Salgın sonrası boşanmalar artacakmış.
Efendim neden artsın? Niye artsın? Adı üstünde ev-li-lik. Yani en güvenilir, en güçlü, en sağlam ilişkilerin kurulacağı mekân anlamına gelen bu birlikteliği, evlilik hayatınız boyunca neden en güvensiz ve sıkıcı bir yaşam alanı hâline getirdiniz? Bir arada olup daha çok vakit geçireceksiniz diye çıldırmanız gerekirken, birbirinizi çıldırtacak seviyeye nasıl bu kadar çabuk geldiniz?
Evin hanımlarına bu hususta çok iş düşüyor. Salgın öncesi belli bir temizlik ve ev düzeni olan fakat şimdi bunu değiştiren mecburî sebeplerden dolayı, hırsını eşi ve çocuklarından alıyor. Temizlediği odayı arkasını döner dönmez darmadağın gören hatun hem çıldırıyor, hem çıldırtıyor, hem de tekrar düzene sokmak için ev ve ev ahalisi ile anlamsız ve kısırdöngü bir savaşa girişiyor. Yaptıkça bozuluyor, bozuldukça yapıyor. Kendi işinden başka kimsenin işini de beğenmediği için, görev dağılımı da yapmıyor. (E kendi başını ye.) Bırak efendim dağınık kalsın. Mutfaktan bir türlü çıkamadığını söylüyor. Çıkamazsın tabi. Her gün 10 çeşit yemek yapmayı, komşudan, akrabadan daha lezzetli pişirme yarışına dâhil olmayı, tozu daha yere değmeden havada yakalamayı ev hanımı olmak sanmışsın bunca zaman. Sana az bile. Pişir canım, bol bol pişir. Mutfaktan hiç çıkama, temizlikten kurtulama e mi? Hayat akıp giderken, herkesten ve her şeyden daha değerli bir ailen varken, sen bu günleri fırsat bilip aileyi bir arada tutmanın formülünü yemek ve temizlik yapmak sanmışsan, beter ol. Hem bu kadar çeşide neden alıştırdın ev halkını? Çorba ve salatayla mutlu olmuyorlarsa, bunda senin payın çok büyük. Sofrayı dualarla kur, yemeğe her gün çocuğunun duasıyla başla, hep beraber amin diyerek kaşıklayın huzuru. Bak bakalım o zaman hayat nasıl da tadından yenmiyor.
Hani nikâh masasında verdiğin o iyi günde, kötü günde sözü vardı ya, dans pistinde kurtlarını döktüğün o düğün günün iyi günündü. Şimdi o kötü günlerin fragmanı evindeyken, nasıl bir kötü gün vardı aklında da, bu kadar öfkeli ve kötülük dolusun? Kaldı ki hayatın neler getireceği bilinmez. Yatalak bir şekilde bakıma muhtaç olup da, eşinin sana destek olmayıp, gece-gündüz şikâyet ettiğini bir düşünsene. Tam tersi de mümkün tabi. Öyle bir an, kötü günler için verdiğin sözü tutmanın ispatı olurdu. Hasta olduğun yatakta eşine yalvaran gözlerle baktığını hayal et. Kötü günler etkisini kaybedip, sıhhate kavuştuğun zaman ailendeki bağlılığın nasıl güçlü olabileceğini düşünebiliyor musun? Hakiki kötü gün, işte o günlerden biri. Neşe içinde düğün dansını ederken hepsi çok kolay görünüyordu değil mi? Evlilik neydi? Evlilik emekti, sevgiydi, merhametti. Yüzünü akşamdan akşama gördüğün kocanın, gece-gündüz çalışıp parasını konu komşuya kek, börek yarışında birinci gelmek için yürüttüğün bir evcilik oyunu değildi ki... Yapmayıver bu süreçte dip-köşe temizlik, ocakta 3 çeşit yemek kaynamayıversin. Etrafta fırın yarışları yapacağın komşu, akraba da kalmadı. Gerçek evlilikle yüzleşme vaktidir. İşte şimdi evi ev yapma vaktidir. Silkin o başkalarını memnun etme hâlinden. Sıkıntıların o sizi birbirinize kenetleyen hâlini keşfet ve piş bununla. Şükür ki sağlıklısınız ve sizi bir araya toplayan Allah'a şükretmek için çok sebebiniz var. Allah'ın yeryüzündeki kadınlardan sadece mümin olanlarına bahşettiği o muazzam gücün farkına var. Sen güçlüysen din de, insan da, hayat da güçlü demektir. Hem mümin bir kadın eşine karşı gösterdiği bu fedakârlıkların Allah katındaki derecesini en iyi bilendir. Unutma, sen varsan huzur var, sen varsan iyileşecek toplum.
Her zaman söylerim, toplumu inşa eden kadındır efendim. Vicdanlı, zeki ve düşünen kadınlara ihtiyacı var bu toplumun. Allah hepimizi saliha kadınlardan eylesin, tüm mümin erkeklere de böyle hanımlar nasip etsin. Saygılar...