Kurtuluş Savaşı Yılları… Anadolu halkı bitkin; moralsiz, elde yok, avuçta yok…

Kurtuluş Savaşı Yılları…

Anadolu halkı bitkin; moralsiz, elde yok, avuçta yok…

Ne eğitilmiş insan ne de üretecek güç kalmış; yemiş bitirmiş harpler, salgın hastalıklar…

Düşman güçler, İzmir’den Anadolu’nun içlerine doğru ilerlemekte; yakarak, yıkarak, genç kızlarımızı, analarımızı ve bacılarımızı kirleterek…

Başta Mustafa Kemal; arkasında, inançlı bir avuç yurt sever asker, davaya baş koymuşlar, kelle koltukta…

Karşılarında: Emperyalizm’in beslediği düşman, yani Yunan, daha yukarda müstevlilerle işbirliği halin-de halife yani padişah…

Yetmiyor: Anadolu’nun bağrında yer, yer gerici ayaklanmalar; onlar da, milli güçleri arkadan hançerlemekte…

Yine yetmiyor: Para! Para! Ve o gözü kör olası para! O da yok…

Müslüman Hindistan ve Afgan Halklarının “Çam sakızı çoban armağanı” örneği, gönderebildiği sembolik yardım dışında hiçbir İslam topluluğundan da ses çıkmıyor, tık yok…

Belli ki: Onlarda can derdindeler; İngiliz altınlarını nasıl pay ederiz kavgasıyla meşguller! Yüz Yıllarca kendilerini besleyip, bakan Anadolu halkı umurlarında değil; Ümmetçilik yerini, İngiliz sevdasına terk etmiş…

Bir tek Goministler, şu kör olası Bolşevikler!

Mustafa Kemal ve ekibinin sosyalist olmadığını bildikleri halde, emperyalizm’e karşı ölüm, kalım savaşı verildiği için yardım ellerini uzatma gereğini duymuşlar… 

Karşılıksız, hibe olarak gönderdikleri altın, silah ve cephaneler, Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında büyük katkı sağladığı yadsınamaz…

Ve Cumhuriyet kurulup, resmen devlet rejimi olarak ilan edildikten, ta II. Dünya Savaşı’nın başına kadar; On Atlı-On Yedi Yıl boyunca, hiçbir Allahın kulundan bir kuruş ne yardım, ne de borç para almıştır bu genç devlet…

Dünyayı kasım kavuran 1929 ekonomik krize karşın, ayakta durabilmiş;

 bir taraftan yabancıların elinde bulunan bir çok işletmeyi millileştirirken, beri yandan ülke demir ağlarla örülmüş, yetmemiş: Bu gün dahi satmakla bitiremediğimiz bir çok sanayi kuruluşu, ülke ekonomi- sine kazandırılırken, aynı zamanda: Osmanlı Devletinden kalma borçlarda ödenmeye devam edilmiş…

Genç Türkiye Cumhuriyeti dış borçla, II. Dünya Savaşı sonrasında tanışmış, harbin getirdiği sıkıntıları aşabilmek için askeri amaçlı ilk borcu almıştır. O da 350 milyon Türk Lirasıdır…

1946 Yılı sonrası yapılan devalüasyon sonucu dış borç, 707 Milyon Liraya çıkmıştır.

1947 de, Sovyetlerin o uğursuz tehditleri karşısında paniğe kapılan devlet, ABD den askeri yardım istemiş ve borç para almıştır. Dolayısıyla da ilk kez bu yılda, IMF ile tanışmış ve Beş Milyon Dolarlık anlaşma yapmıştır.

Amerika virüsü bu tarihlerde damarlarımızdaki kana karışmış, günümüze kadar bizimle özdeş olmuştur…

İktidarın el değiştirdiği 1950 Yılının Mayıs sonu itibari ile toplam borcumuz 775 Milyon TL kadardı. Öte yandan: Harp tehlikesi ile uygulanan sıkı para politikası sonucu hazinede bol miktarda altın rezervi mevcuttu.

Demokrat Parti iktidarda; ekonomik rejim, Karma Sistemden Liberasyona dönerken, olağan dışı bir yatırım furyası başladı ülkede…

Bir taraftan yeni yollar yapılıyor, aynı zamanda ziraatta gözle görülür bir gelişme yaşanıyor, öbür tarafta da sanayi yatırımlarına hız veriliyordu…

Bu plansız, programsız girişimler sonucu, 1954 de hazine rezervi sıfırı tüketti…

Çare?

Çare: Yabancı sermaye aramada görüldü. Bunun içinde Yabancı Sermaye Teşvik yasası meclisten geçti. Ama beklenen olmadı; hiçbir yabancı para sahibi, konu ile derinlemesine ilgilenmedi…

1958 de Türkiye: Borçlarını ödeyemeyeceğinden, tehirini istedi ve “Moratoryum” ilan etti. Borçlar, Bir Milyar 139 Milyon Dolardı…

Bu borçlar tehir olsa da mutlaka ödenecekti. Bu nedenle Amerika ya baş vuruldu; 541 Milyonu bağış, 153 Milyonu kredi, 232 Milyonu tarımsal kredi ve 88 Milyonu da askeri yardım olarak, toplam 1 Milyar 16 Milyon Dolar para alındı…

Bu olaydan sonra artık Amerika’nın oltasında balıktık…

O gün bu gündür, oltadan kendimizi kurtaramadık… Bu gidişle kurtulacağımızda yok galiba…

Rahmetli Menderes çareyi Moskova da Sovyetlerde aradı. Aradı aramasına, ama Amerika’nın okeyi ile yapılan 27 Mayıs Devrimi O’nun sonunu hazırladı…

Şimdilik bu kadar; yerim doldu. Fazla uzun olursa sıkılır, okumazsınız…

1960’tan günümüze Türkiye’nin Ekonomik özeti gelecek yazım da; yöneticimiz, ayarlayabilirse belki yarın, olmazsa daha sonra…