Kandiller geçiti halkalarından biri olan mübarek Miraç Kandiline bu Pazar akşamı bir daha kavuşmuş olacağız. Bu gün ve yarın yapacağımız sohbetimizde sizlere İsrâ ve Miraç´tan söz edeceğim. İsrâ, gece yürüyüşü demektir. Peygamberimizin, biraz sonra açıklayacağımız bu akıllara durgunluk veren mucizesi geceleyin olduğu için bu adı almıştır. Kur´an-ı ‘de bu olay, İsrâ kelimesi ile ifade edilmiştir. Miraç ismi de yükseğe çıkmak manasına gelen “uruc” tan alınmıştır ki merdiven, asansör demektir. Miraç ile ilgili hadislerde bu kelime kullanılarak “Yükseğe çıkarıldım” buyurulduğundan bu olaya “Miraç” da denmiştir. İslâm dünyasında bu olay, genel anlamda bu kelime ile bilinmektedir. Sözlük anlamları bu olan İsrâ ve Miraç, Peygamberimizin üstün makamlara yükselişi ve Allah´ın yüce katına kabul edilişi olayıdır. Yüce yaratıcıya yakınlığın en üstün derecesi olan Miraç, beşer anlayışı çizgisinin ötesinde bir olaydır. Olay nerede ve nasıl meydana gelmiştir? Miraç olayının ne zaman meydana geldiği kesin olarak bilinmemektedir. Bunun sebebi İslâmiyetten önce cahiliyet zamanında Araplar arasında yıl tarihinin olmayışıdır. Kesin olarak bilinen, Mirac´ın hicretten önce Mekke´de meydana gelmiş olmasıdır. Miraç Kandili Recep ayının 27. Gecesidir. Hicretten bir buçuk yıl kadar önce vuku bulmuştur. Hz. Peygamber (sav) bir gece Kâbe´nin çevresinde uyku ile uyanıklılık arası bir durumda iken Cebrail (as) gelmiş, ona Burak adlı beyaz bir binek getirmişti. Burak adımını gözünün gördüğü son noktaya basmaktaydı. Önce Kudüs´teki Mescid-i Aksa´ya götürüldü ve orada iki rekât namaz kıldı. Oradan da göklere yükseltmiş “Sidretü´l-Müntehâ” denilen en üst makama ulaştırılmıştır. Hz. Peygamber bu makamı da geçerek Cenabı Hakk´ın huzuruna erişmiştir. Gece yolculuğu anlamına gelen İsra, Hz. Peygamber (sav) in geceleyin Mescid-i Haram´dan Mescid-i Aksa´ya götürülmesini ifade eder. Miraç ise, Mescid-i Aksa´dan Sidretü´l-Münteha´ya kadar olan yükselişi ifade eder. Hz. Peygamber (sav) in fizikötesi âlemlere seyahatiyle ilgili bu iki safha sonraki dönemlerde birleştirilmiş ve Mi´raç Kandili adıyla kutlanmaya başlamıştır. Hadislerle İslam,D.İşl.Bşk. 7 / 22. İsra olayı Kur´an-ı Kerimde, Miraç olayı ise Sevgili Peygamberimizin sahih hadislerinde bizlere bildirilmektedir. İsra suresinde Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed´i) bir gece Mescid-i Haram´dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa´ya götüren Allah´ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz o, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir”. İsra su. 1. İsra ve Mi´raç ile Hz. Peygamber (sav) in metafizik bir tecrübe yaşadığında şüphe yoktur. Müşrikler onun yanında yer almasalar da Yüce Allah (cc) Mi´raç ile Peygamberinin yanında olduğunu göstermiştir. Mi´raç ile, eşini ve amcasını kaybettiği “Hüzün Yılı”nda Mekke´de bulunan Sevgili Nebi´ye bir yükseliş tecrübesi yaşatmak suretiyle şevk (ve moral) verilmiştir. Resulullah (sav) e yaşatılan bu tecrübe “Namaz” ile taçlandırılmıştır. Hz. Peygamber (sav) yaşadığı bu olağanüstü tecrübeden sonra ümmetine yeniden dönmüş ve onları da namaz ile Yaratıcılarına ruhen yükselmeğe çağırmıştır. Müminler ise her namazda okudukları “Tahiyyat” ile Resululah (sav) in yaşadığı bu hadiseyi tekrar tekrar canlandırır ve Rableri katındaki yüksek mertebelere uzanmak için çırpınırlar adeta. Evet, Mi´raç bir yükseliştir… Kulun Allah nezdinde yükselişi… Kullar bu yükselişi hiç şüphesiz O´nun razı olacağı bir hayat ile gerçekleştirirler. İhlas ile, takva ile, ibadet ve taat ile… Bilhassa namaz ile. Zira namaz müminin Miracıdır. Hadislerle İslam, D.İşl. Bşk.7/22. Buhâri ve Müslim´de yer alan rivayetlere göre olay şöyle olmuştur. Peygamberimiz Mekke´de, evinde iken veya Kâbe´de iken Cebrail (a.s) bazı meleklerle birlikte gelerek Peygambrimizin göğsünü açmışlar, içini zemzem ile yıkadıktan sonra hikmet ve iman ile doldurmuşlardır. Peygamberimizle ilgili göğüs açma (Şerh-i Sadr) denilen olay budur. Ancak bu olay, ne zaman ve nerede o0lmuştur? Bu durum ihtilâflıdır. Bazıları bunun, sütannesi Halime´nin yanında iken çocukluğunda olduğunu söylerken, diğer bazıları ise bir defa çocukluğunda annesi Halime´nin yanında, bir defa da Miraç´tan önce olmak üzere iki defa olduğunu söylerler. Şah Veliyyullah ed-Dehlevi, bu olayı yani göğüs açma olayını manevi bir operasyon olarak değerlendirir ve: “Peygamberimizin ruhunda meleklik ruhunun üstün gelmesi, tabiat özelliklerinin yok olması, tabiatın, kudsiyet aleminin ilhamlarına tabi olması” ile yorumlamaktadır. Bir gün Peygamberimize soruldu: -Ey Allah´ın Resûlü, göğüs açılır mı? -Peygamberimiz: “Evet açılır” buyurdu. -Nasıl olur diye sorduklarında, -Peygamberimiz: “Bir nurdur ki Allah onu mü´minin kalbine atar, o da onunla ferahlanır ve açılır, buyurdu. -Onun alâmetinedir? dediler. -Peygamberimiz: “Aldanma yurdu (dünyadan) uzaklaşmak, ebediyet yurduna (ahirete ) yönelmek ve gelmeden önce ölüm için hazırlanmaktadır.” Buyurdu. (İbn Kesir, Tefsiru´l-Kur´anil-Azîm, c.II, S.174) Peygamberimizin Miraç´tan önce göğsünün açılması, o muazzam olaya bir hazırlık, göreceği olaylar karşısında rahat olmsı ve kendini kaybetmemesi içindir. Daha sonra Cebrâil (a.s) Peygamberimzi “Burak”a bindirerek birlikte kudüs´teki Mescid-i Aksa´ya geldiler. Burak´ı Peygamberimiz şöyle tarif ediyor: “Bu merkepten büyük, katırdan küçük, uzun ve beyaz bir hayvandı. Adımını gözünün görebildiği en son noktaya kadar atardı.” (Buhari, Salât,8) İsrâ süresinde Mirac´ın bu bölümü ile ilgili şöyle buyurulmaktadır: “Kulu Muhammed´i bir gece Mescid´i Haram´dan kendisine bir kısım ayetlerimizi göstermek için çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa´ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir. O, gerçekten işitendir, görendir.” (İsrâ, 1) Peygamberimiz burada yani Mescid-i Aksa´da (Peygamberlerin ruhlarına imam olarak) namaz kılmış ve Bütün peygamber de onunla beraber kılmışlar. Sonra Miraç getirildi. Miraç, asansör gibi yükseğe çıkaran manevi bir araçtır. Buna Cebrail Aleyhisselâm ile beraber bindiler ve göklere çıktılar. Birinci semaya vardıklarında; Cebrail Aleyhisselâm; -Kapıyı açınız dedi. İçerden bir ses; -Kimsin? diye sordu. -Ben Cebrailim, -Yanında kimse var mı? -Evet, Muhammed (s.a.v) var. -Hz. Muhammed Peygamber olarak görevlendirildi mi? Evet gönderildi dedi ve gökyüzünün kapısı açıldı ve böylece Peygamberimiz birinci kat semaya varmış oldu. Orada, sağında ve solunda bir çok gölgeler olan bir adam gördü, bu adam sağına baktıkça gülümsüyor, soluna baktıkça da ağlıyordu. Peygamberimizi görünce: -Merhaba salih peygamber, hoş geldin, iyi oğul, dedi. Peygamberimiz Cebrail Aleyhisselâma kim olduğunu sordu. Cebrail Aleyhisselam da Hz. Adem olduğunu söyledi. Etrafındaki gölgelerde onun soyu idi. Sağındakiler cennetlik olanlar, solundakiler de cehenneme girecek olanlardı. Onun için Hz. Adem sağına baktıkça seviniyor, gülüyordu. Soluna baktıkça da üzülüyor ve ağlıyordu.(Sahih-i Buhari Muhtasar, Tecrid-i Sarih tercemesi ve şerhi, c.2, No.227) Enes (r.a)´den rivayete göre Resûlullah (s.a.v) başka bir hadisi şerifte ise şöyle buyurmuştur: “Miraç gecesinde, bakır tırnakları olan bir kavme uğradım. Bunlarla yüzlerini ve göğüslerini tırmalıyorlardı. -Ey Cebrâil! Bunlar da kim?” diye sordum. -Bunlar, dedi, “İnsanların etlerini yiyenler (gıybetini yapanlar), ırzlarını ve şereflerini payimal edenlerdir.” (Ebu Davud, Edeb, 40) Peygamberimiz Cebrail Aleyhisselâm´ın kılavuzluğunda yoluna devam etti. İkinci semaya vardılar. Orada birinci semada olduğu gibi aynı sorular soruldu ve cevap verildi. Böylece her semada bir peygamberle karşılaştılar. kinci semada Yahya ve İsa, üçüncü semada Yusuf, dördüncü semada İdris, beşinci semada Harun, altıncı semada Musa (a.s) ile karşılaştılar. Karşılaştığı peygamberlerin her biri kendisini selamlamış; hoş geldin Salih peygamber, iyi kardeş dediler. Sonra yedinci göğe geçtik. Ben, orada İbrahim (a.s) ile buluştum. Sırtını Beyt-i Ma´mur´a dayamıştı. Beni selamladı ve “Salih Peygamber ve Salih evlad hoş geldin” dedi. Bunun üzerine bana denildi ki: “İşte senin yerin ve ümmetinin yeri.” Sonra Resulullah,”Gerçekten İbrahim´e insanların en yakını, zamanında ona tabi olanlarla şu Peygamber (Hz. Muhammed) ve ona iman edenlerdir. Allah müminlerin yardımcısıdır.” (Al-i İmran, 68) âyetini tilavet etti ve buyurdu ki: “Sonra Beyt-i Ma´mur´a girdim, içinde namaz kıldım. Ona her gün yetmişbin melek girer, Kıyamete kadar geri de dönmezler. Sonra baktım bir ağaç var ki bir yaprağı bu ümmeti bürür. Bunun kökünde bir kaynak akıyor, iki kola ayrılıyordu. -”Ey Cibril! Bu nedir?” dedim. -O: “Şu rahmet nehri, şu da Allah´ın sana verdiği Kevser´dir” dedi. Bunun üzerine rahmet nehrinde yıkandım, geçmiş ve gelecek günahlarım bağışlandı. Sonra Kevser´in akış istikametini tuttum ve nihayet cennete girdim. Bir de ne bakayım orada hiçbir gözün görmediği, kulağın işitmediği, insan kalbine gelmeyen şeyler var.” Daha sonra, “Sidret´ül-Münteha”ya vardılar. Sidret´ül- Münteha, gökleri, cennetleri kucaklayan ulu varlık ağacıdır. Peygamberlerin ve meleklerin erebildikleri ilmin son noktasıdır. Ondan ilerisine ne bir melek ne bir peygamber geçememiştir. İlerisi Gayb alemidir. Allah´tan başka kimsenin ilmi oraya ulaşamaz. Peygamberimiz Sidret´ül-Münteha´ya varınca Necm süresinde ifade edildiği üzere: “Sidre´yi kaplayan kaplamıştı” (Necm, 16) Yani Sidre´yi bir nur kaplamıştı. Bundan ötesi tarife sığmayan bir âlemdi. Buraya kadar peygamberimize arkadaşlık ve kılavuzluk Cebraik Aleysselâm burada kaldı ve “Bir parmak ucu kadar öteye yaklaşmış olursam yanarım” dedi. Bundan sonra peygamberimiz: “Refref” ile yükselip Allah´ın divanına yaklaştı. (Refref, görmeye engel geniş bir örtü ve perde demektir. Allah´ın divanı hadimlerinden biridir.) Mirac´ın bundan sonraki esrar dolu ulvi sahneleri ise Necm süresinde şöyle ifade edilmektedir. “Bunun üzerine Allah, kuluna vahyini bildirdi. (Gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamamadı. Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacakmısın? Andolsun onu, Sidretü´ül-Münteha´nın yanında önceden bir defa daha görmüştü. Cennetü´l-Me´vâ onun yanındadır. Sire´yi kaplayan kaplamıştı. Gözü kaymadı ve sınırı aşmadı. Andolsun o, Rabbinin en büyük ayetlerinden bir kısmını gördü.” (Necm, 10-18) DEVAMI YARIN |