Bu günkü sohbetimizde İslâm’ın beş esasından biri olan Hac konusundan bahsetmek istiyorum. Hac, kelime olarak kasdetmek, ziyarette bulunmak, çekinmek, ta’zime değer yerleri ziyarette bulunmak manalarındadır. Fıkıhtaki tanımı ise, belirli bir vakitte Ara- fatta durmak ve Kâbe’yi tavaf etmektir. Başka bir ifa-de ile Hac: Belli bir zamanda Kâbe’yi ve etrafındaki bir kısım kutsal yerleri usûlüne uygun olarak ziyaret etmek ve buralarda yapılması gereken görevleri yeri-ne getirmektir. Hac ibadetini yapan kişiye “Hacı” denir. Çoğulu “Huccac” dır. Hac zamanın da hac mevsimi denir.

Bir yönüyle de Hacc-ı Ekber ve Hacc-ı Asgar terimleri geçer. Açıklamalara göre, Arafat’ta vakfe günü Cuma gününe rastlarsa ona Hacc-ı Ekber, haftanın başka bir gününe rastlarsa ona da Hacc-ı Asgar de-nir. Başka bir görüşe göre de mevsiminde yapılan hacca, Hacc-ı Ekber, Umre yapmaya da Hacc-ı As-gar denir.

Haccın farz kılınışı kitap, sünnet ve icmâ ile sabit-tir. Hicretin 9. Senesinde farz kılınmıştır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Bir yol bulabilenlerin, gü- cü yetenlerin Beyt-i (Kâbe’yi) tavaf ve ziyarette bulunması, Allah’ın insanlar üzerindeki hakkıdır.” (Al-i İmran, 97).

Hadis-i Şeriflerde de haccın farziyetini ve önemini bildiren hükümler mevcuttur. Hz. Ebu Hüreyre (r.a) rivayet ettiği bir Hadis-i Şerifte şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Allah üzerinize haccı farz kıldı, hemence haccedin.” (Et- Tâc, c.2, shf.108).

Bir başka Hadis-i Şerifte ise şöyle buyurulmaktadır: “Müslümanlık beş şey üzerine bina edilmiştir: Allah’tan başka ilah olmadığına ve Hz. Muham med (s.a.v)’in Allah’ın kulu ve Resulü olduğuna şehadet etmek, bütün edep ve erkanına riayetle namaz kılmak, zekât vermek, hacc etmek ve ramazan orucunu tutmaktır.” (Riyâz’us-sâlihin Terc. c:2, shf:296, hadis no:100).

Haccetmek şartlarını taşıyan her müslümana ömründe sadece bir defa farzdır. Biraz önce arzettiğim Hadis-i Şerifin devamında şöyle buyurulmuştur: “Ey nâs (insanlar)! Cenab-ı Hak size haccı farz kıldı. Binaenaleyh onu ifa edin” buyurdu.

Bunu dinleyen sahabelerden biri: “Ya Resulallah! her sene mi yapacağım?” diye sordu.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) sûkut etti. Bu adam süalini üç defa tekrarladı. Bunun üzerine Peygamberimiz: “Eğer ‘evet’ deseydim her sene farz olurdu. Siz de bunu yapmaya gücünüz yetmezdi” buyur-du. (Riyâz’us-sâlihin Terc. c:2, shf:390, hadis no: 1301) Sahabeden Akra’ b. Hâbis, “Ey Allah’ın elçisi! Hac her yıl mı yoksa ömürde bir kere mi farz?” di-ye sormuş, bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v), “Ömürde bir kere farzdır. Daha fazla yapan nafile hac yapmış olur” (Ebû Dâvûd, Menâsik, 1,II, 344) cevabını vermiş, kendisi de hac farz olduktan sonra bir defa Hac yapmıştır. (Tirmizî, Hac, 6, III, 179)

İşte böyle sağlam delillerle sabit olan bir ibadeti inkâr eden kâfir olur. Hac ibadeti yerine başka bir tercih göstermek, haccı küçümsemek, kişiyi küfre götürür. Mesela hacca gideceğine, Araplara para yedire- ceğine, burada şu hayrı yaptır…. gibi ifadeler kişiyi küfre götürür. Halbuki hacca giden bir kişi Araplar için değil kendi masrafları için para harcamaktadır. Otel masrafları, yeme içme giderleri ve seyahat harcama-ları gibi … Şunu da herkes iyi bilmelidir ki Mü’min bir kişi hem hac gibi farz görevleri yapar hem de hayır ve hasenat gibi, insanlar faydalı olmak gibi nafile ibadetleri yapar. Ancak sürekli hac ve umre yapıp toplum yararına bir şey yapmamak da hiçbir müslümana yakışmayan bir davranıştır.

Üzerine hac farz olan kişi mazereti olmadan gaflet eseri haccını geciktirirse günahkâr olur. Hac göre-vini yapmadan ölürse borçlu gider. Bu itibarla Müslü- man, hac yapma imkânı elde ettiği yıl geciktirmeden hacca gitmelidir. Bu konuda ihtilâf yoktur. Ancak, aynı yıl içerisinde haccın yapılmasının zorunlu olup olmadığı haccın (fevri veya terâhî oluşu) konusunda fıkıh bilginleri arasında farklı görüşler vardır. Haccın, hac yapma imkanı elde edildiği yıl yapılması gerektiği ve daha sonraki yıllara ertelenebileceği şeklinde Ebu Hanife’den iki farklı görüş rivayet edilmiştir. Birinci görüşü İmam Ebû Yusuf, ikinci görüşü İmam Muhammed tercih etmiştir. Ebû Yusuf’un tercih ettiği görüşe göre imkân elde edildiği yıl hac yapmayıp sonraki yıllara erteleyen kimse günahkâr olur.

İmam Malik ve Ahmed b. Hanbel’e göre haccın imkan elde edildiği yıl yapılması gerekir. (Makdisî, eş-Şerhû’l-Kebîr,IV, 346) İmam Şâfi’ye göre hac daha sonraki yıllara ertelenebilir. (İbn Hûmâm, II, 418-19, Yazır, II, 708)

İmkân elde edildiği yıl hac görevini yapmayıp sonraki yıllara erteleyen kimse, çeşitli sebeplerle bu imkânı kaybedebilir ve hac yapmadığı için sorumluluk altında kalır. Bu itibarla Müslüman, hac yapma imkâ-nı elde ettiği yıl geciktirmeden hacca gitmelidir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v), “Hac isteyen kimse acele etsin.” Ebu Dâvûd, Menâsik, 6. No: 1732. II, 350). Çünkü hasta olabilir, (servetini, parasını) yitirebilir, ihtiyacı ortaya çıkabilir.” (İbn Mâce, Menâsik, 1, II, 962) buyurmuştur.

İslam’ın beş temel esasından biri olan hac; İslam’ ın evrenselliğini, birlik ve beraberliğini, ırk, renk, cinsi-yet, dil, ülke ve kültür ayırımı yapmadan müminlerin kardeşlik ve eşitliğini temsil ettiği bir ibadettir.

Hac, kefen misali bembeyaz giysiler içinde ahretteki mahşeri hatırlatan, aynı kıyafet içinde zengin-fa-kir, şehirli-köylü ayırımını ortadan kaldıran, “ben”liği yıkıp “biz”i öne çıkaran, şeytan taşlama, tavaf ve s’ay gibi “temsili” görevlerin ifa edildiği, helal olan bazı şeylerin ihrama girdikten sonra haram kılındığı ve böylece nefis terbiyesi, irade ve sabır eğitiminin yapıldığı, yüz binlerle birlikte Allah’a açılan ellerin boş çevrilmediği, dinî duyguların ihlas ve samimiyetin do-ruk noktaya çıktığı bir ibadettir.

Hac, dünya Müslümanlarının kaynaşmasını, birbirlerini ve değişik kültürlerini sağlar. İslâmi bilinçlenmeye, imanın aksiyona geçirilmesine, manevi kirler- den arınmaya, gönlü bütün safiyeti ile Yaratan’a açmaya vesile olur.

“Kim Allah için hacceder de (Allah’ın rızâsına uymayan) kötü söz ve davranışlardan ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, (kul hakkı hariç) annesinin onu doğurduğu günkü gibi (günahlardan arınmış olarak hacdan) döner.” (Buhâri, Hac, 4, II, 1141; nesâi, menâskü’l- Hac,4, V, 114; Müslim,Hac, 438,I,983; İbn Mâce, Menasik,1 II,962). “Hacılar ve umre yapanlar Allah’ın (evinin) ziyaretçileridir. Kendisine dua ederlerse dualarına icabet eder, O’ndan bağışlanma dilerlerse onları bağışlar” (İbn Mâce, Menasik, 58. No: 2892,II,966) anlamındaki  hadislerde de ifade edildiği gibi hacdan yapılan dualar ve tövbeler kabul görür. Böylece bu ibadeti ifa edenler, işlemiş oldukları hata ve günahlarından arınarak hayata yeni bir canlılık ve şuurla dönerler.

Hac en faziletli ibadetlerden biridir. Bir sahabi,

-“Ey Allah’ın Elçisi! En faziletli amel hangisidir” diye sordu. Hz. Peygamber,

-“Allah’a imandır” buyurdu. Sahabi,

-“Sonra hangisidir” diye sordu. Hz. Peygamber,

-“Allah yolunda cihâd etmektir” buyurdu. Sahabi,

-“Sonra hangisidir” diye sordu. Hz. Peygamber,

-“Makbul bir hacdır” buyurdu. (Nesâi, Menâsiku’l-Hac, 4, V,113; Buhâri, Hac, 4,II, 1141)

Peygamberimizin (s.a.v) beyanı ile “Makbul bir haccın mükâfatı da ancak cennettir” (Müslim, Hac, 437, I, 983; Nesâi, Menâsku’l-Hac,5, V,115; İbn Mâce, Menasik, 1, II, 962)