Eski haberciler bilir fotoğraf çekimlerinde film ile çalıştığımız yılları. Kullandığımız fotoğraf makineleri 36 pozluk olduğundan,haberden gelip makinedeki filmi karanlık odada çıkarır, çektiğimiz bir kaç pozu keser, filmi banyo eder diğer kesik makarayı ise kasetinde bırakır, bir dahaki haber için saklardık.
Tabi makarada kaç poz kaldığını bilmemiz mümkün değildi. Bir gün Bursa Ankara karayolunda Kaplan Petrol yakınlarında korkunç bir trafik kazası meydana gelmişti. Bir yolcu otobüsü at arabasına çarpmış, kazada hatırladığım kadarıyla altı ölü, birçok yaralı vardı.
Gece yarısı rahmetli Hacı Yahya ile Cemil Zeybek beni evden alıp, kaza mahalline gitmek için yola çıktık. Yol boyunca Cemil Zeybek bana:
“Bak şu anda hiç bir gazetecinin bu olaydan haberi yok. Kimseye de tek kare görüntü vermek yok. Tamam, mı?” diye tembih ediyordu. O yıllar cep telefonu yok. Telsiz kanunu çıkmamış. Polis telsizini dinlemek suç! Ancak Rahmetli Hacı Yahya geceleri sürekli Karakolda muhabbete takılıp, oradaki polis arkadaşlara Sedef pastanesinden çeşitli tatlılar falan götürüp, muhabbet ederlerdi. Rahmetli Hacı Yahya eli açık cömert bir arkadaşımızdı. Bu olayı da böyle öğrenmişlerdi. Cemil Zeybek’in bu uyarılarından sonra ben hemen çantamdan makinemi çıkarıp, çantanın yan cebinden bir makara filmi makineye alelacele taktım.
Olay yerine geldiğimizde hemen arabadan inip, çekimlere başladım. Rahmetli Hacı Yahya ile Cemil Zeybek, yerde yatan yaralılara yardım ediyor, bir yandan Cemil bana:
“Yusuf sen fotoğrafları çek biz sağlıkçılara yardım ediyoruz. İyi görüntüler al.” diye sürekli bana ikazda bulunuyorlardı.
Ben ise sürekli deklanşöre basıp olay yerini ve oradaki telaşeyi görüntülüyordum. Ancak karanlık olduğundan makinenin durumunu kontrol etme imkanı yoktu. Fakat her çektiğim pozdan sonra filmi saran kurma kolunun çok yumuşak bir şekilde çevrildiği beni biraz tedirgin etmişti.
Olay yerindeki tüm yaralı ve ölüler kaldırıldı yol trafiğe açıldı. Biz de olay yerinden ayrılıp Devlet Hastanesine geldik. Yol boyu Cemil Zeybek bana:
“İyi görüntüler aldın mı Yusuf?” diye sorup duruyor. Hastaneye vardık. Buradan da görüntüler almaya başladık. Bu arada Cemilde çekim yapıyor. Ben makaranın takılı olduğu kolun dönmediğini fark ettim. İçimden “Eyvah! Oğlum ya film koptu. Yada aceleden filmi yuvasına tam oturtamadım.” Diye mırıldanırken, Cemil benim bu durumumu fark etmiş olmalı ki yanıma gelip:
“Ne oldu Yusuf? Bir sorun mu var? Yüzün bembeyaz olmuş!” dedi.
Ben daha fazla dayanamayıp durumu izah ettim. Cemil bir anda heykel gibi kala kaldı. Ve bana:
“Ver bakayım şu makineyi bana!” dedi. Ben makineyi Cemil’e uzattım. Cemil hemen giydiği siyah kabanını çıkarıp, makineyi kabanın içine soktu. Makineyi açıp filmi içinden çıkarıp film kutusuna koyduktan sonra bana:
“İnşallah filmde kayda değer görüntü vardır. Yoksa onca koşuşturma camız boşa gidecek.” Dedi. Bense içimden bildiğim bütün duaları okuyor, filme bir şey olmasın diye Allah’a yalvarıyordum. Artık hava aydınlanmaya başlamıştı ki diğer gazeteci arkadaşlarda hastaneye dolmaya başladı. O tarihlerde özel TV kanalı ve radyo yok. Gazete muhabirleri bir elin parmaklarından bile az. Sadullah Organ kardeşimiz. Bursa Hâkimiyet Gazetesi, Hürriyet Gazetesi, Milliyet Gazetesi ve TRT muhabirliğini yapmaktaydı. Aynı zamanda bizim Yıldırım Gazetesinde spor sorumlusu idi. Sadullah yanıma yaklaşıp:
“Yusuf iyi görüntüler aldın mı?” diye sordu. Ben ise hala film şokunu atlatamamıştım. Durumu ona anlatıp:
“Valla bilmiyorum çok poz çektim ama film kopuk muydu ya da takamadım mı bilmiyorum. Cemil makineden çıkardı. Artık karanlık odada bakacağız.” Dedim. O gün öğlene doğru idi Cemil filmi çalıştığı gazeteye yollamış, filimde sadece iki poz varmış. Ben Cemil’e sorduğumda bana:
“Oğlum tek bir kare poz bile yok. Film kesikmiş zaten. Sen nasıl fark edemedin makarayı çevirirken zordan makaradan boşaldığını hayret!” diye birde beni suçladı. Ertesi gün sadece Cemil Zeybek’in çalıştığı gazetede olay yerinden iki poz vardı ve Cemil hepimizi atlatmıştı. Rahmetli Hacı Yahya başta olmak üzere hepimiz Cemil’e ver yansın ettik ama Cemil Zeybek pişkin. Oralı bile olmadı.