Diyanet İşleri Başkanlığımız, birlikte yaşamanın olmazsa olmaz ilkelerine dikkat çekmek ve bu konuda toplumsal bilinç oluşturmak amacıyla bu sene Kutlu Doğum Haftasında “Hz. Peygamber ve Birlikte Yaşama Ahlakı” temasını gündeme taşımıştır. Dün ilçe Müftülüğümüzün organizasyonuyla Sani Konukoğlu Camii’nde saat 14.00’ de Bursa Müftümüz Prof Dr. Mehmet Emin Ay hocamız, İlçe protokolü, siyasi parti temsilcileri, basın mensupları ve vatandaşlarımızın katılımıyla açılışı gerçekleştirilen ve 20 Nisan tarihinde sona erecek olan Kutlu Doğum Haftası boyunca gerçekleştirilecek etkinliklerde, Peygamberimiz (s.a.s)’in ortaya koyduğu örneklik çerçevesinde, birlikte yaşama konusu bütün yönleriyle ele alınacaktır.

Hz. Muhammed (sav)’e Peygamberlik görevinin ilk verildiği dönemde Arabistan`da, özellikle de Mekke`nin toplumsal düzeninde, birçok sorunlar vardı. "Cahiliye döne- mi" olarak adlandırılan İslamiyet’ten önceki bu zamanda, ırklar, dinler ve farklı düşünceden insanlar arasında çok şiddetli bir ayrım ve bu ayrımdan kaynaklanan huzursuzluklar, farklı dinlere mensup kavimler arasında hoşgörüsüz bir ortam, aşiret kavgaları, adaletsiz bir ekonomik düzen, yağmalamalar, zengin ve fakirler arasında çok büyük uçurumlar ve daha pek çok adaletsiz uygulamalar mevcuttu. Adalet sağlanamıyor, zayıf olanlar gücü ve parası olanlar tarafından olabildiğince eziliyor, insanlara ırkları, dinleri, dilleri ve yaşam tarzları yüzünden zulmediliyordu. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) böylesine cahil bir kavme doğruları anlatmak ve onları güzel ahlaka davet etmek için gönderilmiştir. Hz. Muhammed (sav)`in tebliği ve güzel ahlakı tüm Arap Yarımadası’nda çok büyük bir etki uyandırmış ve onun döneminde insanlar akın akın İslam’ı kabul etmişlerdir. Kuran`da bildirilen adil hükümler, güzel ahlak, hoşgörü ve barış, sosyal hayata bir düzen ve huzur getirmiştir. Bunun en önemli sebeplerinden biri de Hz. Muhammed (sav)`in, Yüce Allah’ın "...insanlar arasında hük-mettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor..." (Nisa Suresi, 58) ayeti gereği, insanlar arasında hiçbir ayrım yapmaksızın adaleti korumasıdır.

Hz. Peygamber herkesin hidayet erip hem bu dünyada hem de ahirette mutlu ve huzurlu olmasını arzu etmiştir. Kendisine düşman olanları örneğin Hz.Hamza’nın katili Vahşi’yi Müslüman olup kurtulması için defalarca çağrıda bulunmuştur. Bundan daha azılı birisi olan Ebu Cehil’in oğlu İkrime’nin hidayeti için de aynı hırsı gösterir ve sonuca ulaşır. Taif’te uğradığı çirkin saldırıdan kurtulup taif dışında bir yerde yaralı bereli vücudu kanlar içinde dinlenirken Cebraili’in Taif’in altını üstüne getireceğini söylemesi üzerine o buna razı olmaz ve onların çocuklarından birisinin Müslüman olmasının bu zahmete değeceğini ifade eder. (Tecrid-i Sarih Tercümesi, Hn: 1333). Uhud savaşında kendisini öldürmek isteyen müşriklerin helak edilmesinden endişe edince, “Allah’ım! Kavmimi bağışla; çünkü onlar bilmiyorlar.” diye dua eder. (Buhari Enbiya, 34; Muslim, cihad, 104, 105.)

Kur`an, insanlığın bir realitesi olan inanç farklılıklarını bir imtihan vesilesi olarak zikreder ve böyle bir durumda izlenmesi gereken tutumu şu şekilde açıklar:

"Her biriniz için bir yol belirledik. Allah isteseydi hepinizi bir tek ümmet yapardı. Fakat O, size verdikle-rinde sizi sınamak istedi. Öyleyse hayırlı işlerde birbirinizle yarış edin, hepinizin dönüşü Allah`adır" (5/48; 11/118-119).

Hz. Peygamber (s.a.v) etrafında bulunan insanlara son derece hoşgörülü davranmış; sabırlı ve yapıcı bir tavır sergilemiştir. Bir gün Rasûlullah, Ashâbıyla Mescid`de otururken oraya bir bedevî geldi ve kalkıp Mescid`in bir köşesine işemeye başladı. Ashâb-ı Kirâm öfkeyle bağrışarak adamı engellemek istediler. Fakat Rasülullah, derhal Ashâbına müdahale ederek: “Bırakın adamı, görsün işini!” buyurdu ve oraya bir kova su getirilip dökülmesini emretti. Sonra bedevîyi çağırıp burasının Mescid olduğunu, pisletmenin, kirletmenin doğru olmayacağını anlattı. Mescidlerde Allah`ın zikredildiğini, namaz kılındığını, Kur`an okunduğunu güzel bir lisanla ve tatlılıkla ifade edip adamı ikna etti.(Buhârî, Vudû, 61; Müslim, Tahâret, 100.)

Aile hayatında hoşgörü, hanımlara karşı iyi davranmak, çocuklara sevgi ve şafkatle yaklaşmak ve anne-babanın hukukuna riâyet etmekle sağlanır. Bu konularda Hz. Peygamber model ve örnek şahsiyettir. O`nun eşlerine nasıl merhametle, iyilikle, sabırla, sevgiyle yaklaştığı bilinen bir husustur. Çocukları ve torunlarına karşı bir merhamet abidesi olan Hz. Peygamber sürekli olarak onlarla ilgilenmiş, sevgiyle ve yumuşaklıkla davranmıştır.

Hz. Peygamber Medine’ye hicreti esnasında şehre girdiğinde çocuklar onu karşıladı ve o, onları önemsediğini en açık bir biçimde ortaya koymak ve bunu insanlara da bildirmek için, yanlarına kadar gelerek şöyle sordu: "Beni seviyor musunuz?" Çocuklar hep bir ağızdan: "Evet çok seviyoruz Yâ Resulallah!.." cevabını verdiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber de onlara, "Andolsun ki ben de sizi seviyorum" müjdesini verdi.

Çağımızda da yaşanmakta olan sosyal, etnik ve din kökenli huzursuzluklar, dökülen kanlar, akıtılan gözyaşları, birlikte yaşama kültürünün ne kadar önemli olduğunu gözler önüne sermektedir. İnsanlık artık  küreselleşen ve iletişim teknolojisinin getirileri ile adeta “evrensel köy” konumuna gelen dünyada birbirlerinin hak ve hukukuna riayet ederek bir arada barış, karşılıklı saygı ve hoşgörü içinde yaşamaları gereğine inanmak durumundadırlar. Etnik, siyasal, düşünsel ve dinsel farklılıklar, düşmanlık ve huzursuzluk sebebi değil, insanlık aleminin kültürel zenginliği olarak algılanmalıdır. Bu algılama biçimi, insanlık için bir lüksten öte bir zarurettir.  İslâm dini açısından da bakıldığında  Yüce kitabımızın ilgili ayetleri ve Rahmet elçisi (s.a.v)’in örnek uygulamalarının, farklılıklarla birlikte yaşama kültürünün temellendirilmesinde ana zemini teşkil ettiği görülür.

Kur`an, insanlığın bir realitesi olan inanç farklılıklarını bir imtihan vesilesi olarak zikreder ve böyle bir durumda izlenmesi gereken tutumu şu şekilde açıklar: "Her biriniz için bir yol belirledik. Allah isteseydi hepinizi bir tek ümmet yapardı. Fakat O, size verdiklerinde sizi sınamak istedi. Öyleyse hayırlı işlerde birbirinizle yarış edin, hepinizin dönüşü Allah`adır" (Maide, 5/48; Hûd, 11/118-119). 

Allah’a inanmış, peygamberlere ümmet olmuş dünya insanları, farklı görüşler, politika ve menfaatler yüzünden birbirleriyle uğraşmak, birbirlerini yemek yerine peygamberlerinin çağırdığı hayırlı hedeflere varma yolunda yarış içinde olmalıdırlar. Bu durum Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmektedir: “Sana da daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere hak olarak Kitab’ı (Kur’an’ı) gönderdik. Artık aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet; sana gelen gerçeği bırakıp da onların arzularına uyma. (Ey ümmetler!) Her birinize bir şerîat ve bir yol verdik. Allah dileseydi sizleri bir tek ümmet yapardı; fakat size verdiği (yol ve şerîatlerde) sizi denemek için (böyle yaptı). Öyleyse iyi işlerde birbirinizle yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’adır. Artık size, üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeyleri(n gerçek tarafını) O haber verecektir.” (Mâide, 5/48).

Yine Kur’an-ı Kerim’de “O’nun (Allah’ın ayetlerinden biri de göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için ibretler vardır.” (Rum, 30/22) buyurarak bir taraf-tan, insanlar arasında söz konusu olan kültürel, sosyal ve etnik farklılıkların fıtrî/ ilâhi formatın bir yansıması olduğuna işaret edilirken diğer taraftan da bu farklılıkların, Allah’ın yüceliğini gösteren deliller olduğuna dikkat çekilmektedir. Ayrıca “…biz her biriniz için bir şerîat ve yol verdik; eğer Allah dileseydi, sizi tek bir ümmet yapardı…” (Maide, 5/48) ayeti de bu farklılığın yaratılış kanunun gereği olduğuna işaret etmektedir.

İslâm tarihi, birlikte yaşama kültürü açısından takdire şayan örneklerle doludur. İslâm, başkalarının kutsalına sözlü veya fiili her türlü saldırıyı yasaklar. Nitekim “Allah’ tan başkasına tapanlara (ve putlarına) sövmeyin; sonra onlar da bilmeyerek  Allah’a söverler. Böylece her ümmete yaptıklarını câzip gösterdik. Sonunda dönüşleri ancak Rablerinedir. Artık O, yapmakta olduklarını kendilerine bildirecektir.” (En’am, 6/108)

Aynı şekilde sevgili Peygamberimizin, farklı din mensuplarına inanç ve ibadet özgürlüğü sağlaması, hatta kendi mescidinde onların ibadetine izin verilmesi (Hamidullah, M. İslâm’da Devlet idaresi (trc. Kemal Kuşçu), Ankara, ty., s.484) birlikte yaşama kültürünün dini açıdan zemin bulmasında güzel örneklerdir.

Gerek tarihte ve gerekse günümüzde din farklılıklarından doğan birtakım olumsuzlukların aslında dinlerin özün-de değil, mensuplarının yanlış yorumlamalarından kaynaklandığını söylemek mümkündür. Dolayısıyla dünya barışını ve mutluluğunu sağlamak için hepimizin sağlıklı iletişim, hoşgörü ve herkesin birbirini anlamaya yönelik faaliyetlere önem verrmesi gerekmektedir. Barış ve huzur dolu bir yaşamın yolunun böylesi bir yoldan geçtiğini unutmamalıyız.

Kutlu Doğum Haftasının, toplumumuzda Peygamber Efendimize duyulan sevgi ve bağlılığın pekişmesine, aramızdaki saygı, ülfet, muhabbet, kardeşlik, paylaşma, yardımlaşma ve dayanışma duygularının pekişmesine vesile olmasını Yüce Rabbimizden niyaz ediyorum.