Yıl 1970 İsmet eniştem Sivas’ın ilçesi Gemerek Meteorolojisinde Telsiz operatörü olarak çalışmaktaydı.
O yıl Ortaokul son sınıfta üç dersten ikmale kalmıştım. Matematik, Fizik ve kimyadan bütünlemeye kalmıştım. Bu üç dersi Kars’a vermem mümkün değil. O yıllar Kars Alparslan Lisesi bu günkü Üniversite ayarında eğitim vermekte, liseyi bitiren öğrenciler parmakla gösterilirdi. Kars Alparslan Lisesini bitirenlerin birçoğu üniversiteyi de başarıyla bitirirdi.
Benim kafam oldum olası hesap işleri ile aram hiç yoktu. Benim kafam hep edebiyat’a ve müziğe çalışıyordu. Bu yüzden gazetecilik mesleği bana cazip gelmişti. Her neyse, ben o yıl ikmale kaldığım bu dersleri Gemerek Lisesinde vermeye karar vermiştim. Kars Alparslan Lisesinden kaydımı Gemerek Lisesine aldırdım ve bende Eylülde başlayacak olan sınavlar için Tren ile Gemerek’e yola koyuldum. Tren Gemerek İlçesine bağlı olan Yeniçubuk Nahiyesinden geçmekte idi.
Tren hayli rötarlı gelmiş, Yeniçubuk nahiyesine gece saat 03.30 da varmıştı. Gemerek ile Yeniçubuk arası yaklaşık üç kilometre mesafede idi. Ben bu mesafeyi yürüyerek gitmek zorundaydım. Ve hemen valizimi alıp yola koyuldum. Tarlalar ve çayırlar arasında uzanan dar asfalt yolun yanından akan küçük dere bulunmaktaydı. Ben bu yolda ilerlerken, çayırlardan gelen çekirge ve çeşitli böcek seslerine birde dereden gelen kurbağa gurultuları ekleniyor, gecenin karanlığını zaman, zaman yaran ay bulutlardan sıyrılıp, mısır tarlalarında ki korkulukları hareket ettiriyormuş gibi görüntü yansıtıyordu.
Bu ıssız ve korku dolu yolu içimde bin bir vesvese ile kat ederken, Uzaklardan köpek ulumaları ve havlamaları duyulmaya başlamıştı. Bu köpekler, Gemerek’in girişinde ki mezbaha neden geldiğini hatırladım. Bu defa içimi başka bir korku kapladı. Buradaki Kangal cinsi köpekler neredeyse benim boyumda iri cüsseli köpeklerdi.
Artık Gemerek’e iyice yaklaşmıştım. Köpek sesleri de daha da belirginleşmişti. Ben bu köpekleri nasıl atlatacağım diye düşünürken, bir anda yanımda bir karartı belirdi. Benim dizlerimin bağı çözülmüştü. Yere yığılıp kalmıştım. Yanıma gelenin iri bir köpek olduğunu fark ettim. Köpek yanıma yaklaşıp kafasını pantolonuma sürtmeye başladı. Benim elim ayağım kesilmiş, bundan sonra ne olacağını tahmin bile edemiyordum. Kendimi biraz toparlayıp köpeğe baktığımda öyle bir oh çektim ki inanın başımdan aşağı soğuk sular döküldü sanki.
Yanıma gelip bana cilve yapan köpek, geçen yıl onu besleyip sevdiğim Çakır idi. Yerden doğruldum. Hayvan sanki bana sarılıp hoş geldin der gibi patilerini omzuma koyup yalaklanmaya başlamıştı. Bende onun başını okşayıp sevdim. Bu arada diğer köpeklerde bize doğru adeta koşar gibi geliyordu ki çakır onlara doğru havlamaya başladı. İnanılır gibi değil, köpekler ani fren yapan araba gibi durdular. Ben Çakırın verdiği cesaretle Gemerek’in girişinde bulunan ve eniştemin çalıştığı meteorolojiye doğru yürümeye başladık.
Meteorolojiye yaklaştığımızda eniştem telsiz ile merkeze rasat geçiyordu. Telsizin kulakları çınlatan tiz sesi gecenin sessizliğini yırtıyor gibiydi. Ben Çakırla birlikte Meteorolojinin demir kapılı bahçesinden içeri girdim. Çakır ise bahçeden içeri girmeyip demir kapının önüne uzandı.
Benim Çakır’ı görmeyeli tamı tamına 3.5 yıl olmasına rağmen, beni hatırlaması inanılmaz bir olay doğrusu. Bu korku dolu geceyi bir mutlu son tamamlamak benim için çok güzeldi.