Sabah namazının fazileti hakkında Peygamberimiz (s.a.v); “Sabah namazının iki rek’at sünneti dünya ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır.” (Müslim, Müsafirîn, 96) buyurmuştur. Yine Müslim’in bir rivayetine göre sabah namazının sünneti hakkında: “O bana bütün dünyadan daha değerlidir.” (Müslim, Müsafırîn, 97) buyurdu. Belki de bazı kimseler “sabahın köründe namaza kalkılır mı?” diye düşünebilir. Her şeyden önce sabahın körü ifadesi çok yanlış bir ifadedir.

Sabah, körlüğün ve karanlığın değil, aydınlığın başlangıcıdır. Sabah erkenden kalkıp işe gidenler yok mu? Elbette var. Peki bir kimse bu saatte kalkılır mı? deyip işe gitmezse işten atılmakla karşı karşıya gelir. Bu nedenle sabah namazına kalkmadığımız zaman Allah’ın rahmetinden uzaklaştığımızı düşünmeliyiz. Çünkü kişi namazını eda edince hemen diğer vakti beklemeye başlar. Böylece Allah’ın rahmetini beklerken vefat edene Allah’ın rahmetine kavuştu, Allah rahmet etsin denilmektedir. Bir sabah kalktığı zaman kişi, bir de baksa ki; depremde evi yıkılmış, bahçesi seller altında kalmış, evinden hırsız bütün eşyaları çalmışsa; Bir çoğumuz bu durumlar karşısında elbette üzülür ve hatta ağlar bile, öyle değil mi? Allah (c.c) cümlemizi bu tür afetlerden korusun.

Oysa sabah nama-zını kaçırdığımız yada kılmadığımız zaman bundan daha büyük zarara uğramaktayız. Acaba sabah namazına kalkamadığı için ağlayan kimse var mıdır? Yoksa da bu halimize mutlaka ağlamalıyız. Demek ki sabah namazını kaçıran, vaktinde kılamaya kişi, sadece ev, araba, bağ ve bahçe kaybetmiş olmuyor, aynı zamanda dünyaları da kaybetmiş olmaktadır. Evet, sadece iki rekat sabah namazının sünneti dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır. Ya günde beş vakit namaz kılmakla, on yedi rekat farz, üç rekat vacib, yirmi rekat da sünnet kılan Mü’minler neler kazanmazlar ki! Mümin, imanını namaz sayesinde muhafaza edebilir. Namazı terk eden kişi gerçek anlamda Mü’min ve Müslüman olamaz. Namazı terk etmek ise biraz iman zaafiyetinden, cehaletten, gafletten ve şeytana aldanmaktan ileri gelir. Halbuki namaz Mü’minin her şeyidir. Miracıdır, nurudur, kalbinin cilasıdır. İmanının bekçisidir, cennetin anahtarıdır. Mizan sevabının ağır gelmesinin yardımcısıdır ve hatta sebebidir.

Şurası da iyi bilinmelidir ki, insan bu dünya da nasıl yaşamışsa, kıyamet gününde, Allah’ın huzuruna, dünya da işledikleriyle birlikte varacaktır. Götürdükleri iyi ise, sevinip mutlu olacaktır. Kötü ise, pişmanlık duyarak mahcup olacaktır. Ancak bu mahcubiyetin kendisine hiçbir faydası olmayacaktır. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Haşr, 18) Bu nedenle, Yüce Mevlâm, cümlemize namaz sevgisini, namaz kılma alışkanlığını, namaz kılma aşkını, namaz da huzur duyma ve haz alma lezzeti-ni nasib eylesin.

Namaz kılmayanlara, ihmal ve terk edenlere Yüce Mevlâm, acilen başlamalarını, kılamadıklarını da kaza etmelerini nasib eylesin Namaz borcunu eksiksiz yerine getirdiği halde, ötekini, berikini çekiştiren ve gösterişe kapılan kimseler de namazını terk eden kimseler gibi olmaktadır. Çünkü bu durumda namaz sevapları başkalarına geçmekte bu da yeterli olmazsa o zaman başkalarının günahlarını kişiye yüklenmektedir. Böylece ahirette kişi iflas eden durumunu düşmektedir.

Allah (c.c), bizleri böyle kötü bir akibete düşmekten muhafaza etsin. Güzel yurdumuzun insanları mübarek aylar, kandiller ve bayramlar gibi hususi zamanları sosyal barışın ve huzurun bir vesilesi sayarak karşılıklı sevgi ve hoşgörüyle karşılayıp uğurlayacak, kendi inanç ve değerlerini yaşama ve yaşatmayı, bizzat yaşayarak çocuklara, gençlere ve gelecek nesillere öğreteceklerdir. “Üç aylar” diye adlandırılan Recep, Şaban ve Ramazan ayları, Yüce Allah’ın ruhumuza ikram ettiği faziletli, feyizli ve bereketli bir kutlu zaman dilimidir. Yapılan dileklerin dalga dalga Allah’a ulaştığı, dökülen pişmanlık gözyaşlarının günahları silip yok ettiği kandiller geçididir. Melekî olduğu kadar, şeytani özelliklere de sahip ve günah işlemeye müsait olan insanın günahlarından tev-be edip temizlenmesi için üç aylar bir fırsattır. Kısacası üç aylar, günahlardan arınma, sevaplarla bezenme mevsimi olmaktadır. Ramazandan önce oruçla buluşanlar, cuma namazına koşanlar, namaza başlayanlar, ibadetlerini çoğaltanlar, tevbe ve dua ile Allah’a yönelenler gibi manevi kazanç elde edenlerin çokça görüldüğü anlardır üç aylar.

Hayatımızda adeta otokontrol sisteminin kurulmasına vesile olan mübarek üç aylar ve kandiller, dünyevi meşguliyetlerimizden sıyrılıp, yaratılış gayemizi düşünmemiz; yaratan ve yaratılanlarla olan münasebetlerimizi güçlendirmemiz için son derece değerli fırsatlardır. İçinde bulunduğumuz mübarek üç aylar ve geceler; Yaratıcımıza, ailemize, çocuklarımıza, milletimize ve bü-tün insanlığa karşı görev ve sorumluluklarımızı hatırlatmalı, hata, isyan, ihmal ve kusurlarımızdan dönmemize ve gaflet uykusundan uyanmamıza vesile olmalıdır. Aramızdaki çekişmeleri, tefrika ve ihtilafları, şahsi menfaat hesaplarını ve basit düşünce farklılıklarını bertaraf etmeli, her zamandan daha çok muhtaç olduğumuz ve yüce dinimizin bizden ısrarla istediği barış, hoşgörü, kardeşlik, birlik ve beraberliğimizin güçlenmesini, insanî ve ahlâkî meziyetlerin yeniden yeşermesini sağlamalıdır. Peki bu mübarek üç ayları ve kandil gecelerini nasıl değerlendirmeliyiz? 1- Nafile Oruçlarla: Pazartesi, Perşembe, gün aşırı, kameri ayların başında, ortasında sonunda birer gün yada ortasında peş peşe olmak üzere toplam üç gün oruç tutmak gibi..

Peygamberimizin üç ayları fasılasız tuttuğuna dair bir rivayet yoktur. Bazen Receb, bazen Şaban ayında oruç tutardı diyor Hz. Aişe validemiz. Şaban ayında çok oruç tutmasının sebebini soran Usame b. Zeyd’e Peygamberimiz (s.a.v) şöyle demiştir. “Şaban, Recep ve Ramazan arasında insanların kendisinden gafil oldukları bir aydır. Halbuki o, içerisinde amellerin Allah’a sunulduğu bir aydır. Ben de oruçluyken amelimin Allah’a sunulmasını isterim.” (Neylu’l- Evtar, c.4,s.276) 2- Nafile namazları artırarak: Beş vakit namazın dışında, evvabin namazı, kuşluk namazı, istiare namazı, teheccüt namazı, hacet namazı, teheccüt namazı, tesbih namazı ve şükür namazı gibi nafile namazları kılarak değerlendirilmelidir. 3- Hayır, hasenat ve iyilikleri çoğaltmak, Kur’an tilaveti, hatim okuma, kelime-i tevhit ve salavatı şerif tesbihatı gibi zikirler yapmak, vatanımızın, milletimizin ve bütün müslümanların selameti için dualar etmek sureyle de bu kutlu zaman dilimi değerlendirilmelidir. Ayrıca Anne, baba, hısım, akraba, eş, dost ve büyükler ziyaret edilmeli yada telefonla kandilleri tebrik edilerek gönülleri fethedilmelidir.

Bu geceye ait özel bir ibadet şekli yoktur. Dua ederek, tevbe ederek, Kur’an okuyarak, kaza ve nafile namazlar kılarak, evimizde bir bayram havası estirerek bu geceyi değerlendirebiliriz. Hepinizin üç aylarını ve Regaib Kandilini kutluyor, hayırlara vesile olmasını Yüce Mevlâ’dan niyaz ediyorum. Bu gün aynı zamanda emek ve işçi bayramıdır. Bütün işçilerimizin bu gününü tebrik eder, huzur, barış ve sağlık içerisinde kutlanmasını temenni ederim.