Yüce dinimiz İslam’ın merhamet anlayışı, yeryüzündeki bütün canlıları kapsamaktadır. Nitekim, Kur’an-ı kerim de: ” De ki: ‘ Göklerde ve yerde olanlar kimindir?, ‘Allah’ındır’ de. O, rahmet etmeyi kendi üstüne yazmış (merhameti kendisine ilke edinmiştir) tır. Sizi elbette varlığından şüphe olmayan kıyamet gününde toplayacaktır…” (En’am,6/12) ayetinde göklerin ve yerin sahibi olan Allah’ın, merhameti, kendisine prensip edinmiş olduğu ifade buyurulmaktadır.

 Yüce Allah’ın rahmet ve merhameti; kullarını ve diğer mahlukatını  rızıklandırması,  karşılaşacağı kötü şeylerden koruması ve  onlara ihsanda bulunması şeklindedir. Yüce Allah, âlemlerin rabbidir. Âlemi ise, sadece insana özgü gibi telakki etmek ve bu çerçevede düzenlemeler yapmak oldukça yüzeysel bir bakışın sonucudur. Hz. Peygamber (s.a.s) de âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. (Enbiyâ,21/107) İnsanıyla, hayvanıyla, bilineni ve bilinmeyeni ile âlemlere rahmet eden bir Allah ve âlemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamber… Rasûlulah (s.a.s)’a nispet edilen şu hadisler Allah’ın rahmetinin genişliği konusunda bize yeterli fikir vermektedir. “Allah rahmeti yüz parça yarattı. Bu rahmetten doksan dokuzunu yanında tuttu. Yeryüzüne (bu rahmetin) sadece bir parçasını indirdi. İşte bu parça sebebiyledir ki yaratıklar birbirine acımaktadırlar. (Öyle ki) at, süt emen yavrusuna engel olmaması için ayağını bu rahmet sayesinde kaldırır.” (Buhari, Edeb, 19; Tirmizi, Daavât,107-108)  Hz. Peygamber (s.a.s) de, bir mesaj olarak bütün insanlığı ve bütün varlığı içine alan bir sevgiyle insanları ve diğer varlıkları kucaklamıştır.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen ve bir merhamet denizi olan Sevgili Peygamberimiz (sav)’in şefkat ve merhameti sadece insanlara mahsus değildi. Hayvanları da kapsıyordu. Çünkü, onlar da can ve ruh taşıyordu. Peygamberimiz hayvanlara fazla yük vurulduğunu, aç ve susuz bırakıldıklarını veya bünye ve yaratılışlarına aykırı bir işte kullanıldıklarını görünce, bunu yapmamalarını söylerdi. Peygamberimiz (sav) insanlarla konuştuğu gibi, aynı şekilde hayvanların dilini de anlardı. Onlarla  konuşur, dertlerini ve şikâyetlerini dinlerdi. Çünkü hayvanlar Peygamberimiz (sav)’i tanırlardı. Bir sefer esnasında Sahabîler bir kaya kuşu gördüler. Yanında iki de yavrusu bulunuyordu. Birisi gidip yavrularını aldı. Anne kuş gelip başlarının üstün-de çırpınarak uçmaya başladı. Peygamberimiz  (sav)  bunu görünce, "Yavrularını alarak bu hayvanın canını kim acıttı? Yavrularını yerine koyun." (Ebu Davud, Cihad,122 (2675) Edeb,1 (5268)  buyurdu. Bir seferinde Ensârdan bir zâtın bahçesine girdi. Orada bir deve vardı. Deve Rasulullah (sav)`ı görünce inledi ve gözlerinden yaşlar aktı. Aleyhissalâtu vesselâm deveye yaklaştı ve gözyaşlarını sildi. Hayvan sâkinleşti. "Bu devenin sâhibi kim?" diye sorarak ilgi gösterdi. Ensar`dan bir genç: "O bana aittir  Ey Allah`ın Rasulü!" deyip ortaya çıkınca Hz. Peygamber (sav) ona kızdı ve : "Allah`ın sana mülk kıldığı bu deve hakkında Allah tan korkmuyor musun? Bak! Bu bana şikâyette bulundu. Sen bunu acıktırıyor ve fazla çalıştırarak da yoruyormuşsun”  (Ebü Dâvud, Cihâd 47, (2549) buyurdu. Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (sav) buyurdular ki: " Bir adam yolda, yürürken susadı ve susuzluğu arttı. Derken bir kuyuya rastladı. İçine inip susuzluğunu giderdi. Çıkınca susuzluktan soluyup toprağı yemekte olan bir köpek gördü. Adam kendi kendine: "Bu köpek de benim gibi susamış " deyip tekrar kuyuya inip, mestini su ile doldurup ağzıyla tutarak dışarı çıktı ve köpeği suladı. Allah onun bu davranışından memnun kaldı ve günahlarını affetti. Resûlullah’ın yanındakilerden bazıları: “Ey Allah’ın Resülü! Yani bize hayvanlara (yaptığımız iyilikler ) için de ücret mi var?” dediler. Aleyhisslâtü vesselâm: “Evet! Her “yaş ciğer” (sahibi) için bir ücret vardır.”  (Buhâri, Şirb 9,Vudü 33, Mezâlim 23, Edeb 27) buyurdu.  Ebû Hüreyre`nin naklettiği başka  bir rivayette de Hz. Peygamber: Günahkar bir kadının bir kuyunun yanından geçerken, kuyunun başında bir köpeğin susuzluktan dilini çıkarıp soluduğunu gördüğünü, ona acıyarak ayağına giydiği ayakkabılarla kuyudan su çekip köpeğe verdiğini ve bu sebeple Allah Teâlâ’nın da onu bağışlayıp cennete soktuğunu bildirmiştir. (Müslim, Tevbe, 155,  Selâm, 41) .  İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah(aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: “ Bir kadın, eve hapsettiği bir kedi yüzünden cehenneme gitti. Kediyi hapsederek yiyecek vermemiş, yeryüzünün haşeratından yemeye de salmamıştı.” (Buhari, Bed’ü’l-Halk 17,Şirb 9, Enbiya 50)

Bu  hadislerde Peygamberimiz (s.a.s) bir kadının bir köpeğe su vermesinden dolayı aldığı mükafat ile bir kadının kediye verdiği zarardan dolayı aldığı cezayı ifade etmektedir. Bu da gösteriyor ki küçük gördüğümüz bir amel dahi insanın kurtuluşuna vesile olduğu ve küçük bir günahın da insanın cehenneme gitmesine sebep olduğu anlatılmıştır. Bu da bizlere gösteriyor ki hiç bir amelimizi hafife almamalıyız. Ancak her köpeğe su verenin cennete gidecek veya her kediyi öldüren cehenneme gidecektir gibi bir kayıt yoktur. Ayrıca Allah insanın tüm amellerini birlikte değerlendirecektir. Belki köpeğe su veren kadın bu ameliyle sevapları günahlarından ziyade olmuştur. Diğer kadının da bu seyyiatıyla günahları sevaplarını geçtiği için cehenneme gitmiş olabilir. Hz. Peygamber (s.a.s), yine bir gün yüzüne damga vurulmuş bir merkebin yanından geçerken, hayvanın bu haline acımış ve üzüntüsünü şu sözlerle ifade etmiştir: “Bu hayvanı yüzünden dağlayana Allah lanet etsin.” (Müslim, Libas,107) demiştir.  Halbuki hayatı boyunca kolay kolay lanet etmeyen Peygamberimizin, hayvanın gördüğü şiddet ve eziyet karşısındaki bu acıklı hali karşısında lanet etmekten kendisini alamamış olması aslında şiddete, vahşete, zulme, haksızlığa ve merhametsizliğe yönelik bir lanettir.

Zaman zaman müşahede ettiğimiz kadarıyla, kendisini koruyamayan, yapılan zulmü ifade etmekten aciz hayvanlara karşı reva görülen vahşi davranış ve uygulamaları, vicdanına ve imanına kulak veren hangi insan tasvip edebilir? Şehirlerimizde sokak hayvanı diye kurşunlara hedef olan, zehirlenen, aç ve susuz bırakılmak suretiyle ölüme terk edilen ve can çekişen hayvanların arz ettiği görünüm, insanlık adına üzüntü verici bir tablodur. Bu hayvanların fert ve toplumun sağlık ve güvenliğini tehlikeye düşürecek şekilde başıboş bırakılmasını elbette hiç kimse tasvip etmez. Ancak bu tür hayvanların hünharca itlafının, tek çözüm olarak görülmesi de yanlıştır. Bu hayvanları itlaf etmek yerine onların topluma zarar vermeyecek şekilde hayatlarını sürdürebilecekleri ortamlar hazırlanması insanlık adına daha doğru bir yoldur. Zira objesi ne olursa olsun zulüm ve şiddetin tasvip edilemeyeceğine dair mesajlar mevcuttur. Bu ve benzeri hadisler ve uygulama örnekleri hayvanlara veya diğer canlılara karşı takınaca- ğımız tavır konusunda bizlere bir ufuk ve yol haritası çizmektedir. İnancımaza göre tüm yaptıklarımızdan hesaba çekileceğiz. Zira insan, başıboş bırakılamayacak kadar saygın ve sorumlu bir varlıktır. Haklı ve meşru bir gerekçe olmadan hiçbir canlının hayatına son verilemez ve ona şiddet uygulanamaz. Nitekim peygamberimiz (s.a.s), “Merhamet edenlere Allah da merha- met eder. Siz yeryüzündekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin.” (Tirmizi, Birr, 16) “Haksız yere bir serçeyi öldürenden Yüce Allah kıyamet gününde hesap soracaktır.” (Nesâi, Dahâyâ, 42) buyurarak bu sorumluluğun sınırlarını adeta çizmiştir.

Hz. Peygamber değil hayvanlara şiddet uygulanmasını haklı bir gerekçeye dayanmaksızın onların rahatsız edilmelerini dahi onaylamamaktadır. Bu durumu onun uygulamalarında hep görmekteyiz. Nitekim Rahmet elçisi, Mekke fethine ordusuyla birlikte giderken, yolda yavrularının üzerine abanmış, yavruları iki yanından memelerine yapışıp emişen bir dişi köpek gördü. Sahabeden Cu’ayl b. Süraka’ya, hemen gidip hizasında durmasını ve askerlerden hiçbirinin, ne köpeğe ne de yavrularına dokunmamalarını emretti.” (Vâkıdî, Kitâbu’l-Megâzi,ıı,804) Aktar- maya çalıştığım bu örnekler diğer canlılara karşı takınılacak tavır konusunda Peygamberimizin ne kadar hassas ve merhametli olduğunu göstermektedir. Bütün bu örneklerden hareketle İslam’ın gerek insan ve gerekse diğer canlılara karşı olan  merhamet ve hoşgörüsünün sınırlarını görmek mümkün olmaktadır.