Yüce Allah (c.c) insanı, eğitilmeye en müsait bir varlık olarak yaratmıştır. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de: “Hiç bilenler-le, bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer,39/9) buyurarak, bilgili olmayı dini bir görev haline getirmiştir. Sevgili Peygamberimiz (sav) de, “Ben ancak bir muaallim olarak gönderildim.” (İbn-i Mâce,Mukaddime,17) buyurarak, öğretmenlik mesleğini kutsallaş-tırmıştır. Bu sebepten insanın eğitimi, dünyada yapılacak en önemli, en hayırlı ve en faydalı hizmettir. Arif Nihat Asya; “Kökler ve Dallar” adlı eserinde çocuğu şöyle tanımlıyor; Sen olmasan, böyle çıtır çıtır, çıtırdamazdı ocaklar. Sen olmasan, mırıl mırıl, ninni bilmezdi dudaklar. Sen olmasan, neye yarardı oyuncaklar. Ve sen olmasan, soğurdu yavrum kucaklar. İşte o yavrular, hanelerin çiçeği, cemiyetlerin çekir-deği, geleceğin ümitleridir. Dolayısıyla, onların eğitim lerine, yetişmelerine ve sağlıklı büyümelerine çok önem verilmesi gerekmektedir. Aile bireyleri birbirlerine sevgiyle bağlanmalıdır. Çocuğun beklemediği bir anda, onu ne kadar çok sevdiğini söylemeniz, onu öpüp okşamanız, çocuğun kendine olan güvenini arttırır. Kendini değerli hisseder. Bunun sonucunda da görev ve sorumluluklarını daha çok yerine getirebilmek için çabalar. Her çocuğun kendine göre bir yeteneği vardır. Onu bulmak ve keşfetmek icap eder. Bazen aşırı ilgi ve gereksiz koruyuculuk, çocukta kişiliğinin zedelenmesine yol açar. Bazı anne babalar, çocuklarının her türlü davranışına karışarak, onları korumak uğruna büyük çıkmazlara iterler. Şunu Unutmayalım ki, çocuklarımızın yaptığı yanlışlar, bizim başarısızlığımızdır. Çocuğu tanımanın en kestirme yolu, ona kulak vermekten geçer. Çocuğa verilen sevgi onun beden ve zihin gelişmesine etki eder. Bu yüzden anne sevgisine “büyüme vitamini” denilmiştir. Anne babalar çocuklarına Allah’ı tanıtırken ondan korkutmak yerine, O’nu sevdirmenin yollarını aramalıdırlar. “Allah seni taş yapar” yerine, “Allah seni çok sever” gibi ifadelere yer verilmelidir. Gelin çocuklarımıza bilgi yanında ilgi de gösterelim. Sevgi yükleyelim. İlgide ve sevgide keramet vardır. 0-6 yaş.. Kişiliğin temel taşlarının atıldığı, köklü alışkanlıkların kazanıldığı dönemdir. Çocuğun ince, zayıf, güçsüz bileklerine, alışkanlığın bükülmez kelepçesi, bu dönemde takılır. Bu dönemde filizlenir. Bu dönemde zihinde derin izler oluşur. Çocukta tüm değerler, 0-6 yaş arasında maya tutar. 9-12 yaş döneminde çiçeklerini açar, tüm hayat süresince meyvele- rini verir. 0-6 yaş, bir milletin kaçırdığı ya da kazandığı en değerli fırsattır. Bu boşluğun yeri hiçbir şeyle doldurulmaz. Çocuk bu yaşa kadar öyle şeyler görür, öyle şeyler anlar ki, bundan sonra edineceği bilgiler onun yanında hiçtir. Kulakları yalanlarla dolarak büyü-yen bir çocuğun erdemli ve dürüst olması beklenemez. İlk 20 yıllık dönem, çocukluk ve gençlik dönemidir. Elinden tutulacak, yol gösterilecek zamandır. Okul bitirmeden, askerliği yapmadan, iş güç sahibi olmadan, çok yerde insana itibar edilmez. Çünkü askerlik, bir bakıma gençliğe veda, hayata açılma törenidir. Günümüz insanı, çocuklarının dengeli beslenmesine, giyimine, kuşamına, yemesine, içmesine gereken önemi vermeye çalıştığı halde, onların ruh sağlığına etki edecek ve geleceğini temin edecek eğitimine o kadar önem vermemektedir. Bazen, anne-babaların ihmali neticesinde çocuklar, uyuşturucunun, fuhşun veya terörün kucağına itiliyorlar. Bu durum aileleri perişan, yuvaları mutsuz, milleti huzursuz ediyor. Hiçbir anne baba, çocuğunun kötü olmasını ve kötülüklere bulaşmasını istemez. Onlar, çocuklarının başarılarını görmekten, saygın kimseler olmalarından büyük mutluluk duyarlar. Kötülüklere ve suça bulaşmış, nice sahipsiz çocuklar, memleketimizin evlâtlarıdır. Onların sorumsuz halinden hepimiz mesulüz. Onların bu bataklıklarda perişan olmalarının ana sebebi, eğitimsizlik, yoksulluk ve aile geçimsizliğidir. Eğitim, öğretim ve terbiyeden mahrum kalmalarıdır. Dünya gündeminden hiçbir devirde düşmeyecek tek bir konu vardır. O da; çocukların eğitimi , öğretimi ve yetiştirilmesidir. İyilerle beraber olmak iyiliği, kötülerle beraber ol-mak kötülüğü getirir. Çocukların seçtikleri arkadaşlarının, yaşadıkları çevrenin iyi olmasına dikkat etmek gerekir. Kötü olan hiçbir kimse, ben kötüyüm demez. Ama kötülere kızılır, iyilere hürmet ve saygı gösterilir. Kötüler kötülüklerini yaparken çevreyi rahatsız ederler. Onlar, kendileri gülmez, ama onlar iyileri hep ağlatırlar. Bu sebeple kötülerden, kötülüklerden ve çirkin işlerden çocukları uzaklaştırmak gerekir. Ziya Gökalp; “Bir toplumda okul eğitimiyle, aile eğitimi arasında uyum olmalıdır” der. Yani bir toplumun değer yargıları, kültürü, yaşayış biçimi ne ise, eğitim de o paralel de olmalıdır. Eğitimin milli olmasının temelinde de bu husus yatar. Anne-babanın evlâ-dına verdikleri ile okulun verdikleri arasında uyum olmazsa, çocuk bocalar, tercihini yapmakta zorlanır. Eğitimin tesirini icra etmesindeki en büyük etken, kültürel yapıya uygun olmasıdır. Eğitimcilerimize düşen görev, milli ve manevi değerlere saygılı çalışmalarla, hedefe ulaşmak olmalıdır. Bu anlamda eğitim ve öğretim sadece çocukların ve gençlerin eğitimiyle sınırlı kalmayıp, anne-baba başta olmak üzere tüm toplumda yaygın hale getirilmelidir. Böylelikle eğitim ve öğretim beşikten mezara kadar kesintisiz devam etmiş olur. Katoliklerin bir kolu olan Cizvitlere izafe edilen bir söz vardır; “Çocuğunuzu 7 yaşına kadar bize bıra-kın, ondan sonra ne yaparsanız yapın; hayatının sonuna kadar cizvit kalacaktır.” derler. Diğer taraftan; Alman pedagog Elschenbroich’un tespitlerini iyi düşünmemiz lâzımdır. Bir Avrupalı bayan eğitimci olan Elschenbroich; “0-7 yaş arasındaki çocuklar, anne babaları tarafından hayata hazırlanmalı ve 7 yaşına gelmiş bir çocuk şunları mutlaka bilmelidir” diyor; 1) Yaratılışını sormalı, 2) Mezarlık ziyaretine gitmiş olmalı, 3) İki farklı kültürün selâmlaşmasını bilmeli, 4) En az bir dua ezberlemiş olmalı, 5) Müzeye gitmiş olmalı, 6) Aile tarihi ile ilgili bir hadiseyi bilmeli. Anneler, sevgi, şefkat ve emzirmeyle, çocuklarının manevi dünyalarını kurmaya başlarlar. Okul da, aileden gelen bu manevi yapıyı güçlendirir. Sonra çevre faktörü gelişme göstererek, sosyo kültürel yapı-yı oluşturur. Hz. Peygamberimiz; “Hiçbir baba, evlâ-dına güzel terbiye ve ahlâktan daha değerli bir hediye veremez.” buyurur. Çocuklar, bire bin veren toprak gibidir. Ne ekerseniz, onu misliyle biçersiniz. Eski bir deyimle; “Rüzgâr eken, fırtına biçer” denildiği gibi, çocuklarına, tehdit ve şiddetle yaklaşan anne-babalar, mutsuz evlâtlar yetiştirirler. Evlatlar, Allah’ın insanlara hediyesidir. Bu hediyeler bir çiçekten daha hassastır. Bu güzel nimetin kıymetini bilmek gerekir. Çocuğu olmayan kişilerle konuşursanız, çocuk nimetinin ne olduğunu o zaman daha iyi anlarsınız. Yüce Allah (c.c) Kur’an-ı Kerim’de: “Mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Büyük mükâfat Allah’ın katındadır” (Tegabun;15) buyurmaktadır. Öyleyse, her anne babanın ideali, hayırlı evlâtlar yetiştirerek, büyük mükâfata kavuşmak olmalıdır. Çocukların güle benzeyebilmesi için, büyüklerin iyi bahçıvanlar olmaları gerekmektedir. O bahçıvanlar ki; onları hayatın her türlü zararlı akımlarından koruyacak ve insanlığa faydalı bir fert olarak sunacaklardır. Büyük çapta insanlar yetiştiremediğimiz için, dertlerimiz bitmiyor. Hz. Peygamberimiz (sav) 23 yıllık çalışmadan sonra, şartların ağırlığına rağmen “Şefkatli, adaletli, çalışkan ve hür düşünceli bir toplum” meydana getirdi. Dehşetli bir anarşi ortamından, kan davalarından insanları uzaklaştırıp, kısa zamanda kalplere yerleşerek, gönülleri coşturdu. O vefat ettiği zaman, Arabistan yarımadasının bir ucundan diğer ucuna seyyahlar, ticaret kervanları, kadın serkek herkes emniyet içersinde gidip geliyor, yollarda Allah korkusundan başka bir korku hissedilmiyordu. Çünkü Resulü Ekrem (sav) yeni bir nesil oluşturmuştu. “As-hab” denilen bu kişiler, aralarında ideal birliği olan mürşid bir toplum idi. Onlar, terbiye metoduyla donatılmış, peygamberin eğitiminden geçmişlerdi. Her milletin hedefi, iyi nesil yetiştirmektir. Bütün mukaddes dinler, iyi nesil yetiştirmeyi tavsiye etmişlerdir. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim; “O halde sakın cahillerden olma” (Enam;35) “Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir” (Araf;199) ayetleriyle, bizlere cehaletten uzak durmayı öğütlemiştir. Çocuklarımızın hem ömür boyu, hem de diğer âlemde mutlu ve huzurlu olmalarını istiyorsak, onları mutlaka iyi eğitmemiz, sorumluluk sahibi, ahlâklı, çalışkan, dürüst insanlar olarak yetiştirmek zorundayız. Bu vesile ile bizlere okumayı, yazmayı öğreten, çok kıymetli bilgiler kazandıran çok değerli öğretmenlerimizden vefat edenleri rahmet ve minnetle anıyorum. Hayatta ve görevi başında bulunan bütün öğretmenlerimize sağlık, afiyet ve başarılar diliyor, hayır dualarımızla tüm eğitim camiasının 24 Kasım Öğretmenler Gününü en içten dileklerimle kutluyorum.