“Coğrafya kaderdir” der, İbn-i Haldun. Coğrafyanın sadece kader olmadığı, lider figürleri üzerinde de oldukça etkili olduğu aşikar.

Şehadetle sona eren ömrü; mücadele, esaret ve cesaret içinde geçti.

Dünyaya gözlerini açtığında, Siyonist İsrail devletinin kuruluşunun üzerinden 14 yıl geçmişti ve takvimler 1962 Ekim’inin 29’unu gösteriyordu. Aşkelon’dan sürülen Filistinli bir ailenin oğlu olarak Gazze Şeridi’ndeki Han Yunus Mülteci Kampı’nda doğdu. Babası muhtemelen, İbrahimi peygamberlerden Yahudiler’e gönderilen Hazreti Yahya’ya atıfla oğluna Yahya ismini verdi.

Yahya, bir yandan mülteci kampının çetin şartları içinde zorlu bir yaşam mücadelesi verirken diğer yandan da eğitimine devam ediyordu. Han Yunus Erkek Ortaokulu’ndaki lise eğitimini müteakip Gazze İslam Üniversitesi Arap Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi.

Yahya’nın güçlü hitabeti ve ikna kabiliyeti, hafızlığından ve bitirdiği bölümden; mücadeleci yapısı ve sertliği ise yaşadığı mülteci kampının koşullarından geliyordu.

Yahya Sinvar ilk 1982 yılında tanıştı, hapishaneyle. Cezaevinde, direnişin önemli isimleriyle tanıştı ve onlardan etkilendi. 1985 yılında yeniden tutuklanan Sinvar, 1987 yılında Hamas’ın istihbari faaliyetlerini yürüten Mecd (Majd) birimini kurdu. 1989 yılında, iki Siyonist İsrail askerini öldürmekten yeniden cezaevine girdi. 22 yıl aralıksız devam eden esareti, 2011 yılı Ekim ayında esir takasıyla sona erdi.

Kişisel özgürlüğüne kavuşan Sinvar; Filistin’in özgürlüğü için ise mücadeleye kaldığı yerden yeniden başladı, askeri ve siyasi faaliyetlerine hız verdi. 2017 yılında, İsmail Haniye’nin yerine Hamas’ın Gazze sorumlusu seçildi. Aynı göreve, 2021 yılında ikinci kez seçildi. 15 Mayıs 2021’de, İsrail’in hava saldırısından yara almadan kurtuldu. Saldırı sonrası, yıkıntıların arasından koltukta verdiği poz ise bir meydan okuma olarak hafızalara kazındı. Verdiği mülakatlardan birinde ise, bir Arap devesi gibi ölmektense şehit olmayı diliyordu.

Kassam Tugayları’nın 07 Ekim 2023’te başlattığı Aksa Tufanı Operasyonu’nun planlayıcısı olduğu iddia edilen Sinvar, 31 Temmuz 2024’te Haniye’nin şehit edilmesi sonrasında Hamas’ın başına getirtildi. Soykırımcı İsrail’in iddia ettiğinin aksine, bir komutan olarak askerlerinin önünde, şehadetine kadar hep sahada -cephede- oldu; tıpkı şehid-i ala Enver Paşa gibi.

Ekimler’in, Sinvar’ın hayatındaki yeri başkaydı. Ekim’de doğmuş, Ekim’de özgürlüğüne kavuşmuş, Ekim’de büyük savaşını başlatmıştı; geriye çok arzuladığı şehadeti kalmıştı. Aylardan yine, o çok sevdiği Ekim’di. İçinde bi’şeylerin uçmak için sabırsızlandığını ve kutlu günün yaklaşmakta olduğunu hissediyordu.

Tarihler Ekim’in 16’sını gösterdiğinde Sinvar, İsrail askerlerinin Hamas’tan temizlediklerini öne sürdükleri Refah’taki Tel Es Sultan Mülteci Kampı’nda işgalci operasyonuna çıkmıştı. Vakit çok geçmemişti ki Sinvar ve iki arkadaşı, bir grup işgalci İsrail askeri  ile karşılaştı. Sinvar ve ekibi ellerindeki hafif silahlarla, tank ve ağır silahlara sahip Siyonist işgalcilere taarruz ettiler. İsrail tanklarının ateşiyle iki arkadaşı şehit düşmüş, kendisi de yaralanmıştı. Ölüyü ikinci kez öldürecek korkaklığa sahip işgalciler, yakın muharebeye giremiyorlardı. Sinvar olduğunu bilmedikleri bu direnişçinin bulunduğu binaya dron göndermişlerdi. Dronun tespit ettiği görüntülere göre binada, sağ eli bileğinden kopmuş bir yaralı bulunuyordu. Görüntülere göre kimliğini bilmedikleri bu Hamas direnişçisi bir koltuğa oturmuş; o haliyle ölüme ve işgalcilere meydan okuyordu. Sinvar, yaralı haliyle belki kaçabilme imkanı varken kaçmayıp koltukta şehadeti beklemeyi tercih etmişti. İsrail tankları son kez ateşlendiğinde; Refah’ın kuşları viraneler arasından kanatlanarak, solgun ağaçlardan düşen yapraklar kendilerini ılık rüzgara bırakarak, Akdeniz’in dalgaları Gazze sahilini sessizce döverek büyük komutanın muazzez ruhuna eşlik etmeye başlamışlardı.

Ekim ayında bir mülteci kampında başlayan hayat, yine Ekim ayında başka bir mülteci kampında şehadetle sona ermişti.