Her olay ve cereyan eden her problemde insan, soruları hep kendine sormalıdır. Kızmadan, öfkelenmeden akli hareket etmek zorundadır. Ve şunu demelidir hep:” Ben nerde yanlış yaptım ki bu başıma geldi, onurum, değerlerim alaya alındı ve incitildim.”

İnsanlar hep bir dinin mensubu olmuşlar ve değişik değişik ilahlara tapmışlardır. İnsan,  fıtratının gereği bunu ihtiyaç hissettiğinden, kimi putlara kimi hayvanlara kimi ruhlara kimi yıldızlara vs hep bir şeylere tapmışlardır. Kim neye inanırsa inansın neye taparsa tapsın saygılı olmak zorundayız. Siz, onların ilahlarına saygılı olun ki onlarda sizin, ilahınıza saygılı olsunlar.

Din bir kimlik değil, emirlerin, amel olarak hayata yansımasıdır. Uygulanmayan, hayata aksetmeyen her din, sadece dilde var olup hakikatte yok gibidir. Kimlikte bir din inancı, hem bize hem dine bir fayda sağlamaz. Yani insanı, Allah katında hesaptan kurtaran ”dini kimliği” değil,  dini “ne kadar” yaşadığıdır.

İnsanın dinini sevmesi, onu yüceltmesi ve koruması o dini, ne kadar yaşadığı ile doğru orantılıdır. İnsanın dinine sahip çıkması ve ona kıymet vermesi dini yaşaması ile olur. İmam-ı Gazali ne güzel söyler:”Bin litre şarap tartsan da içmedikçe sarhoş olamazsın.”

Dinine, bi haber olan haram ve helal demeden hayatı “Ver Coşkuyu” gafletinde yaşayan insanın, dinine sahip çıktığını söylemesi, koskocaman bir yalandır. Başkaları bizleri konu edinirken de “Nutuk atıp mangalda kül bırakmayışımıza”  bakmaz, yaşantımıza bakar. Unutmayalım ki, nasıl yaşarsak, insanlar bizleri öyle bilir, öyle tanır.

İslam, geçmişe, bugüne ve geleceğe hep ışık tutmuş ve tutmaya da devam edecektir. İslam dini, Kuran Kerim´in ışığında ve Peygamber Efendim iz´in rehberliğinde yaşandığında ancak bizlere, huzur ve muvaffakiyetler verebilir.

Son üç asırdır, İslam âlemi, bir bunalım bir arayış içerisinde. Bizler,  iman ve küfrü birlikte yaşamanın saçmalığı ile İslam´a hep zarar vermişizdir. Kuran´a göre yaşamayan, peygamber efendimizi anlamayan bizler,  hep başkalarına kötü örnek olmuşuzdur. Bu kötü örnek olma ve İslam´ı layıkıyla temsil edememe, bir şekil karşımıza çıktığında bir şekil bizlere sunulduğunda da ağrımıza gidiyor ve inciniyoruz.

Aslında sormak lazım kendimize “Burada bir haklılık payı var mı yok mu?

İnsanlara dini yanlış anlatmanın ve dini yanlış yaşamanın pişmanlığını her daim yaşamalı ve telafisi için gayret göstermeliyiz.

İlim ehli, insanlara vaaz etmeden önce ilkin kendine vaaz etmeli. Amel etmediği bilgileri, insanlara anlatmaya utanmalı. Helal derken, haram derken, israf derken önce kendisine bakmalı; namaz derken, oruç derken, zekât derken önce kendisine bakmalı; günah derken, mekruh derken, ayıp derken önce kendisine bakmalı; amel derken takva derken ve en önemlisi ihlâs derken önce kendisine bakmalı. Düzeltmeye ve arındırmaya önce kendinden ve yakınlarından başlamalıdır. İnsanlar, simaya baktığında bu simada yalan olamaz demelidir. Yoksa iyi örnek olamamanın neticesiyle “Dediklerini yap, yaptıklarını yapma.” günahının vebali altında ezilebildiğimiz kadar eziliriz. Sonra,  Allah Teâlâ sorar: “Senin yüzünden insanlar emirlerimden kaçtı, inanmadılar, hepsinin katili sensin.”

İslam dini rahmet dinidir. İslam barış, kardeşlik ve hoşgörü dinidir. Bu din sayesinde kadın, layık olduğu makamı bulmuş ve sömürü (kölelik)  düzeni kalkmıştır. Bu din sayesinde üstünlüğün ırkla, soyla sopla, güçle, kuvvetle ve zenginlikle değil, takva (dini yaşama)ile olduğunu bilmiştir. İslam ile insanlık, insan olmanın gereğini ve anlamını öğrenmiştir. Kuran-ı Kerim sayesinde hayatlar, hayat bulmuş, insanlık, yaratanını tanımış, yaratılış gerçeğini ve gayesini öğrenmiştir. Rahmet Peygamberi Hz Muhammed Mustafa (sas ) sayesinde insanlık gerçek sevgiyi, merhameti ve umut olmayı öğrenmiştir.

Gelgelelim ki biz, sözde dindarların, sayesinde bu güzellikler yanlış anlatılmış, yanlış sunulmuştur. Yanlış yanlışı doğurarak bizlere de yanlış bir şekilde geri dönmüştür. Alaya alınarak, aşağılanarak ve komik duruma düşürülerek dindar kesimin içleri acıtılmış ve kalpler kırılmıştır.

Hayatta hep birlikte huzurluca var olmanın olmazsa olmazı olan saygıyı, kaybetmeyelim. İfadelerimizi, anlatımlarımızı,  sunumlarımızı ve sahnelendirmelerimizi saygı ve mukaddesat bilincinde yapalım. Bunların olmaması, dostluklar arasına farklı, hoş olmayan duyguların girmesine neden olur. Bu sefer bu iş, sizin değerlerinizin ve mukaddesatlarınızın aynı şekilde ifade edilmesine kadar gider. Buda enerjilerimizin boşa akmasına ve arkadaşlıkların heba olmasına neden olur.

Her zaman saygı, her yerde saygı, hep saygı…

Saygıda buluşmak dileği ile sevgiler, saygılar….