Çeyrek asrı aşkın bir zamandan beri her yıl 14/21 Nisan günlerinde Kutlu Doğum etkinliklerini izlemekteyiz. Diyanet İşleri Başkanlığı SPOT cümlelerle toplumun ihtiyaç duyduğu İslami konuları gündeme getirerek Peygamberimizin (sav) örnek alınması gereken beşer/insan olma yönünü yansıtmaya çalışmaktadır. Bu seneki konu “KARDEŞLİK VE KARDEŞLİK HUKUKU” idi.

Çeyrek asrı aşkın bir zamandan beri her yıl 14/21 Nisan günlerinde Kutlu Doğum etkinliklerini izlemekteyiz. Diyanet İşleri Başkanlığı SPOT cümlelerle toplumun ihtiyaç duyduğu İslami konuları gündeme getirerek Peygamberimizin (sav) örnek alınması gereken beşer/insan olma yönünü yansıtmaya çalışmaktadır. Bu seneki konu “KARDEŞLİK VE KARDEŞLİK HUKUKU” idi.

Fakat her sosyal olayda olduğu gibi maksadı aşan tavır ve ifadelerle konuyu yozlaştırmada üstümüze yoktur. Kutlu Doğum’la ilgili etkinliklere baktığımızda; “neler anlatıldı diye değil de neler anlatılmadı ki” demek yerinde olacaktır. Diyanet İşleri Başkanlığının bu konudaki samimiyetine örnek olması bakımından Diyanet Aylık Dergi sayı 250’den bazı alıntılar yapalım.

Maksat Hz. Peygamberi (sav) anlatmaksa, O’nu önce kendisinden dinleyelim. Hz.Ömer (ra) mimberde Allah Rasülünün (sa) şöyle dediğini nakleder.

“Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’ya yaptıkları gibi, beni aşırı şekilde övmeyin! Ben ancak Allah’ ın kuluyum. Bana Allah’ın kulu ve Rasülü deyin” Buhari Enbiya) buyurmuştur. Yani “batıl bir övgü ile, bende olmayan şeyleri söyleyerek hakkımda yalan söylemeyin” demektedir.

Kendisine teşehhüdü öğrettiği bir adam “Şehadet ederim ki, Muhammed Allah’ın Rasülü ve kuludur.” deyince, Hz. Peygamber (as) “Ben Rasül olmazdan önce de kul idim,” Şehadet ederim ki, Muhammed O’nun kulu ve Rasülüdür de!” duyurmuştur.

Bir beşer olduğunu hem Kur’an hem de kendisi defaatle açıklamış, önüne davalar getirildiğinde tarafları kendisini yanıltmamaları konusunda özellikle uyarmıştır. (Ebu Davut). Kendisini gereksiz methiyyelerle anılmasını yasaklayan ifadeleri bir hayli yekün tutar.

Fakat günümüz insanları nefislerini tatmin için “sevgi zehirlenmesi” diyebileceğimiz ölçüde Kur’an’ ın Peygamberine haddi aşacak kadar ileri övgü ve yakıştırmalar yapabilmektedirler. (Allah haddi aşanları sevmez. (Araf 55)

Örneğin bir konuşmacı onu, kainatın yaratılış sebebi olarak takdim etme sadedinde, “Muhammed siz bir kainat sadece bizim için değil, yaratıcı içinde anlamsızdır. Kainatın yoktan var oluşuna sebep, Allah’ın Hz. Muhammed’e duyduğu aşktır” gibi tamamen Allah ile Peygamberi eşitleyen ve Kur’an dilinde ŞİRK diye ifade edilen cümleler kurabilmektedir.

Ayrıca Hz.Peygamber’in (as) Adem’den bile daha önce yaratılmış olduğu, Allah’ın nurundan yaratıldığı, bu nurun her doğan peygambere doğumla intikal ettiği, kendisine  “salavat” getirenlerin fazileti ile ilgili tuhaf rivayetler, kırmızı gülün O’nun terinden yaratıldığı, idrar ve diğer vücut atıklarının temiz olduğu, İsra gecesinde diğer peygamberlerin ruhlarına namaz kıldırdığı, duasıyla anne ve babasının diriltilip iman ettikten sonra tekrar öldükleri, Hz.Peygamber’in anne ve babasına ve amcası Ebu Talib’e şefaat edeceği, sık sık anlatılan uzun Ukkaşe kıssası, Azrail’in nasıl geldiği, nasıl kefenleneceği, cenaze nazmının nasıl kılınacağı, kabrine nasıl konulacağı, konularını kızı Fatıma ile konuştuğu, kabrinde diri olduğu gibi sürekli anlatılan rivayetler Hz.Peygamber’in vefatından bir-iki asır sonra ortaya çıkmaya başlayan uydurma haberlerdir.

Bu anlatımlarda ki dini/imani sakıncaları halkımızın bilmemesi mazur görülebilir.

Ancak halkımıza din konusunda rehberlik edecek mevkide bulunan din görevlilerinin mazur görülmesi mümkün değildir.

Cenabı Hakk’ın kendi elçisiyle ilgili Kur’an’daki tanıtımı ve övgüsü sanki yetmezmiş gibi bu tür rivayetlerin anlatılmasında sakınca görmeyenler, hem Allah’a hem de Hz.Peygamber’e iftira etmekte olduklarının farkına varmalıdırlar.