İç sahada oynadığımız futbol ve aldığımız sonuçları söylemeye gerek yok. Ama Düzce maçının da bizim için ne ifade ettiğini hatırlatmaya gerek yok. Bu denli bizim için farklı duygular taşıyan maçta takım üstünde adeta ÖLÜ TOPRAĞI vardı.
Geçen hafta Sarıyer deplasmanında varını yoğunu ortaya koyan ve oynadığı futbolla beğeni kazanan İnegölspor, dost kulüp Sarıyer’i kaderiyle baş başa bırakmıştı. Ama gelip görelim ki taraftarımızın taşlandığı, geçen sezon taraftarımızın alınmadığı, her maçta küfür yediğimiz Düzce’ye ikram ettiğimiz 3 puan ile bana göre rakibin ligde kalmasını sağlama adına büyük avantaj sağladık.
Sahada maçı bizim adımıza isteyen tek kişi Sportif direktör Tuncay Koçin idi. Oynanan isteksiz futbol, onu ve tribünleri deli etti. Ama yapacak bir şey yok. Elden bir şey gelmiyor. 70. dakikadan sonra Bahattin hoca kulübeden çıkmazken, iç sahada oynadığımız Amed, Erzincan, Isparta, Menemen, Sarıyer Soma ve son Denizli maçlarında adeta yapılan yanlış pas tercihlerinde kulübeyi tekmeleyen yardımcı hocalarımızda bu maçta ilahiyat fakülte öğrencileri gibiydi.
Kısaca sahada tek bir oyuncumuz bizimle aynı fikirde değildi. Ferhat’ın, Yusuf Talum’un oyundan neden alındığını anlamadık. Sahada gezinen Furkan maç bitimine kadar nasıl sahada kalır. Samet niye bu kadar sahada kaldı. Kulübede hamle şansımız varken, sahada dökülen oyuncularımıza dokunulmadı. Rakibin savunma arkasına attığı tüm toplar tehlikeli oldu. Düşme adayı rakip İnegöl’de farkı kaçırdı. Bize resmen deplasman yaşattı.
Bu maçta seyirci tribünü doldurur baskıyla maç alırız ihtimali masadayken, sanki Uşak takımıyla oynuyormuş havasına büründük. Taraftar rakibe bana göre tam manasıyla baskı oluşturmadı. Kısaca zaten hayal olan play-off şimdi tamamen masala döndü.
Almamız gereken maçta sahada dökülerek kaybettik ve bütün bu duruma karşın bu maçın analiziyle ilgili ise şunu atlamayalım; lafın tamamı deliye söylenir…