Günlerden Pazar… Güneş randevusuna geç kalan baharın habercisi gibi tam tepede… Caddeler mutlu insan kalabalıklarıyla hıncahınç dolu… Her şey ve herkes cıvıl cıvıl… Daha dün tüm şiddetiyle bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun ince bir titizlikle yıkadığı sokaklar…Sokak köpekleri bile soğuk ve karlı bir kışın ardından akan trafiğe, korna (klakson) seslerine ve insan seline aldırmadan, güneşi sırtlarına alarak yolun ortasına boylu boyunca serilmişler.
Aylardan sonra, bu güneşli ve güzel hafta sonunun tadını çıkarmak için boncuk boncuk mavi gözleri, al al yanaklarıyla henüz üç yaşlarındaki Elif, ablası ve annesi ile oyun parkına doğru evden çıkarlar. Çok geçmeden evlerinin çok yakınlarındaki oyun parkına yaklaşırlar. Parkla aradaki tek engel trafiğin hızla aktığı kavşaktır. Araçlar kırmızı ışıkta beklerken, Aysel Hanım da yeşil ışığın yandığını görüp çocukları ile beraber yaya geçidine yönelirler. Yaya geçidine adımlarını atmaları ile kırmızı ışığın yanması ve spor bir aracın adeta bağıran egzoz ve tekerlerinden gelen kulakları rahatsız edici patinaj sesleri ile kalkış yapması sadece birkaç saniye sonra yerini şiddetli ve keskin bir gürültüye bırakır.
Küçük Elif ve ablası, kendileri için canını feda eden annelerinin çarpma sonucu metrelerce yukarıya sıçrayıp yere düştükten sonra kana bulanan yüzünün ve hiçbir yaşam belirtisi göstermeyen cansız bedeninin başucunda, hayatları boyunca unutamayacakları o anın şoku ile hıçkırıklara...
Yazılanın aksine bu hikâye mutlu sonla bitebilir.
Neden mi?
Çünkü Elif, ablası ve annesi yaya geçidine adımlarını atar atmaz, daha geniş yollara ama daha dar bakış açısına sahip eğitimsiz birçok sürücünün kıyımına uğramak yerine; eğitimli, hoşgörülü daha sabırlı ve sağduyulu, yaya geçidinde hiçbir cezai yaptırım olmaksızın durması gerektiğini bilen sürücülerin sayesinde güvenle kavşağı geçer, çimenlerin üzerinde yorulmak nedir bilmeden oynamak, koşmak ve nefes nefese kalıp delice terlemek için oyun parkına ulaşırlar.
Yıllardır terör eylemlerinden, doğal afetlerden ya da toplum içi şiddetten daha çok can kaybına ve yuvanın yıkılmasına neden olan şey engellenemez ölçülerde artan trafik kazalarıdır. Birçok neden olabilir tabi ki; geçmiş yıllar için bölünmemiş yollar, günümüzde ise önüne bir türlü geçilemeyen alkollü veya ehliyetsiz araç kullanımı. Bir yandan sürücülerin hayatlarını garanti altına alabilmek için en modern teknolojik alt yapı ile üretilmiş güvenli araçlar; diğer yandan yayaların hayatlarını güvenceye almak için bir türlü geliştirilemeyen ya da eksiklikleri giderilemeyen kanunlar ve alt yapı çalışmaları…
En önemlisi ise -nedendir bilinmez- sürücülerin yeterli eğitimi alamıyor olmaları. “Kasaplık” deyimine hak vermemek mümkün mü? Birçok sürücü adayının, yaya geçidinin ne işe yaradığını bilmediğini deneyim edinmek için yaya geçitlerini kullanabilirsiniz ya da dönüşlerde ilk geçiş hakkının adımınızı caddeye atıp ezilme tehlikesi geçirerek aslında sizde olmadığını acı bir tecrübe ile öğrenebilirsiniz.
Birçok hayatın söndüğü yaya geçitleri için nihayet gerekli hassasiyet gösterildi ve Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin 23. maddesinde değişikliğe gidil- di. Hayata geçirilen yeni değişikliğe göre dönüşler-de ilk geçiş hakkını yayalara vermeyen sürücülere idari para cezası ve ceza puanı uygulanacak. Kalbimden geçen ve eminim ki kalplerinizden geçen şey, her sohbetimizde dilimizden düşürmediğimiz “Avrupalı hassasiyeti” Kanunlara ve kurallara duyulan derin saygının vesilesi olarak anlatıla gelen: “Yaya adımını yaya geçidine atar atmaz, trafik aniden durur.” ifadesi ülkemizde de cezai yaptırımdan ve yükümlülükten değil de, içten gelen saygı ve insan hayatına verilen önemle toplumumuzda işlerlik kazanmasını görmek ve nihayetinde hiçbir haber kanalında ya da gazetede yukarıdaki gibi hazin sonla biten bir hikâye ile karşılaşmamak.
Bu toplumsal bir sorumluluktur, lütfen önemseyin ve yayalara öncelik tanıyın!
İnsan hayatının önemsendiği, değerlerimizi ve hoşgörümüzü koruduğumuz güzel günlere uyanmak dileği ile… İyilikle kalın!..