Amma da uyuyorsun be Mehmet!

Tam On İki Yıldır horul, horulsun…

Uyuttular seni be aslanım…

Vakit geldi.

Lazımsın sen hükümranlara…

Uyanmalısın; bu kadar uyku yeter…

Kanın lazım Mehmet’im kanın…

Kan vereceksin, kanınla birlikte canını da…

Hükümranların saltanatları için tabii…

O hükümranlar ki: İhtiraslarını kan bürümüştür…

O hükümranlar ki: Doksan yıldır, Cumhuriyete olan kinleri alıp yürümüştür:

Sen kurdun ya Cumhuriyeti Mehmet, sen koruyup kolladın ya O’nu…

Vesayetinle sürdürdün ya “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkeni…

Bundan böyle, kenarda duracaktın; ta ki lazım olana kadar…

İşte O gün geldi Mehmet’im; vakit tamam:

Tam On İki Yıldır, bir köşeye buruşturulup atılan, çeşitli senaryoların yazımında akıl dışı kumpaslarla zindanlarda çürütülen sen, şimdi çok lazım oldun Mehmet’im benim… 

Ne kadar da uysallaşmış, köşene çekilmiş mışıl, mışıl uyuyordun; vatanı ve cumhuriyetini koruyup kollama sorumluluğunda üzerinden alınmış; iğdiş edil- miş bir küheylancasına rüya aleminde dalgın ve mah-zundun…

Kalk be Mehmet’im, kalk! Kıpırda biraz; ihtiyaç var sana…

Dünyanın önde gelen para spekülatörlerinden Saros: “Türkiye’nin Bir numaralı ihraç malı Meh- met’in kanıdır…” demişti…

Bu kez ihraç için değil,

Vatan için de değil,

Cumhuriyet için ise: Hiç değil…

Bunlar zaten eli kulağında; yola revan olmak üze-re gitti gider gibi…

Bu gün hükümranların onurlarını kurtarmak için hazır olman gerek…

Seni ayaklar altına alanların, seni milletin gözün- de itibarsızlaştıranların, keyifleri yerine gelmesi için sana gereksinmeleri var şimdi…

Ne duruyorsun Kalksana? Kalk, kalk; çabuk to- parlan!

Bir zamanlar vilayetimiz olan Suriye’de türeyen haddini bilmez bir diktatör! Bizim Sünni eşrafından Müslüman Din kardeşlerimizin Yüz Binlercesini kat- letmiş derler! Onu alaşağı edip haddini bildirmek ge-rek:

Gün, bu gündür davran be Mehmet!

Öte yandan:

Sünni Müslüman kardeşimiz; Sudan da darbeyle iş başına gelmiş Ömer el Beşir:

Hani biliyorsun ya canım:

Tüm dünya uluslarının dışladığı, hakkında tutukla-ma kararı çıkartılan, Eritre, Etopya, Zimbabwe ve bir de ülkemize girebilen, muktedirlerimizin can dostu Ömer El Beşir…

Ne yapmış bu muhterem!

Ülkesinde en az İki Yüz Binin üzerinde insanını katletmiş, Darfur da İki Milyon kişiyi yurdundan çıkartmış, kendi ikbali için yapmadığı insanlık suçu kalma- mış, çok muhterem bir diktatörcükmüş mübarek!…

Ama Sünni; bizden yani…

Bu nedenle: Bütün dünya öbür tarafa, Ömer El Beşir Kardeşimiz bizim tarafa…

Ah Esad Ah! Sen de Sünni olabilseydin ya…

Ne güzel devam ederdi kardeşliğimiz, dostluğumuz Bodrum’un mavi koylarında; elele, kolkola, oynaya oynaya…

“Ey Diktatör Esed! Sen Bir Şii sin; bu nedenle terki dünya edeceksin bu mekandan, tek derdimiz de bu; bunu da bilesin…”  

İşte böyle Mehmet’ im; durum bu… 

Senin anlayacağın gayret dayıya, yani sana düş-tü; hadi hazırlan bakalım. Hazırlan da Cuma vakti geçmeden Şam’ı Esed’in başına geçirip, Meşhur Emevi Camii Şerifinde namazımızı eda edelim! Hazır muktedirlerimizin abdestleri varken…

Tabii ki:

Okyanus ötesinden okey çıkarsa… Ya çıkmazsa? Çok üzülecek bizim muktedir büyüklerimiz; hevesleri kursaklarında kalacak…

Sen yine de hazırlıklı ol. Nasıl olsa seni anacığın bu günler için doğurdu ve yetiştirdi Mehmet… Kork-ma hiç ağlamazlar; göz pınarları kurumuş, yürekleri taştandır onların…

Vatan niçin olmasa bile, muktedirlerimizin keyfi için ölüver Mehmet… Bir canın pintisi misin?

Şehitlik payesi neyine yetmez ki