İnsan ömrü kelebek misali, bir gün varız, bir gün yokuz. Kara toprağa girmeye gör. Bir iki yıl sonra unutulup gidersin. Kimler unutulmada ki şu fani dünya da. Hiç ölmeyecek gibi çalışıp didiniriz. Ama ölümü hiç yâdımıza getirmeyiz. Bu da yetmiyormuş gibi elimizden gelene de ardımıza koymuyoruz. Sevdiklerimizi, eşimizi, dostumuzu bir hiç uğruna, incitip kırmıyor muyuz? Kimisi ile küsüp selamı, sabaha kesip yüzüne bile bakmıyor muyuz?
Oysa yukarıda da belerttiğim gibi: Hayat öylesine kısa ki, tabiri caiz ise göz açıp kapayıncaya kadar bir ömür bitip tükeniyor.
Herkes yaptığı iyilik ve kötülüğü ile anılır! Şayet birilerini incitip kırmış isen seni pekte iyi biri olarak anmazlar.
Hani ne güzel söylemişler:
“Ne sen bir kimseden incin, nede senden kimse incinmesin!”
Öyle bir toplum içinde yaşıyoruz ki, başkaları ile sürekli alış, veriş içindeyiz ve bu alışverişlerde biz birbirimizi üç beş kuruş için kırıp incitiyoruz. Ve bazen bunu yaptığımızın farkında bile olmuyoruz.
Madde ve maddiyat için bir birini kıranlar, incitenler biraz düşünmüş olsalar hoşgörü kadar önemli bir davranışın olmadığını anlayacaklardır.
Özellikle empati kurup:
“Acaba bana benim yaptığımın aynı yapsalar, ben ne yaparım!” sorusunu kendimize sormuş olsak ve davranışlarımıza çeki düzen vermiş olsak dünya daha yaşanır bir hal almaz mı?
Dinimizin ahlak kurallarından başlıcası da her kese iyi davranmak, kimseyi kırıp dökmemek ve incitmemek değil midir?
Birileri ile kavga etsek, sonrasında pişmanlık duysak, ne anlamı kalır insanlığın? Hani güzel bir söz vardır ya:
“Kırılan testi eskisi gibi olur mu?”
Peygamber Efendimiz Müslüman birini şöyle tarif ederdi:
“Müslüman kişi, elinden ve dilinden emin olan kişidir!”
Gerek eli ile birine zarar vermek ve gerekse dili ile birilerini çekiştirip gıybet etmesi Müslüman kişiye yakışmayan hal ve hareketlerdir.
İncitmek, diyince aklımıza gelen davranışların başında kalp kırmak, insanları rencide edecek davranışlarda bulunmaktır.
Yine hepimizin çok iyi bildiği bir özlü söz vardır:
“İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır!”
Senin için söylenen kötü söz veya davranışlara nasıl tahammül edemiyorsan, sende başkalarına kötü söz söyleme. Ve kimseyi incitme!
Yine güzel bir dörtlük ile devam edelim yazımıza:
“Gülü dalında sev, kokla onu kırıp incitme!
Gül solar gider, kokusu dağılır kalmaz biter!
Eğer incitip kırarsan, dalından koparırsan gülü,
Dikeni dağlar seni, hatırlatır bitip giden ömürü!”
Tabi bizim bahsettiğimiz incitme işi sadece insanlar için geçerli olan bir hal ve davranış değil. Çevremizde ki bitkileri, ağaçları, hayvanları da unutmamak gerekir. Eğer biz her canlıya kıymet verip, incitmeden nazik davranırsak bu davranışımızın Allah katında da mükâfatı olacağından kuşkunuz olmasın!
Oysa ne yazık ki gün geçtikçe saygının, hoş görünün yavaş, yavaş ortadan kalktığı, bir zaman dilimi içindeyiz. Hiç kimseye ikaz edici bir tek söz söylenemez hal almış, toplum adeta gerilmiş bir yay gibi saldıracak hale gelmiş. Oysa hepimizin çok iyi bildiği yine güzel bir özlü söz vardır:
“Hayvanlar koklaşa, koklaşa, insanlar konuşa, konuşa anlaşır!”
Oysa biz ne hayvanlar gibi koklaşıyor, ne de insanlar gibi konuşa biliyoruz. Selamı sabaha kesmişiz, birisi bize şöyle manalı baksa da ağzını burnunu dağıtsam diye fırsat kollar hale gelmişiz. Evde eşine şiddet uygulayıp, dışarıda kediye dönmüş bir garip yaratık olmuşuz.
Allah sonumuzu hayır etsin!