Geçen yazımda Cumhuriyetimizin kuruluşundan, 1960 yılına kadar ekonomik hareketlerin anatomik özetini aktarmaya çalışmıştım.

Geçen yazımda Cumhuriyetimizin kuruluşundan, 1960 yılına kadar ekonomik hareketlerin anatomik özetini aktarmaya çalışmıştım.

Bu yazımda da 1980’ne kadar olanların genel yapısını yazmaya devam edeceğim.

Hatırlanacağı gibi: 1960 Devrim Hareketinin ön gördüğü değişikliklerin başında, 1961 Anayasası gelmektedir. Bu Anayasa, gerek hazırlanış, gerekse içerik bakımından çağın ilerisinde; hele, hele Türk Halkı için çok lüks bir yasa idi…

Uygulanışında büyük güçlükler yaşanmasa da: Demokratik ve sosyal kültürün henüz tam gelişmediği Türk Toplumunda: Bu Anayasa’nın tanıdığı özgürlükler hazımsızlığa neden oldu. Dolayısıyla özellikle ekonomik alanda bazı zorlukları da beraberinde getirdi…

Hafızalardadır: Devrin Genelkurmay Başkanlarından Rahmetli Memduh Tağmaç Paşa: 12 Mart Müdahalesine haklılık kazandırmak için: “Türkiye de sosyal hareketler, ekonominin önüne geçti.” demiştir…

Konunun özüne dönecek olursak:

1960-1965 arası Türkiye, koalisyonlarla tanıştı. İlk koalisyon hükümeti, rahmetli İsmet Paşa’nın Başbakanlığı ile oluştu. Hükümet programında “Planlı kalkınma” öncelikli bir konu iken; Rahmetli Ragıp Gümüşpala Paşa’nın, Genel Başkanı olduğu Adalet Partisi, karşı çıkıyor “Halk plan değil, pilav istiyor.” diye direniyordu…  

Koalisyon hükümeti, düşüncesini gerçekleştirdi; ülkeye büyük hizmetler üreten, “Devlet Planlama Teşkilatı” o yılların kazanımıdır. O zamanlar bu planlamada görevli; “Takunyalı Biraderler” diye litaretüre geçen Özal Kardeşler; ileriki yıllarda Türkiye’nin yaşamında, başrol oyuncusu olacaklardı...

Ekonomiye gelelim:

1960 yılı’nın devamında Türkiye tarihinde ilk kez borçlarının faizini ödemek için dış borç almaya başladı…

Türkiye’ye borç veren ülkeler; kendi aralarında sorumluluğu paylaşmak için konsorsiyum kurdular. On Dört kadar ülkenin kurduğu bu ortaklıktan 2,5 Milyar Dolar borç alındı…

Yetmiyordu…

Ayrıca: IMF, Sovyetler ve Japonya’dan krediler alındı… Türkiye tarihinde ilk kez IMF ile Stanbay anlaşması imzalandı; borç faizlerinin ödenmesi için alınacak krediler belirlendi…

1970 yılına gelindiğinde %66’ya varan bir devalüasyon kaçınılmaz olmuştu…

1960 ile 1970 arası dönemde yaşanan ekonomik olumsuzlukların yanı sıra devletin rahat çalışmasını engelleyen olaylar da göz ardı edilmemelidir.

1962 ve 1963 Talat Aydemir’in başını çektiği harp Okulu’nun da rol aldığı, devlete baş kaldırma olayları, 1964 Kıbrıs ta Rumların başlattığı soykırım hare-ketine karşı havadan askeri müdahale ve Amerika’nın buna karşı çıkışı, “Benim verdiğim ve NATO’ya ait silahlarla Kıbrıs’a müdahale edemezsiniz.” tehdidi göz ardı edilmeyecek olumsuzluklardı…

Tüm bunlara karşın:

Özellikle 1965 genel seçimlerden sonra tek başına iktidar olan sayın Demirel’in Genel Başkanlığında-ki Adalet Partisi; azımsanmayacak kalıcı hizmetler de üretebilmiştir.

Birçok barajın inşası, özellikle halen tam kapasite ile çalışamayan GAP’ın temeli, o yılların ürünüdür. Bu gün Milyonların ekmek yediği oto sanayinin başlangıcı da yine o devrin armağanıdır…

1970 ile 1980 yılları, Türkiye Cumhuriyeti için en olumsuz geçen dönemdir…

Tek teselli tarafı, Kıbrıs’da yıllar yılı akan kanın durdurulmuş ve oradaki kandaşlarımıza rahat, can korkusundan uzak, bir yaşam ortamının sağlanmış olmasıdır…

Bunun da bedeli Türkiye için ağır olmuş; 12 Eylül 1980 Darbesine kadar, dostumuz, müttefikimiz! Amerika’nın koyduğu ambargo altında çok zor günler geçirmiş; Allah uzun ömür versin, sayın Demirel’in söylediği gibi: Yetmiş Sente muhtaç duruma düşmüşüzdür…  

Öte yandan:

Bir tarafta milliyetçilik, diğer tarafta sosyalistlik akımının, ne için, kimin adına ve neden sorularını cevapsız bırakarak; yüzlerce gencimizin birbirini öldürmesi, siyasal ortamda milliyetçi cephelerle ülkenin ayrışması, meclis ve senatoda, aylarca bir Cumhurbaşkanı seçilememesi gibi, parlamenter olgunluktan uzak sorumsuzluklar; adeta milletin ve O’nun oluşturduğu devletin kanına ekmek doğramıştır…

O yıllar öyle geçti…

Ama her şeye rağmen: Türk Ekolü’nün tarihten gelen karakter olgunluğu, yaşananların karşısında vakarını ve direncini korumasını bilmiş, yapısını korumuştur… İşte! Bu da, bu Milletin özelliğidir…    

Derken: Sayfa yine bitti.

1980’den günümüze, gelecek yazımda…