Gençlerin 13-14 yaşından başlayarak kuşaklar ara-sı çatışmalarla karşılaştıkları bilinmektedir.
Çocukluk döneminin “Edilgenliği” gitmiş “Etkin” olma arzusunda olan gençlik dönemi başlamıştır. Bu dönemde gençler var olduklarını ve işe yaradıklarını gösterme arzusundadırlar. Doğal olarak toplumsal yaşamda gençlik; “Ben de varım, buradayım, beni de fark edin!” şeklinde çıkışlar yapar. Yerine göre bazen âsî, isyankâr ve can sıkıcı davranışlar sergileyebilir.
Delikanlılık çağında genç sürekli arayış içindedir. “Ben kimim? Neyim? Amacım Ne? Hangi yolu seçersem kimliğimi bulabilirim?” sorularını durmadan sorar. Deneme ve arama yolları açık olduğu sürece çalışır, didinir. Engeller çoksa, engelleri aşamazsa ya baş kaldırır ya da bu duruma boyun eğer. Sorumluluk al-maz, girişim yapmaz ama toplumun içinde silik bir üye olmakta istemez. Kendini aşırı uçlardaki akımlara kaptırabilir. Gününü gün etmeyi ve umursamazlığı yaşam felsefesi olarak kabul edebilir. Bu arayış ve çalkantılı dönemde yetişkinlerden yeterli yardımı göremeyen gençler, yetişkinlerle çatışmaya girebilirler.
Gençlerle kuşak çatışmasını en aza indirmek için; Yetişkinlerin çocuklarını ve gençleri özellikle dinlemeleri ve onları anlamaları gerekir: Gençler ve çocuklarla empati kurulmalı. Kendi gençlik dönemlerini hatırlamalıdırlar. Gençlere sürekli öğüt vermekten vazgeçmeli. Ciddi olarak zarar görülmeyecek durumlarda gençlerin “hata yapmalarını” sorun haline getirmemek gerekir. Çünkü tecrübe sahibi olmak ancak yanlış ve hata yapmakla mümkündür. Çocukların korkutulması, hep yönlendirilmesi yanlıştır. Onlarla konuşulmalı artı ve eksileri konuşulup, alternatifler sunulmalı ve seçimi gence bıra-kılmalıdır. Anne-baba veya toplum gençlere güvenmeli ve işbirliği yapılmalı. Gençlere sorumluluklar verilerek güven duyguları gerçekçi zemine oturtulmalıdır. Anne-baba özellikle çocuğunun neyi başarıp, neyi başarama-yacağını anlamalıdır. Onu görmek istediği gibi şekillen- dirmek yerine onun olabileceği ve olmak istediği şeklin zeminini oluşturmalıdır. Genci, doğal akışı ve yetenekleri, onun başarılı olacağı alanı zaten seçecektir.
Kuşaklar arası çatışmaların ve sürtüşmelerin asgariye inmesi din eğitiminin gerçekleşme oranıyla da yakından ilgilidir. Çünkü bu eğitim, kişinin hayatına bir an- lam kazandıracaktır. Yetişkin insan, manevî bir ihtiyaç olarak hissettiği kişisel itibar ve saygınlığı yine bu saye-de bulacaktır. Burada sadece bir kesimin değil, genç-yetişkin her iki kesimin de eğitimi söz konusudur. Yetiş- kin Mevlânâ gibi olgunluk ve hoşgörüyü, gençler de büyüklere saygıyı, anne ve babaya öf bile denilmeyeceği-ni dinden öğreneceklerdir.
Kuşaklar arası iletişim ve diyaloğun sürekli canlı tutulması, toplumsal yapının sağlam tutulması açısından fevkalade önemlidir. “Saygı, sevgi ve empatiye daya-lı sağlam aile ilişkileri, kuşak ve aile çatışmalarını azaltır. Büyüklerden yardım gören gençler, bu kez büyüklerine yardım ederler.” Yanına gelmek, onunla görüşmek isteyen bir yaşlıya, kalabalık tarafından gere-ken kolaylığın sağlanmadığını müşahede eden Hz. Peygamber (s.a.s), “Küçüklerimize acımayan, büyüklerimizin şerefini tanımayan bizden değildir.” (Buhârî, Cihâd, 147-148; Müslim, Cihâd,137-140) buyurmuştur.
İki kuşak da kendine düşen görevleri yerine getirir-se, kuşaklar arasında çatışma kalmaz veya en aza iner. Önemli olan çocuk ve gençlerin yerine kendimizi koyarak, Ben genç olsaydım nasıl davranırdım, ne isterdim diye düşünerek, İslamî hoş görüyle akıllı davranabilmektir.
Hepimiz çocuk olduk, genç olduk. Her dönem, bizim mutlak doğru kabul ettiğimiz, hayatı anlama adına sergilediğimiz davranışlarımız, bir çok defa büyüklerimiz tarafından engellenmiş, azarlanmışızdır. Şimdi anne-baba olduk, çocukluk, gençlik dönemindeki çıkışlarımı-zı unuttuk, belki de haklı oldukları halde onlara kızgın- lıklarımızı unuttuk. Şimdi, çocuk ve gençlere karşı davranışlarımız kendi anne babamızın bize karşı davranışlarındaki güzellikler kadar güzel, onlarla çatışmaları- mızdaki olumsuzluklardan ders almış kadar akıllı olma-lıdır.
Yetişkinlerin, gençlerden şikâyet etmeleri yeni bir olay değildir. Her devirde yetişkinler, gençleri saygısız, aceleci, güvenilmez, tembel olarak nitelemişler, gelecekte kendi görevlerini onlara nasıl devredecekleri konusundaki tereddütlerini belirtmişlerdir. Buna karşılık gençler, yetişkinleri geri kafalı, girişimsiz, çağa uymayan kişiler olarak görmüşlerdir. Gençler, yetişkinliği bilmemekle birlikte yetişkinler dünkü çatışmalarını çabuk unutmuş görünürler.
Kuşak çatışması genel anlamda üzünülecek bir durum değildir. Aslında bir nebze de olsa sevinilecek bir olgudur. Gençlerin atılganlıklar, coşkuları, hatta hayalcilikleri gelişmelerin, yeniliklerin kaynağıdır. Gençler toplumsal yaşamda, sanatta ve yarında yeniliğin, değişikliğin peşinde koşmasalardı ilerleme olmazdı. Bu nedenle gençlerin yetişkinlerle karşıtlığını ortadan kaldırmak yararlı bir sonuç sağlamaz. Önemli olan bu çatışmayı toplumun faydasına kullanabilmektir.
Gençlik dönemlerinde yani gencin ergenlik çağında bu tür görüş ayrılıkları normaldir. Çünkü genç, bulundu-ğu ortam ve çevresinde gördüğü durumları kendi haya- tında yapmaya çalışır. Bu durum ebeveynlerde ters tepmektedir. Ergenlik çağı gençte yetişkinliğe geçiş evresidir. Maalesef bu evrede ebeveynler çocuklarına destek olmak yerine köstek olmaktadırlar. En büyük görüş ayrılıklarından biri ise meslek seçimidir. Aile, sürekli çevresinde gördüğü yüksek makamlı veya gelirli işleri çocuğuna önermekte ve aşılamaktadır. Gençlerimiz ise çocukluktan beri aşılanan bu meslekten başka meslek düşünemez olurlar. Artık yetişkinliğe geçiş evresinde ise ebeveynleriyle karşıt görüşler yaşamaya başlarlar. İşte bu örnekten de anlaşılacağı üzere kuşak çatışması yeni nesilden çok eski neslin yeni nesili anlayamama ve kabul edememesinden kaynaklanmaktadır.
Kuşak çatışmasında kişilere hangi görevler düşüyor? Ebeveyn dediğimiz gencimizin ailesi bu durum karşısında her zaman yenilikçi ve sürekli kendini geliştirmesi gerekmektedir. Çünkü günümüz çağı artık gelişmiş bir yapıda olduğundan gençlik çağındaki kişi, ailesinin baskıcı olmamasını ister. Ebeveynlere düşen görev bu durum karşısında anlayışlı bir tutum sergileyerek gencimize yol göstermek ve bu yolda ilerlemesine yardımcı olmaktır. Ama eski kuşakta olan olaylar- dan kurtularak, yeni çağa uygun, çocuğunu anlayarak ve onu çözerek bu işe başlamalıdır. Günümüz gençlerine düşen en büyük görev ise her görüşe asi davranmak ve isyan etmeye yatkın olmaktan kaçınmaktır. Böylelikle kuşak çatışmasına karşın önlem alınmış olur ve eski-yeni çatışmalarına ve zıt fikirlere engel olunabilir.
Gençlik dönemi, hayatın en hareketli, en verimli dolayısıyla en önemli dönemidir. Hayatta yapılacak bütün faaliyetler, gençlik döneminde planlanır, öğrenilir ve uygulamaya konulur. Bilinmelidir ki yarınlarımız her halükarda bugünkü gençliğin elinde olacak ve toplumun geleceğini onlar biçimlendirecektir. Bu gerçekten hare-ketle dinimiz, gençliğin eğitimine özel bir önem vermiştir. Toplumun geleceğine hakim olmak isteyen düşü- nürler ve eğitimciler de gençliği kazanmayı amaçlayan projeler geliştirmişlerdir.
Eğitimde önce muhatabı tanımak gerekir. Gençlerin maddi ve manevi sorunları bilinmeden yapılan telkinler bir fayda sağlamayacak ve yaşlılarla gençler arasında halen mevcut olan kuşak çatışması artarak devam edecektir. Bu sebeple önce gençlerin ne istediğine bir göz atalım:
1- Her şeyden önce genç, saygın bir kişi olarak toplumda kabul görmek istiyor, toy ve çocuk muamelesinden rahatsız oluyor.
2- Genç, sevmek, sevilmek, saymak ve sayılmak istiyor.
3- Kanını kaynatan enerjisini faydalı işlere kana-lize etmek istiyor.
4- Önünü görmek ve yarınından emin olmak isti-yor.
5- Kendisine güvenilmesini, imkân ve fırsat verilmesini istiyor.
Bu saydıklarım, gayet doğal ve vaktiyle herkesin ar-zu ettiği insani taleplerdir ve bu talepleri meşru bir şekil-de karşılamak hiç de zor değildir.
Yarınlarımızı emanet edeceğimiz gençleri, hiçbir fedakârlıktan kaçmadan en iyi şekilde yetiştirmeli ve ruhlarını güzel ahlâk ile donatmalıyız. Bizler de bir zaman- lar genç idik, yarın onlar da yaşlanacak fakat manevi miras olarak bırakacağımız yüksek ideal,güzel ahlak ve zengin kültür, toplumumuzun güçlenerek varlığını devam ettirmesine yardımcı olacaktır
Yazımı bir Hadis-i Şerifle noktalamak istiyorum: “Bir babanın evladına bırakabileceği en güzel hedi-ye güzel bir terbiyedir.” (Müslim, Birr, 33)