Kur’an-ı Kerim’in indiği toplum, Allah'a Kur’an inmeden önce de inanıyordu. Bu bilgi Kur'an'ı ve günümüz Müslümanlarını anlamada çok önemlidir.
Günümüz Müslümanlarının büyük çoğunluğu 600’lerin Mekke halkının Allah'a inanmadığını ve put yapıp putlara taptıklarını, bu yüzden Kur'an-ı Kerimin indiğini düşünür. Ancak Mekkeli müşrikler diye bildiğimiz Mekke toplumu başta aşağıda yazacağım ayet olmak üzere pek çok ayete göre Allah'a inanıyordu;
Ankebut Suresi 61. Ayet: Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı hizmetinize kim verdi?” diye soracak olsan mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. O hâlde nasıl (Hak’tan) döndürülüyorlar?
Bunun gibi bir sürü ayete göre Mekkeli müşrikler Allah'a inanıyorlardı. Buna ilaveten peygamberimizin babasının adı da Abdullah’tır. (Allah’ın kulu). Peki o zaman Kur’an neden Allah’a inanan bir topluluğa indi?
Kur’an’ın ana konusu tevhittir ve Kur’an-ı Kerim şirki yıkmayı esas alır. Şirk kelimesi ortak koşmak demektir. Türkçede şirket kelimesi buradan gelmektedir. Müşrik de ortak koşan anlamını taşır.
Mekkeli müşrikler yaratıcı güç olarak Allah'a inanıyor ama Allah'ın bazı özelliklerini Allah dostu dedikleri putlara da yüklüyorlardı. Dost Arapça veli, dostlar ise Arapça evliya demektir. Bu evliya yani Allah dostları bize Allah katında şefaat edecek bizi cennete sokacak diyorlar, putları Allah’ın altında küçük tanrıcıklar olarak görüyorlardı. Duada ve ibadette bunları aracı kılıyorlardı.
Gidip herhangi bir tek adam kutsamacılığı yapan, yanlış tasavvuf ve tarikat inancına sahip topluluğa; "Niye şeyhinizin elini ayağını öpüp onu aracı kılıyorsunuz, onun her dediğine sorgulamadan inanıyorsunuz? " diye sorarsak muhtemelen aşağıdaki ayette bahsedilen cevabı alacaksınız:
Zümer sûresi 3. ayet: İyi bilin ki, halis din yalnız Allah’ındır. O’nun altında (min dunillah) başka dostlar (evliya) edinenler, “BİZ ONLARA SADECE, BİZİ ALLAH’A DAHA ÇOK YAKLAŞTIRSINLAR DİYE İBADET EDİYORUZ” diyorlar. Şüphesiz Allah, ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez.
Tevbe sûresi 31. Ayet de şu şekildedir:
Allah’ı bırakıp da din âlimlerini, rahiplerini, özellikle Meryem oğlu Mesîh’i rab edindiler. Oysa tek bir Tanrı’ya kulluk etmekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka tanrı yoktur; O yüceler yücesidir, onların yakıştırdıkları eş ve ortaklardan bütünüyle uzaktır.
Bu ayetle ilgili bir hadis rivayeti vardır. Rivayete göre o zaman Hristiyan olan sonradan Müslüman olacak Adiy isimli bir sahabe bu ayete itiraz eder, peygamberimiz ona cevap verir:
“Adiy, Medine’ye geldi. O, Tay Kavminin lideriydi. Boynunda gümüş bir haçla Resûlullah’ın (s.a.v.) huzuruna girdi. Resûlullah (sav) Tevbe Suresinin 31. ayetini okuyordu. Adiy, Resûlullah’a (s.a.v.): ‘Onlar, din adamlarına tapmadılar ki!’ dedi. Resûlullah (s.a.v.): ‘Evet, fakat din adamları, onlara helali haram, haramı helal kıldılar. Onlar da tabi oldular. Bu, onların, din adamlarına ibadetidir.’ buyurdu.” (Tirmizi, 3095; İbni Ebi Hatim, 10057-10058)
Şirk Kur'an’a göre derece derecedir. Şirk içerisinde ölmek Kur'an’a göre en büyük günahtır. Şirkin tersi ise tevhittir. Tevhid Kur'an'ın ana konusudur. Kur'an'ın yarısından çoğu bu konu üzerinedir. Bu yüzden bir Müslüman tevhid akidesinde çok titiz olmalıdır.
Bu yanlış tarikat ve yanlış tasavvuf yapılanmalarında insanın insana kulluk ettiğini, elini eteğini öptüğünü, şeyhi karşısında yerlere kadar eğildiğini, namusunu ve cüzdanını bu kişilere teslim ettiğini görürsünüz. Peygamberimiz karşısında sahabelerin bu konuma düştüğünü gösteren hiçbir sahih hadis rivayeti ve ayet yoktur. Kur’an peygamberimiz için arkadaşınız der:
Necm Suresi 2. Ayet: Arkadaşınız (Muhammed) sapmamış ve azmamıştır.
Şirk temelinde Allah'ın yetersizliği fikrine dayanır. Çok güçlü olması gereken Allah ile kul arasındaki bağlantı zayıflarsa, araya birisini alırsın ve şirk koşarsın.
Bu yanlış yapılarda liderleri için müritler ne diyor; "O her şeyi görür her şeyi bilir, hatta gece kaç kere yatağımızda döndüğümüzü bile bilir.”. Her şeyi gören ve bilen sadece Allah’tır. Bu o müride yetmiyor, Allah’tan rol çalıyor, bu şekilde tarikat liderini oraya koyarak şirk koşuyor. Yine mürit ne diyor “Başım dara düşerse şeyhim bana yetişir, ‘Yetiş ya şeyh’ dedim mi imdadıma koşar”. Yine Allah’tan rol çalıyor. Bu yapılarda müritler kabirlere gidip ölmüş insanlardan yardım istiyorlar.
Ahkaf suresi 9. Ayet
De ki: "Ben peygamberlerin ilki değilim; benim ve sizin başınıza gelecekleri bilmem; ben ancak bana vahyolunana uymaktayım; ben sadece apaçık bir uyarıcıyım."
Yine bir hadis rivayetine göre peygamberimiz kızına şöyle buyuruyor:
Ey kızım Fatıma! Babam Peygamber diye güvenme Rabbine karşı kulluk vazifeni yap, Eğer Allah'tan nefsini satın alamazsan vallahi ben bile senin namına hiçbir şey yapamam. (Müslim, İman,89)
Buna ilaveten bu yanlış yapılarda müritler şeyhlerinin onları cennete sokacağına ve hidayet edeceğine, hayrın ve şerrin şeyhlerinden geleceğine inanıyorlar. Bu pek çok Kur’an ayetine göre yanlış bir görüştür.
Fatiha 5. ayeti hatırlayalım: (Rabbimiz!) yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım isteriz!
Yine bu yanlış yapılarda diyorlar ki; “Direkt Allah'a bağlanılamaz araya şeyhimizi alalım şeyhimiz Allah dostlarındandır (evliya), bizi Allah'a tanıtır. Allah da onu tanıyor yırttık!” Bu görüş şeyhin müridini Allah'tan daha yakından bildiği anlamına varmaz mı? Oysaki Allah Kur’an’da insanlara şah damarlarından daha yakın olduğunu söylüyor. Üstelik araya aldığımız varlığın mutlak temizlikte olduğuna nasıl bu kadar emin oluyoruz?
Kaf sûresi 16. ayeti hatırlayalım:
Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız.
Bozuk cemaat yapılarında ölünün ölü yıkayıcısı karşısında durumu gibi kendini kötü niyetli şeyhlere teslim edenler; cüzdanını, namusunu, hatta canını bu yolda kaybetmekte yeri geldiğinde masum insanların canına bile kıymaktadırlar. Çünkü liderlerini dünyada yaşayan en önemli kişi (Mehdi, Hızır, Hz. İsa vs….) olarak görürler ve ona tabi olmayanların yanlış yolda olduğunu düşünürler. Kendilerince Allah rızası için bu kişinin bütün dediklerini sorgusuz uygularlar.
Unutmayınız ki eleştirinin olmadığı yerde putçuluk başlar.
Yusuf suresi 106. ayet bizi uyarıyor: İnsanların çoğu şirk koşmadan iman etmezler.
Bu durumda bu yapıları dış güçlerin kontrol etmesi için sadece bu yapının liderini ikna etmesi yeterli olmaktadır. Binlerce kişi ile uğraşmak yerine bir kişiyi ikna ederek büyük bir topluluğu manipüle etmek mümkün hale gelmektedir.
İslam tarihinde ve günümüzde örnek alınacak, bilgisinden istifade edilecek çok değerli insanlar vardır. Ancak Kur'an'a göre peygamberimizden sonra gelecek hiçbir insan vahiy almayacaktır ve özel kanalları olmayacaktır. Bir konuda çok bilgili olan birisi diğer bir konuda yanılabilir. İstişare çok önemlidir, kişilerin görüşleri ve emirleri her zaman akıl ve Kur’an süzgecinden geçirilmelidir.
Ahiretteki sorguda Kim Milyoner Olmak İster yarışmasındaki gibi hocama sormak istiyorum joker hakkı olacağını hiç zannetmiyorum. O yüzden hepimiz Kur'an'ı ve dinimizi en iyi şekilde bilmeliyiz. Bu şekilde kötü niyetli kişiler ve yapılar bizi kandıramazlar. Adam sana yer fıstığını kaju olarak satamıyorsa, bilgili insana da hurafeyi din diye satamaz.
Son olarak:
"...Allah aklını işletmeyenlerin üzerine pislik yağdırır!" (Yunus suresi 100. ayet)