Hayatımızın her döneminde ihtiyacını sıkça hissettiğimiz, inancımızın ve ibadetlerimizin anlam ve güzellik kazanmasını sağlayan sevgi aslında gönülde cerayan eden bir duygudur. Sevgi paylaşma eylemidir. Sevdiğine gönül verme, sevdiğinin yolunda olma, sevginin değişik tezahürlerini oluşturur. Elbette bu sevme eylemi dilde kalmadığı, gönülde karşılık buldu-ğu durumlarda bir anlam taşır. Sevmek ve sevilmek birbiriyle içeçedir. Dini ve ahlaki anlamda sevgiyi hak etmek, sevmek ve sevilmek için ise bazı şartlar söz konusudur. Kur’an-ı Kerim’e göre, bir kişinin sevimli ve sevgili olabilmesinin temel şartları arasında, iman etmenin yanı sıra diğer insanların da benimseyeceği ve güzel bulacağı faaliyetlerde vardır. Bu konuda Yüce Allah (c.c): “İman edip de iyi davranışlarda bulunanlara gelin-ce, onlar için çok merhametli olan Allah, (gönüller de) bir sevgi yaratacaktır.” (Meryem, 96) buyurmaktadır. Müslüman, Allah’a ve O’nun dostlarına karşı engin muhabbet besleyen kişidir. Peygamber Efendimiz (s.a.s) ise, Allah dostlarının önderidir. İlahi sevgiye ulaştıran bir rehberdir. Allah’a olan sevgimiz, emirlerine uymak ve yasaklarından kaçınmakla mümkündür. Kur’an-ı Kerim, Yüce Allah’a gösterilecek sevginin, Resulü’ne itaat etmekle mümkün olabileceğini şöyle vurgulamaktadır: “(Resulüm!) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir. De ki: Allah’a ve Resulü’ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez.” (Al-i İmran, 31-32). Peygamber Efendimizin, Mü’minlerin iyilik, refah ve mutluluklarını ne denli arzuladığını, onların acı ve kederlerini ne kadar paylaştığını ve onlar için bir rahmet ve iyilik kaynağı olduğunu, şu Ayet çok açık şekilde ortaya koymaktadır: “Andolsun size kendiniz- den öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.” (Tevbe,128). Ve yine “Andolsun ki, Resulüllah, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” ( Ahzab, 21) Ayetiyle, Resulüllah’ın kişilik ve karakterinin, bütün dünya Müslümanları, hatta insanlık için güzel bir örnek teşkil ettiği ve güzelliklerle dolu hayatının bilinmesi ve yaşanması gereken örnek bir hayat olduğu anlaşılmaktadır. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de, Allah ve Resulü’nü; her şeyden daha çok sevmemiz gerektiğini: “( Resulüm!) De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabalarınız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan Resulü’nden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah’ın emrini yerine getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” (Tevbe, 24) bildirmektedir. Yüce Allah, Hz. Peygamber’in (s.a.s), Mü’minler için kendi canlarından oduğunu: “Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır. Eşleri, onların analarıdır...” (Ahzab, 6) haber vermektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.s) ise: “Hiçbiriniz, ben kendisine; çocuğundan, babasından ve bü-tün insanlardan sevgili olmadıkça, iman etmiş olmaz.” (Buhari, iman, 6-7; Müslim, iman 70) buyurarak kendisine karşı gösterilmesi gereken sevgi ve saygıyı ifade etmiştir. Hz. Peygamberi sevmek, ona gönül vermek, onun yolunda fedakarlık yapmak ve samimiyetle ancak mümkün olur. Ancak bilgi olmadan sevgi tam anlamıyla gerçekleşmez. Bu nedenle onu doğru bir şekilde tanımadan tam anlamıyla onu sevemeyiz. Bu durum, onun etraflıca tanınmasını zorunlu kılmaktadır. Bu durum gerçekleşirse, onun yolundan gitmek, onun sevdiklerini sevmek, onun bize emanetleri olan başta kitap ve sünnet olmak üzere bütün değerlere saygı duymak ve sahip olmaktan söz edilebilir. Onun nasıl sevildiğini, ona duyulan sevginin nasıl yaşandığını en iyi görebileceğimiz dönem asrı saadettir. Bu dönem, sevginin, özverinin ve samimiyetin dostluklara çıktığı müstesna bir dönemdir. Çünkü O’nun kal-bi insan sevgisi, şefkat ve merhamet ile dolu idi. O, insanlığın mutluluğu için çok çalıştı. O, sosyal adaleti sadece sözleri ile değil, davranışları ile de göstererek bütün insanlara örnek olmuştur. Resulüllah’a bağlılığı eşsiz örneklerinden biri olan Hz. Ömer (r.a), bir ara Peygamber Efendimizin huzuruna gelmiş ve “Ey Allah’ın Resulü! Sen bana ken-di nefsimden başka her şeyden daha sevimlisin” demişti. Peygamberimiz (s.a.s) de: “Ey Ömer! Kendinden de!” deyince Hz. Peygamber (s.a.s): “Ey Ömer, İşte şimdi oldu!” cevabını vermişti. (Tecrid, I, 31) Hz. Ali Efendimize, Peygambere olan sevgisi sorulduğunda; “Resulüllah’ı, susuz olan bir insanın suya olan hasreti gibi severdik.” cevabını vermiştir. Hicretin üçüncü yılında cerayan eden Uhad savaşı, İslâm tarihinin en önemli olaylarından biridir. Müslümanların büyük bir tehlike atlattıkları ve önemli dersler çıkardıkları bu savaşta, içlerinde Hz. Hamza’nın da bulunduğu yetmiş sahabi şehid düşmüştü. İslam ordusu Medine’ye döndüğü zaman karşılayanlar arasında Beni Dinar Dînaroğulları hanımlarından Hz. Sümeyra da vardı. Hz. Sümeyra’nın kocası, iki oğlu, kardeşi ve babası Uhud’da şehit olmuştu. Onu görenler bu haberi kendisine vermekte zorlandıkları için ona görünmemeye çalışıyorlardı. Sonunda kendi-sine önce babasının, kardeşinin, oğullarının ve koca- sının şehit oldukları haber verildiğinde, Hz. Sümeyrâ: “Resûlullah (as) ne yapıyor, nasıldır?” diye sordu. Ona: “Allah’a hamd olsun, Allah Resûlü iyidir.” dediler. Hz. Sümeyrâ: “O’nu bana gösteriniz de, bir göreyim.” dedi. Hz. Sümeyrâ, Peygamberimiz (as)’i görünce: “Sen sağ olduktan sonra, hiçbir musibet bize zarar vermez!” dedi. Yitirilenleri bir kez daha düşünün. Oğul, eş, kardeş ve baba…Bir insan için dünyada bunlardan daha değerli ne olabilir ki? Hz. Sümeyrâ için cevap belliydi:O da Resûlullah (sas) idi. (İbn Hişam, Sine, c. 3, s. 105.) Medine civarında Adal ve Karra adlarında iki kabile vardı. Bunlar hicretin dördüncü yılında Peygam-ber Efendimize başvurarak: “İçimizde İslâmiyete karşı bir meyil var. Birkaç kişi gönderinde bize İslâmiyeti öğretip Kur’an okutsunlar.” dediler. Peygamberimizde hiçbir şüphe duymadan, bu kabilelere Âsım b. Sabit’in başkanlığında on kişilik bir heyet gönderdi. Heyet yolda “Reci” denilen yere varınca iki yüz kişilik silahlı bir müşrik çetesinin hücumu-na uğradı. Sekiz kişi şehit edildi. Zeyd ve Hubeyb adında iki sahabi de esir edilerek Mekke’ye götürüldü ve orada idam edildiler. Zeyd’in idamı sırasında bütün Mekke müşriklerinin ileri gelenleri hazır bulundular. Mekkeli müşrikler, onlardan Bedr’in intikamını almak istiyorlardı. Zeyd b. Desine’yi Ten’im’e getirdiler. Harem’in dışına çıkardılar. Zeyd (r.a) bir direğe bağladılar. Müşrikler gelip çevresini sardı. Önce Uzaktan ok atarak onu yaralar içinde bıraktılar. Zeyd acılar içerisinde kıvranırken daha henüz Müslüman olmayan Ebu Süfyan, Zeyd’in yanına geldi ve ona; “Zeyd! Al- lah için söyle! Şu anda Muhammed’in burada olmasını, senin yerine onu öldürmemizi, seninde evinde çoluk çocuğun ile birlikte olmanı ister miydin?” diye sordu. Zeyd, ona şu tarihi cevabı verd: “Vallahi evimde rahat olmak adına Muhammed (s.a.s)’in şu anda bulunduğu yerde ayağına ona acı verecek bir diken bile batmasını istemem.” Bu sözleri duyan Ebu Süfyan, “Arkadaşlarının Muhammed’i sevdiği kadar hiçbir insanın başkasını sevdiğini görmedim.” demiştir. Zey b. Desine orada işkence ile şehit edilmiştir. Hubeyb (r.a) de bir süre hapsedildikten sorma aynı şekilde Ten’im’e çıkarılarak işkence ile şehit edilmiştir. Her MüslümanTen’im’i biraz geçince az ilerde sağdaki kayalıklarda işkence ile şehit edilen Zeyd B. Desine (r.a)’yi ve onun peygambere olan bağlılığını ve sevgisini hatırla-malıdır. (Hüseyin Algül, İslâm Tarihi, İstanbul 1986, I, 389-390). Yine bir gün ashabdan biri gelerek Allah Resulü’ ne: “Kıyamet ne zaman kopacak?” diye sorar. O da: “Kıyamet için ne hazırladın?” buyurur. Sahabi: “Öyle çok fazla amelim yok. Lâkin Al-lah ve Resulü’nü seviyorum” deyince, Allah Resu-lü: “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” buyurur.(Buhari, Edep,96; Tirmizi, Zühd, 50) Hadis’in ravisi Enes B. Malik der ki: “İslâmiyet geldikten sonra Müslümanların bir başka şeye bu kadar sevindiklerini görmedim.”