Sizin de muhakkak bu kişinin bu mevkide ne işi var keşke bunun yerine bu konunun ehli daha bilgili ve karizmatik birisi olsa diye düşündüğünüz olmuştur. Ben neredeyse her gün birçok insan için bu şekilde düşünüyorum. Bazen de çok bilgili, en iyi okullardan mezun kişiler, zır cahil, konusunda bilgisiz, yerine hiç yakışmayan insanların altında çalışıyorlar. İş yerlerimizde de mümkün olduğunca işinin ehli ve dürüst insanları çalıştırmaya gayret ediyoruz, çünkü biz ne kadar bilgili ve iyi olursak olalım ekibimizi liyakat üzerine oluşturmazsak, iş yerimiz değer kaybedecektir.
Bununla ilgili İslam tarihinde önemli bir rivayet vardır. Ben normalde rivayetlere ve hikayelere bağlı din sunumlarını çok tercih etmesem de peygamberimizin bu kıssasının mütevâtir olduğu ve birçok tefsirde bir ayete nüzul sebebi olarak ilişkilendirildiği, dolayısıyla Kur’an’dan referans aldığı için bunu sizinle paylaşmak istiyorum:
Mekke’nin fethi günü, Hz. Peygamber, ordusunun başında muzaffer bir lider olarak Kabeye gelmiş ve Kâbe’nin kapısının açılmasını istemiştir. Cahiliye döneminde de kutsal bilinen ve hizmetinde olmak için insanların yarıştığı Kabe’nin anahtarı Osman b. Talha adlı birindedir. Bu yıllardan beri babadan oğula geçerek devam eden bir görevdir. Henüz atalarının dini üzere yani müşrik olan Osman b. Talha anahtarı getirerek kendi elleriyle Hz. Peygamber’e teslim eder. O anda bu şerefli görevin kendilerine geçmesini isteyen birçok Müslüman vardır ve bunlar arasında Hz. Peygamber’in en yakınları da bulunmaktadır.
Fakat Hz. Peygamber Kâbe’yi açtırıp içindeki putları temizletip şükür için iki rekât namaz kıldıktan sonra henüz Müslüman bile olmamış eski sahibine anahtarı uzatır. Osman b. Talha bu durum karşısında çok şaşırır ve “ben Müslüman bile değilim, senin peygamberliğini kabul etmedim, bu kadar kişi isterken bu şerefli görevi neden bana veriyorsun" diye sorar.
Bunun üzerine peygamberimiz henüz nazil olan;
“Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir.” (Nisa 58)
Ayetini okur ve kendisinin yıllardır bu işi başarıyla yaptığını söyler.
Bu durum, orada bulunan ve görevi almak için can atan sahabelerin hevesini kursağında bırakmış olsa da tüm Kureyşlilerin, Hz. Peygamber’in görev dağılımında “yakın” olmayı değil “ehliyet” ve “liyakati” esas aldığını görmelerini sağlamıştır. Nitekim bu olay sonrasında Osman b. Talha muhakkak ki gerçek din böyle olmalı diyerek Müslüman olmuştur.
Günümüzde de Hz. Peygamber’in örnek olduğu ehliyet esaslı görevlendirme anlayışının her alanda hâkim olması toplumun adalete olan güvencini arttıracak, medeniyetinin gelişmesinde çok önemli rol oynayacaktır. Bizlere düşen ise; yalnızca hak ettiğimiz görevlere talip olmak ve yetkisine sahip olduğumuz görevlendirmelerde Hz. Peygamber’in ilkelerinden ayrılmamak olacaktır.
Uyarı: Ben bu yazıyı sadece 5 dakika içerisinde yazdım. Daha önceki yazılarım ise yoğun birikim ve emek gerektiriyordu. İnsanlar fıtratları gereği hikâye içeren din sunumlarını daha çok severler. Üretim kolay olunca ve beğeni fazla olunca doğal olarak çok fazla dini hikâye uydurulmuştur. Birisi size dini bir anekdot anlattığı zaman muhakkak kaynağını sorun, sadece güvenilir kaynaklarda bulunan, Kur’an ve akıl süzgecinden geçen dini hikayelere itibar edin.