Erdoğan´ın America ziyareti çok su götürür. Trump ile 20 dk. görüşen Erdoğan´ın bu görüşmesi hem taraftarlarca hem de müzmin muhaliflerce sıkı bir analiz bombardımanına uğradı. Efendim neymiş? Erdoğan bilmem kaç km yol gitti sadece 20 dk. içinmiydi bu? Tabi ne konuşulduğunu bilmeyenler için az bir vakit sayılabilir lakin bu görüşme America-Türkiye arasında her türlü konunun müzakere edilip karara bağlanacağı bir görüşme değil. Sadece Suriye´nin kuzeyinde yaşanan kaos ve America/PYD ilişkilerine yönelik uyarılar içeriyordu. 20 dk. çok olmasa da bunları dile getirmek için az bir süre de sayılmaz. America güvence verdi diye manşet atanlara acımamak işten bile değil. Yani America´nın daha önce verdiği belkide 1000.güvence bu.. Fetö ve Pkk gibi örgütleri kurup başımıza bela eden, 40 yıldır besleyen bir devlete neden güvenelim.. !? Dünyanın en büyük terör devleti hatta dünyanın bütün terör örgütlerinin teorisyeni ve dahi pratisyeni bir devlete neden ve nasıl güvenelim.. Nasıl bize güvence vermiş olabilir..!? Nerede bir terör örgütü varsa (ki dünya halklarını aptal yerine koyup kandırdığı kendilerinin “terörist” diye isimlendirdiği örgütler değil kastım) gerçekten bir çok devletin başına bela ettiği terör örgütlerini hep hem organize etti hem lojistik ve askeri anlamda besledi. Neden yaptı bunu? Kendi al-i menfaatlerine karşı hangi güç varsa canını acıtmak ve ortaya kurtarıcı edasıyla çıkıp kendi kurallarını dayatmak için. Yani ölümü gösterip sıtmaya razı etmek için. Bize yaptığı şeyde 40 yıldır bu. Bütün bunları bildiğimiz halde neden daha düne kadar America´nın dediğinden çıkmayan manda ülkesiydik. Bunun için işte. Ne kadar efendine sadık olursan o kadar az sopa yersin. Stalin bir gün Komünist Parti ileri gelenleri ile içki masasındadır. Peş peşe içilen Votka ile kafalar iyice dumanlanmıştı. Stalin bir ara elindeki çatalı önündeki Votka şişesine vurur ve herkesi dikkatle kendisini dinlemeye davet eder. Der ki; -“Bana şu sorunun yanıtını kim verecek? Halkın yönetime kayıtsız şartsız itaat etmesi ve liderin her dediğini onaylaması nasıl sağlanabilir?” Tamamı çakırkeyif olmuş parti yöneticilerinin her biri kendince yanıtlar verirler. Kimisi disiplin ve sertlikten, kimisi adalet ve eşitlikten, kimisi sürgün ve hak mahrumiyetlerinden, kurşuna dizmenin caydırıcılığından, toplu katliamlardan söz ederler. Ancak Stalin verilen yanıtların hiçbirini beğenmemiştir. Masanın karşısında hazırolda bekleyen Kızıl Ordu muhafızına emir verir. -“Çabuk bana bir tavuk getir.´´ Emir derhal yerine getirilir ve tavuk Stalin´in eline verilir. Stalin adamlarının gözünün içine baka baka başlar tavuğun tüylerini canlı canlı yolmaya. Feryadına aldırmadan tüm tüylerini yolduğu ve cascavlak bıraktığı tavuğu odanın ortasına salıverir. -“Şimdi dikkatle izleyin tavuğu” der. -“Bakalım nereye gidecek?” Zavallı tavuk bu azaptan kaçıp kurtulayım diye can havliyle dışarı kaçar, Soğuktan tir tir titrer. Masaların altına girer, duvar diplerine koşar teleksiz, tüysüz vücudu kanatları yara bere içinde kalır... Şömineye yaklaşır tüysüz derisi kavrulur... Tavuk çar naçar biraz önce tüylerini yolan Stalin´in bacakları arasına girip sığınır. Stalin cebinden bir avuç yem çıkarıp birer birer tavuğun önüne atar. Stalin´in elinden yemlenen tavuk artık o nereye yönelse ardından gider. Manzarayı hayretler içinde izleyen Komünist Parti Politbüro üyelerine dönen Stalin gevrek gevrek güler ve şöyle der; -“Gördünüz mü?” -“Halk dediğiniz topluluk bu tavuk gibidir. Tüylerini yolup al ve serbest bırak. O zaman onları bir avuç yemle yönetmek mümkün olur.” Americanın hem kendi halkı hem de dünya haklklarını gördüğü ve bu şekilde muamelede bulunduğu su götürmez bir gerçek. |