Malazgirt Zaferi, I. II. Kosova, Varna, Niğbolu, İstanbul’un fethi ve Mohaç Zaferleri… Bunlar: Bir ırkın “Kopup gelip Uzak Asya’dan” Anadolu ve Rum Elini kendisine yurt edinmesini sağlayan çok önemli, kritik zaferlerle biten savaşlardır. Bedeli vardır elbet: Bu bedel, bilinmeyen sayıda şüheda, bir o kadar da gazi ve onların kanıdır… Ne demişti şair Arif Nihat Asya: “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, Toprak, eğer uğruna ölen varsa vatandır...” Vatan olmuştur bu topraklar ceddime; uğruna on-ca şehit ve onca gazi verildikten sonra… Asırlar boyu varlığımızı koruyarak saltanatımızı sürdürürken uyumuş, uyutulmuşuz… Ninniler söylemişler bize, Ahret’i anlatan; uykudan uyanıp, dünyada olup bitenleri görmeyelim diye… Bilinmeyen güçler; yeşil cüppeli, beyaz sarıklı evli-ya kerametleri, yatır ve tekkeler süslemiş hayal alemi-mizi; halen de öyle ya… Muskalar, üfürükler, tılısımlar… Hani derler ya: “Su uyur düşman uyumaz” diye… Onlar uyumamışlar; biz yelkenleri rüzgara şişirtmeye devam ederken elin oğlu; suyu buharlaştırıp gücüyle okyanusları aşmış, uzakları yakın eylemiş… Kültür gelişmemizi, el gücüyle yazılan kitaplara dayandırıp pineklerken; matbaanın keşfiyle, sanatta, bilimde, ziraatta, teknik alanda, aydınlanma hareketini son hızla tamamlayan cavırlar! Bizim en az Üç Yüz Yıl önümüze geçmişler… Cavırlar! Ya… Bizler onların yaptıklarına cavır icadı deyip dudak bükmüşüz, hem de cavırın, (hadi kafir diyelim) ne anlama geldiğini bilmeyerek… Hiç düşündük mü? Onlar kiliselerde, sinagoglarda hangi Allah’a tapınıyorlar ve onlar kitap ehli değiller mi? Aynı Allah’a inanıp, ibadet ettiğimiz, insanlar “Kafir” olur mu? Gerek dış, gerekse iç odaklar, kendi çıkarları doğrultusunda koskoca Osmanlıyı safsatalarla oyalayıp uyuştururken, kendileri dev adımlarla gelişip ilerlemişler… İşte! Kafir diyerek hor gördüğümüz O Batılılar: 1071den 1699 Karlofça ya kadar kaybettikleri toprakları, bu tarihten sonra ağır, ağır geri alırken, 1918 de I. Dünya Savaşı sonunda, Osmanlı’nın kayıtsız, şartsız teslimiyetini tescil eden Mondros Anlaşmasıy-la, Ankara ve civarında çok küçük bir toprak parçası dışında, Anadolu’yu paylaştılar… Tam Malazgirt’in intikamını alıp, Türkleri Orta Asya’nın steplerine süreceklerdi ki… Olmadı. Ayyaşlar! Evet Onlar… 30 Ağustos günü, Dumlupınar, Sincan Ovasında işgalcilerin köküne kibrit suyu dökerek, ateşlerini Ak Denizin sularında söndürtünce, “Geldikleri gibi gittiler…” Gidiş o gidiş… “Fakru zaruret” içinde kıvranırken bu millet; “Bir, İki Ayyaş’ın!” önderliği ile atalarından emanet kalan bu kutsal topraklara sahip çıkıyor, yeni bir mille-tin doğuşunu tüm dünyaya ilan ediyordu… İşte bu nedenle: 30 Ağustos Zaferi; zaferlerin en hayırlısıdır. Kutla-mamız gereken en büyük bir bayramdır. Zira: 30 Ağustos Harekatı zaferle sonuçlanmasaydı, varlığımız tartışılır, kutlayacağımız bayramlar olamaz-dı. Dini Bayramlarımız dahi… Dolayısıyla: Kesin zaferimizin bir simgesi olan 30 Ağustos’a gereken önemi verip coşkuyla kutlayalım ve gelecek nesillere, işgalden, kurtulmanın bir simgesi olarak taşıyalım, unutturmayalım. Yüce Bayramınız Kutlu Olsun!