Yüce kitabımız Kur’anı Kerim bize geçmiş ümmetlerin de bizim yapmakta olduğumuz ibadetleri yapmakta olduklarını,geçmiş peygamberlere ne vahyedildi ise Hz.Muhammed’e de aynı şeyler vahyedildiğini bize beyan etmektedir. (Nisa 163 ve diğerleri) Bundan dolayı Rasülüllah (as) kendisine herhangi bir ibadet ile ilgili bir ayet gelmeden önce o ibadeti geçmiş peygamberlerin yaptığı gibi yapardı.
Yine Kur’anı Kerimde ana ibadet konuları olan Namaz, Oruç, Hac, Zekat gibi konulardan bazıları geniş bir şekilde izah edilmektedir. Bunun sebebi de; İslam öncesi dinlerin mensupları tarafından bu ibadetler bir takım tahriflere uğramış olduğundan yüce Rabbimiz vahiy ile Hz.Peygamberimize bu ibade- tin doğrusunu öğretmiş olmasıdır. Oruç ibadeti de gerçekten geçmiş dinlerin din adamları tarafından bir hayli tahrifata/bozulmaya tabi tutulduğunu görüyoruz. Kur’anı Kerimde oruç ibade-tinin etraflıca anlatılıp izah edilmesi de bu bozulma ve tahrifatın düzeltilmesi maksadını taşıdığını söyleyebiliriz.
Hz.Peygamberimiz Mekke’de iken mensup bulunduğu Kureyş kabilesinin bir mensubu olarak, “Aşura” günü (Muharrem ayının onuncu günü) diğer insanlarla beraber oruç tutarlardı. Medine’ye hicret edince burada Yahudilerinde aynı gün oruç tuttuklarını gördü. Sebebini sorunca da; “Bugün Allah’ü Tealanın Musa’yı Firavundan kurtardığı gündür” cevabını alınca; “ Bizim Musa ile olan hak ilişkimiz sizinkinden daha fazladır” diyerek kendisi oruç tutmaya devam ettiği gibi Müslümanlara da oruç tutmalarını emretti. Bir yıl sonra Ramazan orucunu emreden ayetler gelince Müslümanları serbest bırakıp ‘Dileyen tutsun dileyen tutmasın’ buyurdu.
Bütün tefsir ve fıkıh kitaplarından anlıyoruz ki, Ramazan orucu biz Müslümanlara hicretin 2. yılında farz kılınmıştır. Kameri, yani ay takvimine göre ifa edilen bu ibadet, ay takviminin güneş takviminden 10 gün noksan olması sebebiyle her yıl on gün önceden başlanılmak sureti ile on beş asra yakın bir zamandan beri bütün özellikleri ve güzellikleri ile devam etmektedir.
İslamiyette ibadetler, ya bedenidir oruç ve namaz gibi, ya mali/parasaldır zekat gibi yada hem mali hem de bedenidir hac gibi. Oruç bedeni bir ibadet olduğu için ayrı özellikleri sebebiyle Kur’anı kerimde detaylı bir şekilde anlatıldığı gibi, fıkıh/ibadet hukuku kitaplarında ve tarihi süreç içinde bir hayli tefarruat/detaylı olarak önümüze çıkmaktadır. Bizde bu Ramazan ayı boyun ca oruç ibadetinin dini,sosyal ve kültürel boyutlarına okuyucularımızı aydınlatmak adına işaret edeceğiz. Allahın izni ile.
ORUÇLA İLGİLİ DİNİ MESELELER
Bilindiği gibi oruç ibadeti Kur’anı Kerimin Bakara suresi 183. ayeti ile hicretin ikinci yılında (m.624) farz kılınmıştır. “Ey iman edenler Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.(Bakara 183)
Şer’i gün, dinin tarif ettiği gün içerisinde yani tan yeri ağarmasından/fecri sadık- başlayarak gün batımına kadar yemeden içmeden ve cinsi münasebette bulunmadan insanın kendi nefsini men etmesine Oruç diyoruz.
Ramazan ayının girmesi ile de inanan akıl baliğ olmuş, ergenlik çağına erişmiş, sağlıklı ve yolcu olmayan her kadın ve erkeğe oruç tutmak farz olur. Çeşitli sebeplerle oruç tutmaya güç yetiremeyenler ise oruç yerine bir fakiri doyurur ve ya ye-mek parasını o fakire verirler. Yolculukta veya hastalıkta oruç tutamayanlar seferden dönünce ve hastalıktan iyi olunca tutama- dıkları kadar günler sayısınca oruç tutarak bu borçlarından kurtulurlar. (Bakar ayet 184)
Bakara suresi 185. ayette ise Yüce Rabbimiz, “Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez” buyurarak mü’münlerin oruç sebebi ile zorluklarla karşılaşacaklarını bildiğinden kolaylık yollarını bizlere göstermiştir. Oruç ibadeti gerçekten de zor bir ibadetdir. Hele günlerin uzun havaların sıcak olduğu yaz mevsim- lerinde özellikle beden işçileri açısından son derece olumsuz şartlar oluşabilmektedir.İleride anlatacağımız gibi bu durumda olanlara Allah ve Rasülü kolaylıklar koymuştur.