edenler, Hz. İbrahim’in bu davetine “Lebbeyk, Allahümme Lebbeyk…” diye cevap verenlerdir. (Kamil Miras, Tecrid-i Sarih Terc., 6/104).

Hz. İbrahim’in bu ilanından sonra Cebrail (a.s) gelerek, Safa, Merve, Arafat, Mina, Müzdelife ve Harem  Bölgesi sınırlarını göstermiş; yollarda tekbir, tehlil ve telbiye ile Arafat, Müzdelife, Mina ve Kâbe’de yapılacak bütün hac menâsikini ameli olarak öğretmiştir. Hacc’ın Cebrail (a.s) tarafından gösterilen bu usûl ve erkanını, Hz. İsmail (a.s)’da Hicaz halkına öğretmiştir. Kâbe’nin İbadet hayatımızdaki önemi büyüktür. Öncelikle biz Müslümanların kıblesi olduğu için yeryü-zünün neresinde olursak olalım namazlarımızı Kâbe’ ye dönerek kılmamız farzdır. Kâbe’de isek bulunduğumuz yerden Kâbe’ye yöneliriz. Ayrıca, Hacc’ın iki rüknünden biri olan tavaf, Kâbe’nin etrafında yedi de-fa dönülerek yapılmaktadır. (Yedi şavt bir tavaftır)

Peygamberimiz (s.a.v) şu Hadisi Şerifte: “Fazla sevap umarak içinde namaz ve ibadet için şu üç mescid dışında hiçbir mescid için yolculuk yapmak uygun olmaz. 1-Mescid-i Haram, Mekke (Kâbe’nin etrafındaki Mescid) 2- Mescid-i Nebevi, Medine (Peygamber Mescidi) 3- Mescid-i Aksa, Kudüs” (Sahih-i Buhari, 2/56, İst.1315) buyurmuştur. Başka bir Hadisi Şerifte de: “Benim şu (Medine’ deki) Mescidimde kılınan bir namaz, (Mekke’deki) Mescid-i Haram dışında diğer mescitlerde kılınan bin namazdan (sevap bakımından) daha hayırlıdır.” (Sahih-i Buhari, 2/57,İst. 1315) buyurmuştur.

Mescid-i Aksa’da kılınan bir namaz içinde beş yüz, bin, elli bin sevap verileceği ifade edilmektedir. Bu nedenle bu üç Mescidin haricindeki mescidlerde kılınan namazlarda, fazla sevap kazanmak açısından her hangi bir fark yoktur. Ancak camide  kılınan 25 yada 27 derecelik cemaat sevabı her camide her vakit namazında mevcut bulunmaktadır.

 

 Her yıl 1-7 Ekim tarihleri arasında kutlanan Camiler ve Din Görevlileri haftası geçtiğimiz Salı günü (01.10.2013) İnegöl Müftülüğünün İshakpaşa Camii bahçesinde düzenlemiş olduğu mehtaranlı açılış programıyla başladı. Programda İstiklal Marşı ve Kur’an-ı Kerim okunmasından sonra haftanın anlam ve önemi programa katılan İlçe Kaymakamı Ali Akça, Belediye Başkanı Alinur Aktaş, İlçe Müftüsü Bayram Canbey ve Din Görevlileri Dernek Başkanı Osman Çiçekfidan tarafından ifade edildi.

Konuşmalarda ana tema olarak kadın, aile ve ca-mi buluşması üzerinde duruldu. Programa katılımlarından dolayı İlçe Kaymakamı Ali Akça’ya İshakpaşa Kur’an Kursu öğreticisi Zehra Ustaoğlu tarafından bir buket çiçek, Belediye Başkanı Alinur Aktaş’a ve katkı-larından dolayı İnegöl Mehteran ekibine ilçe Müftüsü Bayram Canbey tarafından plaket takdimi yapıldı. Hafta boyunca İlçe Müftülüğü  ve Din görevlileri tarafından çeşitli etkinlikler tertip edildi. İletişim uzmanı Canten Kaya tarafından Çardak Düğün Salonunda Din Görevlileri ve eşlerine “Aile” konulu seminer verildi. Aynı akşam Alanyurt Golan Düğün Salonunda “Çocuk Eğitimi” konulu halka yönelik konferans verildi. Yine hafta kapsamında, Ramazan ayında Hatim-le Teravih Namazı kıldıran, çeşitli çalışmaları ile ön plana çıkan 12 din görevlisine teşekkür belgeleri İnegöl Müftümüz Bayram Canbey tarafından takdim edilerek, başarıların devamı dilendi.

 

Bu vesileyle Kâbe’nin birer şubesi olan camilerimi-zin yapım ve onarımında emeği geçenlere teşekkür eder, görevi başında şehit olan ve vefat din görevlile-rimize de Yüce Allah’tan rahmet dilerim. Tüm din görevlilerimize çalışmalarında başarılar diler, haftanın tekrar hayırlara vesile olmasını Yüce Allah’tan niyaz ederim.