Bazı kelimeler insanlarca kimi zaman farklı manalarda kullanılmaktadır. Bu ise o kelimenin anlamını yitirmeye yol açıyor hatta manasını bile kaybediyor. İlk bakışta önemsizmiş gibi görünen kelime oyunları vereceğimiz misaller ile biraz izah etmeye çalışalım. Dikkatlice okuduğumuzda belki de farkına varmadan kendimizin de bunu yaptığımızı görürüz. Seçmiş olduğum bazı kelimelere beraber bir göz atalım.

İnşallah:
İnşallah, Allahu Teâlâ dilerse olur manasına, bütün işlerini Allahu Teâlâ´nın dilemesine havale etmek için söylenen sözdür.
Kesin olan islerde de inşallah denmelidir. Bir Hadisi Şerifte, “İnsanlar için, inşallah demekten daha faziletli itaat edicilik yoktur.” buyrulmaktadır. Anlaşılıyor ki, inşallah demek bir nevi kendinden istenileni tasdik ve kabul etmek anlamına gelip, Allah da dilerse olur demektir.

Bugün ise “inşallah” kelimesi bir nevi “belki; bakarız; bir düşüneyim;” gibi söylenmektedir. Yani Hadisi Şerifteki “itaat edicilik” anlamında kullanılan hassasiyetini yitirmiştir. Daha fazla kendi isteği ve kişisel hallerine göre bu kelime telaffuz edilmektedir. Çoğu zamanda da istenmiyor anlamı taşımaktadır. Oysa inşallah ile istediğini, kabul ettiğini ama Allah da dilerse olur bunu biz bilemeyiz, demektir. Yani bir isteme duasıdır, temennidir.

İşimiz Allah´a kaldı:
İnsan belirli bir şeylerin peşine koşar. Elde etmek için uğraşmasına rağmen elde edemez ve her şeyin Allah´ın dilemesiyle olduğunu neredeyse unutur. Başka bir çare ve çözüm bulamayınca “işimiz Allah´a kaldı” kelimesini kullanır. Yani, ben denedim olmadı gücüm yetmedi, diyerek pes ettiğini ifade etmekte kullanılıyor.
Aslına bakarsak, her iş Allah´a kalmıştır, O nasip ederse olur, etmezse olmaz. Bir pes etme kelimesi olarak değil, her ise başvurulduğunda ta başında böyle düşünmek esastır.

Hay´dan gelen Hu´ya gider:
İnsanın çok emek vermeden eline geçtiği mal, mülk veya para gibi şeyleri, istenmedik bir kaybın sonucunda söylenilen bir söz haline geldi. Subhanallah, kumar gibi günah amellerle elde edilen paranın kaybı ile ağızlara yerleşmiş bir söz ´dür. Yani denmek isteniyor ki; havadan geldi, emeksiz geldi, haksız geldi, aynı şekilde de gitti. Malın kaybından dolayı üzülmemekle kendini kandırma sözcüğü olarak bilinmekte. Estağfurullah.

“Hay” Allah´ın bir ismidir ve “Hu” Allah demektir. “Allah´tan geldi Allaha gider”, asıl anlamı budur. Her zaman diri olan Rabbimizden gelen yine o Rabbimize dönecektir. Her şey´in sahibi Allah´tır. Dönüş de sadece Ona´dır.

Yüce Mevla´mızın “Hay” ve “Hu” sıfatları kaybedilen mal-ü mülkte akla gelmesi çok üzücü bir durumdur. Bu sözün şuuruna varmış olsaydık “inna lillahi ve inne ileyhi raciun” ayeti kerimesinin bir anlamı olduğunu bilirdik.

Oğlum:
Bu kelime ise, ana babanın evladına söylediği kelimenin dışında, milletin ağzına yerleşmiş, şahsi fikrimce, düşüncesizce söylenmeye başlanılmıştır.

Hemen hemen her kurulan cümle “oğlum” diye bitiyor argo Türkçesinde. Ne diyorsun sen oğlum, saçmalama oğlum, diye hitap edilmekte, biliyorsunuz. Yani oğlum kelimesi hep olumsuz cümlelerde kullanılmakta. Bir arkadaş herhangi güzel bir söz söylediğinde veya iyi bir iş yaptığında diğer arkadaşları tarafından “oğlum” diye hitap edildiğini hiç duymamışızdır. Mesela, çok doğru söyledin oğlum, iyi iş çıkardın oğlum, gibi.
Olumsuzluklarda dile getirilen bu kelime diğer bir argo kelime olan “lan-ulan” kelimesi yerine kullanılmaktadır.

Sıhhiye
Osmanlı´da, bugün bildiğimiz “Ambulans” kelimesine “Sıhhiye” deniyordu. Sonradan bunu illa ki Türkçeleştirmek gerektiğini düşünenler “cankurtaran” adını vermişler idi. Baktılar ki can kurtaramıyor, adam yolda ölüyor, getirdiler yabancı bir kelime “Ambulans”. Sanki ambalaj etmek gibi geliyor kulağımıza. Medenileşeceğiz ya, gitti güzelim “Sıhhiye” kelimesi.

Bunun gibi yitirdiğimiz bir sürü kelimemiz var.

Almanya´da olduğumdan dolayı alman atasözlerini tanıyorum. Karşılaştırdığımda bizim atasözlerimiz ile aynı manaları vermekte olduğunu görüyorum. Yani atasözleri manaları itibariyle evrenseldir ama herkes kendi lisanı ile dile getirmiş.

Allah´a emanet olun!