İnsanın doğumundan ölümüne kadar görev ve sorumlulukları iki madde de özetlenir. Birincisi, insanı yaratan, yaşatan ve üstün yeteneklerle donatan Allah’a karşı olan görev ve sorumluluklardır. Allah, insana sayılamayacak kadar nimetler vermiş ve onu yaratıkların en üstünü kılmıştır.
Kânatta var olan her şeyi onun emrine vermiş ve ona hizmet etmek için var etmiştir. İnsanı öldürecek ve diriltecek olan da O’dur. Sonra da dünyada yaşadığı süre içerisinde, ergenlik çağından itibaren ölünceye kadar yaptıklarından onu sorgulayacak olan yine O’dur. Allah’a karşı olan görevlerin başında O’nun varlığına ve birliğine inanmak ve yalnız O’na ibadet etmek gelir. Bütün peygamberler önce bu esası tebliğ etmişler ve bu inanç etrafında insanların birleşmesini sağlamaya çalışmışlardır.
Özet olarak söylemek gerekirse, ilk borç olan, Allah’ı tanımak ve O’na ibadet etmektir. İkinci olarak da yaratılanlar arasında insana en çok yakın olan ve insan üzerinde en çok hakkı bulunan anne ve babadır. Onlara karşı görev ve sorumluluklarımız vardır. Çünkü Allah Teâlâ onları, insanın var olması için sebep kılmıştır. Bunun içindir ki Allah Teâlâ kendisine ibadetten sonra ikinci derecede anne ve babaya iyilik yapılmasını emretmiş ve şöyle buyurmuştur; “Rabbin sadece kendisine ibadet etmenizi, anne ve babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi sizin yanınızda yaşlanırsa kendilerine “öf” bile deme; Onları azarlama, ikisine de güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve “Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et” diyerek dua et.” (İsra, 23-24). Ayet-i Kerime’de, anne ve babaya iyilik yapılması, onlara karşı kırıcı davranılmaması ve nasıl dua edileceği bildirilmiştir.
Allah Teâlâ anne ve babaya iyilik yapılmasını sadece bize emretmemiş, bizden öncekilere de aynı şekilde emretmiştir. Kur’an-ı Kerim’de israiloğullarına yüklenen ve uyacaklarına dair söz alınan sekiz konudaki görevler sıralanırken: “Vaktiyle biz israiloğullarından: “Yalnız Allah’a kulluk edeceksiniz, anneye-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz diye söz almış ve “İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin” diye de emretmiştik.
Sonunda azınız müstesna, yüz çevirerek dönüp gittiniz.” (Bakara, 83) buyurulmuş ve Allah’a kulluk görevinin hemen ardından anne babaya karşı saygılı olma ve iyi davranma yer almıştır. Anne ve babaya iyilik etmek, hizmet etmek ve gönülle- rini almak, Allah’a ibadetten sonra başka hiçbir davra-nışla elde edilemeyecek bir sevaptır. Abdullah b. Mes’ud (r.a) anlatıyor: Peygamberimize, “Allah’ın en sevdiği amel hangisidir?” diye sordum. -Peygamberimiz (s.a.v): “Vaktinde kılınan namaz” buyurdu. -“Sonra hangisi?” dedim. Peygamberimiz: “Anneye-babaya iyilik etmek” buyurdu. -“Sonra hangisi?” dedim. Peygamberimiz: “Allah yolunda savaştır” buyurdu. (Buhari, Edep,1;Müslim, İman,36). Abdullah b. Amr b. El-Âs (r.a) şöyle demiştir: Peygamberimize bir adam geldi ve: - “Ey Allah’ın Resûlü, mükâfatını Allah’tan dilemek üzere hicret ve savaş için emrinize girmek istiyorum” dedi. Peygambermiz: “Annen-babandan sağ olan var mı?” diye sordu. Adam: “Evet, hatta ikisi de sağdır” dedi.
Peygamberimiz: “Sen Allah’tan ecir mi? istiyorsun?” diye sordu. Adam: “Evet, (hicret ve savaşa katılmakla Allah’tan ecir istiyorum)” dedi. Peygamberimiz: “Öyleyse annene ve babana dön de onların gönüllerini al. (Umduğun mükâfat onların gönlünü almak ve onlara hizmet etmektir.)” (Müslim, Birr, 1) buyurdu.