Gazeteci Yazar Şeref Oğuz’un Sabah Gazetesi’ nin 02.01.2013 tarihli nüshasında yazdığı “KENTSEL DÖNÜŞÜM FIRSATÇILARI NOTERLER” ile 03.01.2013 tarihli nüshasında yazdığı “HAR(A)Ç ENGELİ” başlıkları yazılar nedeniyle adı geçen gazete Yazı İşleri Müdürüne ve yazara gönderdiğim açıklamaları siz değerli okuyucularımla paylaşmak istedim.
“Sayın Şeref Oğuz
Sabah Gazetesi Yazarı
İstanbul
Sabah Gazetesi’nin 02.01.2013 tarihli nüshasın-da yazdığınız “KENTSEL DÖNÜŞÜM FIRSATÇILARI NOTERLER” ile 03.01.2013 tarihli nüshasında yazdığınız “HAR(A)Ç ENGELİ” başlıkları yazılarınız-da yer alan mesnetsiz, yakışıksız ve hakaretamiz içerikli suçlamalar ve gerçeği yansıtmayan, bazı gerçekleri ise çarpıtan beyanlarınız üzerine yazılarınızı tekzip etmek zarureti doğdu.
Öncelikle belirtmek isterim ki, yazınızda dillendirdiğiniz konular hakkında ileri sürdüğünüz iddialar gerçeği yansıtmıyor, aksine var olan bazı gerçekleri de çarpıtıyor. Bu, ya konu hakkındaki bilgi eksikliğinizden ya da işin aslını esasını bildiğiniz halde bilerek, isteyerek ve kasten konuyu çarpıtmanızın sonucudur. Birinci ihtimal geçerliyse şayet, bu beyanlarınıza karşı söylenebilecek tek söz bulunabilir: Cehalet ürünü hezeyanlar…Ama bir gazeteci, hele Sabah gibi ciddi bir gazetede sürekli köşe yazısı yazma payesine erişmiş bir insan, var olan herhangi bir idari, yasal veya benzeri bir sorunu bahane ederek ve bunun arkasına saklanarak, ele aldığı konuyu enine boyuna araştırmadan, soruşturmadan, incelemeden, konu hakkında yeterli ve gerekli bilgi ve belgeleri toplamadan nasıl olur da T.C. Devleti’nin yasalarla kurulmuş, yasaların verdiği görevleri yapan Noterlik Kurumu’na saldırır? Herhangi bir konuda işin aslını bilmeden, öğrenmeden ve araştırmadan ahkam kesmek, kusura bakmayın ama, olsa olsa ilkel bir kafa yapısının eseri ve peşin hükme dayanan bir yaklaşım olur. Sanırım bu yaklaşımın başka açıklaması yok ve olamaz.
Sayın Oğuz,
Ben sizin Noterlik Kurumu’nun ve dolayısıyla noterlerin sorunlarını bildiğinizi, en azından 23 Şubat 2012 tarihinden sonra zahmet edip öğrendiğinizi sanıyordum. Ama yanılmışım. Zira 21.02.2012 tarihli “NOTER YETER” ve 22.02.2012 tarihli “ÖNERİYORUM” başlıkla yazılarınız üzerine 23.02.2012 tarihinde gönderdiğim mesajda bu konuda gerekli açık- lamaları yapmış ve sizi uyarmıştım. O bilgileri ve açıklamaları araştırıp soruşturdunuz mu, doğruluk derecelerini teyit ettirdiniz mi? Şayet bunları yapmış olma zahmetine girseydiniz, meseleyi 02.01.2013 tarihli yazınızdaki yaklaşımdaki kaba üslupla ele almazdınız, alamazdınız diye düşünüyorum. Oysa siz, Devletin resmi bir kurumu hakkında işin künhüne vakıf olmadan hala bildiğinizi okumaya, ileri geri suçlamalarda bulunmaya, üzüm yemeye değil bağcıyı dövmeye çalışmaya devam ediyorsunuz. Boş atıp dolu tutarım, bazı çevrelerden alkış alırım düşüncesi ile önemli ve ciddi bir konuda rastgele yazı yazılmaz. Yazınızda işlediğiniz konunun aslını doğru olarak bildiğiniz halde bu yazıyı yazdıysanız, o takdirde size cevap vermeye bile değmez. Yalnızca sizi yargıya ve sonra da Tanrı’ya havale ederim. Yok iyi niyetle, ortada bir sorun olduğunu düşünerek ve sorunun çözümlenmesinin herkes için yararlı olacağına inanarak çalakalem yazdıysanız yazınızı, o takdirde de özrünüz kabahatinizden büyük olur. Benim bildiğim gazetecilik, araştırmacı yazarlık yazacağı konuda bilgi ve belgeye dayanmalıdır. Önce araştırmalı, soruşturmalı, konunun tüm taraflarıyla görüşmeli, işin mahiyetini öğrendikten sonra kalem oynatmalı, sahip olduğu bilgileri, doğruları ve gerçekleri halka, ilgililere ve yetkililere duyurarak onurlu bir hizmet üretme- lidir. Gazetecilik, genelde medya günümüzde olduk-ça yaşamsal ve ciddi bir misyona sahiptir. Medya bu değerli misyonunu yaparken evvelemirde samimi, dürüst, güvenilir ve sorumluluk sahibi olmalıdır. Bu ölçütlere riayet eden gazete, dergi, gazeteci, muhabir, yazar ve çizer başımın tacıdır her zaman. Tabii ki basın her konuyu irdelemelidir, didiklemelidir, karanlıkta kalmış, küflenmiş, üstü örtülmüş, ötelenmiş, unutulmuş veya unutturulmuş halkı ilgilendiren tüm konuları bıkmadan, usanmadan, yorulmadan ve korkmadan gündeme taşımalıdır. Bu arada noterlik kurumu ve bu kurumun aksayan yanları, eksiklikleri, çağın gereklerine uymayan yanları dillendirilmeli ve çözüm önerileri sunulmalıdır. Bu doğaldır ve yapılması gereken şeylerdir.
Sayın Oğuz,
Yazınızdaki eleştirilerde sorunu doğru, açık ve net olarak ortaya koymadığınız gibi sorunun sorumlusu-nu ve muhatabını seçerken de isteyerek veya bilmeden yanılıyorsunuz ve hataya düşüyorsunuz. Şöyle ki: Yazınızda ifade ettiğiniz gibi noterler yasalarla belirlenmiş ve sınırları çizilmiş işleri ve işlemleri yaparlar. Kendiliklerinden, keyfi şekilde, Deli Dumrul misali ne işlem yapabilirler, ne de harç, vergi veya başka bir ad altında para alabilirler. Noterlerin yaptıkları tüm işlemler yevmiye numarası adı altında sırayla numaralandırılır ve üzerine işlemin yapıldığı günün tarihi düşülür. Noterler yaptıkları işlemler nedeniyle ilgilerden tahsil ettikleri her türlü para için alınan paraları kalem kalem göstererek Devlet tarafından basımı yapılarak kendilerine verilen Noterlik makbuzu ile belgelendirir. Mevcut yasaların noterler vasıtasıyla ve onları aracı kılarak işlem ilgililerinden alınmasını zorunlu kıldığı Noter Harcı, Damga Vergisi, Değerli Kağıt Vergisi ve Katma Değer Vergisi gibi harç ve vergilerin sayıca çokluğu ve çeşitliliği, oranlarının yüksek olması ve bu vergilerin Devletin sağladığı hizmetin karşılığı olarak bilinen Harç ile noter ücretinin bir sonucu olan KDV’nin hariç tutularak tamamen kaldırılması gerektiği hususları sorgulanabilir. Noterlik işlemlerinden devlet hazinesi adına alınmakta olan vergiler yalnız vatandaşlarımızı değil, biz noterleri de yakından ilgilendirmekte ve çeşitli yakınmalara konu olmaktadır. Bir noterlik işleminin titizlikle hazırlanıp tamamlandıktan sonra ödenecek harç ve vergilerin çok olmasını gerekçe göstererek tarafların sözleşmelerden vazgeçtikleri hemen her gün her noterin başına gelen bir durumdur. Oysa her türlü alım-satım ve kira sözleşmeleri başta olmak üzere tüm karşılıklı akitlerin makbul bir bedelle noter onaylı olması, vatandaşlar arasındaki hukuki ihtilafları ve kayıt dışı ekonomiyi ciddi şekilde azaltacağı gibi, devletin vergi gelirlerinin artmasına da neden olacaktır.
Sayın Oğuz,
Konuyu ele alış şekliniz ve soruna yaklaşım tarzınız, çözüm odaklı olmaktan ziyade suçlamalara, karalamalara, yargısız infazda bulunmaya ve noterleri günah keçisi ilan etme çabasına yönelik maalesef. Ortada bir sorun var, o halde vur abalıya diyerek sorunun kökenlerine inme zahmetine hiç katlanmadan tüm noterleri günah keçisi ilan etme cür’etini kimden aldığınızı doğrusu merak ediyorum?
Hangi çağda yaşıyoruz sayın Oğuz?
Var mı masa başından ahkam kesmek?
Noterler halktan haksız ve yasal dayanağı olmadığı halde HARAÇ mı alıyorlar?
Bu ne kin, bu ne düşmanlık? Tüm noter arkadaşlarımın iyi niyetli, samimi, çözüm odaklı her türlü yaklaşıma açık olduklarına yürekten inanıyorum. Zira noterler Hukuk Fakültelerinden mezun olmuş, bu ülkenin insanlarına hizmet etmek için çalışan aydın insanlardır.
Yazınızdaki temel yanlışlar, haksız ithamlar ve hakaretamiz ifadeleri şu başlıklar altında özetlemek mümkün:
1. Yazınızın başlığı noterleri ‘FIRSATÇI’ olarak suçluyor.
2. Noterleri “HUKUN GÜVENLİK VE ANLAŞMAZLIĞA DAİR KOLTUK DEĞNEĞİ” ve ÇOK BÜ-YÜK BİR KÜLFET” olarak aşağılıyor.
3. “NOTERLERİ SIRTIMIIZDA TAŞIYORUZ” diyerek noterlik kurumunu aşağılıyor ve noterleri de birer asalak olarak nitelendiriyor.
4. Noterleri vatandaşa hizmet vermeksizin “HARAÇ” almakla suçluyor ve noterlerin yasal olan görevlerini gayrı meşru olarak niteliyor.
5. Noterlik işlemlerini “DEĞERSİZ VE GEREKSİZ” göstermeye çalışarak aşağılıyor.
Saygılarımla.06.01.2013.”
ÖZSÖZ: Güneş balçıkla sıvanmaz. (Atasözü)