Namaz kulluğun en güzel ifade şeklidir. Allah’a teslimiyetin fiili göstergesidir. Sevenin her şeyi ile sevdiğine bağlanmasının ifadesidir. Namaz ibadetinin topluca cemaatle ifa edildiği mekanlar ise cami ve mescidlerdir. Allah Resulü’nün müstesna bir mekan olan mescidlerle ilgili olarak müminlere güzel bir müjdesi vardır. “Kalbi mescidlere bağlı olan kimse, Allah’ın arşının gölgesinden başka hiçbir gölgenin olmayacağı kıyamet gününde onun gölgesinde gölgelenecek yedi sınıftan biri olacaktır.” (Müslim, Zekat,91) buyurmaktadır. Mescidde namaz için bekleyenlerin, bu süre içinde namazdaymış gibi sevap kazanacaklarını ifade eden Peygamberimiz, Mescidlerde bulunmayı alışkanlık haline getiren kimselere karşı yüce Allah’ın hoşnutluğunu şöyle dile getirmektedir. “Müslüman bir kimse namaz ve zikir için mescidleri kendine vatan edindiğinde, Allah onun bu durumuna, ailesinin gurbetten dönen kişiye sevindiği gibi sevinir.” (İbn Mace, Mesacid, 19; İbn Hanbel, II, 328). Peki kalbi mescidlere bağlı olmak ne demektir? Bugün kalblerimizin gerçekten mescidlere bağlı olduğunu söyleyebilir miyiz? Namaz, cemaatle namaz, cami ve mescid tam olarak hayatımızın neresinde bulunuyor? Mescidleri hem maddi hem de manevi olarak imar etmek ancak onlara gönülden bağlı müminler tarafından gerçekleştirilebilir. Yüce Allah bu konuda “Allah’ın mescidlerini an-cak Allah’a ve ahret iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar ederler. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.” (Tev- be,18) buyurmaktadır. Mescide kalben bağlı kimse, inşa edilmesinden temizliğine, tefrişinden bakımına kadar bütün ihtiyaçlarıyla ilgilenerek onun maddi imarını sağladığı gibi, mescide sık sık gidip namazlarını cemaatle kılarak onu manen de imar etmiş olur. Günümüzde camilere bakıldığında cuma, bayram ve teravih namazlarına gösterilen ilgi ve alakanın vakit namazlarına gösterilmediği görülmektedir. Bu durum camilerimizle olan gönül bağımızı tekrar gözden geçirmemizi gerekli kılmaktadır. Halbuki camilerin gerçek imarı ve süsleri, müminlerin orada Allah için yaptığı ibadetler, yapılan vaazlar, okunan hutbeler ve müminlerin birbirleri için yaptıkları dualar, tekbir, tahmid ve tesbih sözleridir. Camiler, müslümanların ibadet haneleridir. Yeryü-zündeki müminlerin, genç-ihtiyar, fakir-zengin demeden bir araya geldikleri, omuz omuza, gönül gönüle kaynaştıkları mukaddes mekanlardır. Bu mekanlarda her gün beş vakit ezan okunmakta, müslümanların camiye gelmeleri ilan edilmektedir. Camilerimizde va-az ve nasihatler yapılmaktadır. Müminler yapılan vaazlar ve okunan hutbeler yoluyla dini meseleleri öğrenmektedirler. Camilerimizde aynı zamanda yaygın din eğitimi de yapılmaktadır. Yetişkinlere her zaman, çocuklarımıza da yaz tatillerinde Kur’an eğitimi, temel dini bilgiler, ahlak esasları, vatan sevgisi, ana-babaya itaat, komşu ve insan haklarına riayet hususları öğre-tilir. Aile mefhumu, iffet ve haysiyet mefhumu, zararlı alışkanlık ve hareketlerden korunma esasları yine camilerde anlatılır. Her türlü tehlikelere karşı müslüman-lar buralarda uyarılır. Bu gün camilerimizin fonsiyonu daha da artmıştır. Camiler, sosyal hayatımızın temel taşlarıdır. Bilmediklerimizi öğrendiğimiz, ilim ve irfanı-mızı yücelttiğimiz eğitim yuvalarımızdır. Yüce dinimiz İslam, Müslümanların birlik ve beraberliğini sağlayan, aralarından kin ve hasedi giderip, onların birbirleriyle kaynaşmalarını temin için daima cami ve cemaatin önemini vurgulamıştır. Camilerimiz, cemaatle namaz kılınan yerlerdir. Cemaatle kılınan namaz, müminler arasında dayanışma ve kardeşlik duygularını geliştirir. Camileri hep inanan ve Allah’tan başkasından korkmayanlar yaptırmışlardır. Yüce Allah (c.c) Kur’an-ı Kerim’de: “Allah’ın mescidlerini ancak, Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.” (Tevbe süresi,18) buyurmaktadır. Camiler; Allah’a ibadet edilen mekanlar olmanın yanında mimarların, mühendislerin ve sanat erbabının maharetlerini ve hünerlerini sergiledikleri muhteşem eserlerdir. Süleymaniye, Selimiye ve Sultan Ahmet camileri birer sanat eseri olarak tarihteki yerle-rini almıilardır. Sultan Ahmetler, Süleymaniyeler, Seli-miyeler, Nuri Osmaniyeler...hep bu inanmış insanların eserleridir. Bu gün de aynı şekilde ve aynı heyecanla inanmış insanlar hep cami yaptırmaya devam etmektedirler. Camilerin ve cemaatin önemine işaret bakımından Peygamberimiz (s.a.v) şu Hadis-i Şerifte: “Kim cemaatle namaz kılmak üzere camiye yürürse attığı her adım için bir kötülüğü silinir, yine her bir adımı için de bir sevap yazılır. Gidip-gelişte ne ka-dar adım atmışsa o kadar günahı silinir, o kadar sevaba nail olur..” (et-TerğibVet-terhib, c.1, shf.194, Hadis no.3) buyurmaktadır. Camiler ve Mescidler, İslamın ilk devirlerinde, müslümanları her hususta aydınlatan, onların bir ara-da görüşüp tanışmalarını sağlayan bir halk mektebi konumundaydı. Müslümanların genel durumlarının görüşülüp karara bağlandığı ve herkesin kendisi için gerekli ve zaruri bilgileri öğrendiği bir eğitim kurumuy-du. Camileri-mizi sadece ibadetlerin yerine getirilece-ği, namazların kılınacağı yer olarak görmek doğru değildir. Camiler sosyal hayatımızın temel taşlarıdır. İlim, irfan, şifa ve huzur yuvalarımızdır. Camilerde bilhassa tefsir, hadis ve fıkıh ilimleri okutulmuştur. Çocuklar dil ve akaid ilimlerini de camide öğrenmişlerdir. Belli vakitlerde kıraat imamları camilerde halka teşkil edip Kur’an okumuşlardır. Ayrıca fikir halkaları oluşmuş, Kur’an okumanın yanında camilerde hamd, zikir ve ilahi okuyan ekipler ihdas edilmiştir. Böylece cami-ler halk mektebi olma özelliğini günümüze kadar sürdürmüştür. Bu gün ise camilerimizin fonksiyonu daha da artmıştır. Fakat buna rağmen camilerimizden gerektiği şekilde istifade etmemekteyiz. Halbuki camilerin inşası ve ibadete açılmasının önemi yanında belki de en önemli husus; şüphesiz cami hizmetleridir. Camilerde ibadet yapmak, bakım ve onarım yapmak, en büyük zikir olarak addedilen Kur’an okumak, okutmak, tesbihat yapmak, cemaate dini bilgileri öğretmek ve onları aydınlatmak maksadıyla vaaz ve nasihatte bulunmak camileri ihya etmektir. Camiler Allah’ın rızasını kazanmak için yapıl- mış kutsal mekanlardır. Bu nedenle oralarda Allah’ın rızasına muhalif işler yapılamaz. Yüce Allah bu konuda Kur’an-ı Kerim’de, “Mescidler şüphesiz Allah’ındır. O halde, Allah ile birlikte yalvarmayın (ve kulluk etmeyin). (Cin,18) bu- yurmaktadır. Mümin, camide kıldığı namazlarla, okuduğu ve dinlediği Kur’an’la, yapılan vaaz ve okunan hutbelelerle, yapmış olduğu tesbih ve dualarla hayat bulur ve canına can katar. Camilerin ihyası için oralarla olan bağı hiçbir zaman koparmamalıyız. Peygamberimiz (s.a.v) bu konuda bir Kudsi Hadis-i Şerifte: “Yüce Allah; yeryüzündeki evlerim mescidlerdir. Orada beni ziyaret edenler, o mescidleri ihya edenlerdir.” (İlahi Hadisler shf:46,Hadis No:84 (H.Hüsnü Erdem) buyurmaktadır. Camilerimiz sağlıklı veya engelli, erkek veya ka-dın, çocuk, genç veya yetişkin, sivil, memur, işçi, çift-çi, esnaf veya asker, toplumun her kesimine hitap eder. Kimse kimseyi camiye gitmekten alıkoyamaz. Bu ortak mekanlarda herkesin ve herkesimin hakkı vardır. Bu hak kutsaldır ve engellenemez. Camiye gelmek erkekler kadar kadınların, sağlıklılar kadar engellilerinde hakkıdır. Bu nedenle camilerin fiziki ortamları her kesime hitap edecek şekilde düzenlenme-li ve herkesin cami ve din hizmetlerinden faydalana- bilmesi için camide ibadet etmenin önündeki bütün engeller ve önyargılar zaman kaybetmeden kaldırılmadır. Camilerin gerçek süsleri müslümanların orada yaptıkları ibadetler, oralarda öğrendikleri bilgilerle yaptıklar ameller, tekbir, tahmid ve tesbih sözleridir. Bu yüzden camilerin gerçek imar ve ihyası, müminle-rin camideki varlığı, omuz omuza saf tutup namaz kılmaları, birbirleri için yaptıkları dua ve niyazlarla mümkündür.