Ramazan ayına mahsus ibadetlerimizin başında Oruç gelir. İslâm’ın beş temel esasından Hz. Peygamber (s.av) Medine döneminde, kurtuluş için herkesin sadaka vermekle mükellef olduğunu bildiriyordu. Burada insanın aklı-na şöyle bir soru gelebilir. Herkes alacak yerine verecek, o halde kim alacak? Bu sorunun cevabı şudur: Herkes kendinde olandan verecek, herkes kendinde olmayandan alacak. Böylece sonuçta sevgi ve daya-nışma toplumu inşa edilmiş olacaktır. Ramazan ayı, başta zekât, sadaka ve fitre olmak üzere müminler arasında mali bakımdan yardımlaşmanın zirveye ulaştığı zaman dilimidir. Hz. Peygamberimiz (s.a.v), “Her müslümana sadaka gereklidir” buyurdu. Orada bulunanlar; “Ey Allah’ın elçisi bulamayan ne yapsın” dediler. “El emeği ile çalışır, hem kendisine faydası olur, hem de tasaddukta bulunur” buyurdu. “Bunu da bulamazsa?” dediler. “O halde iyi olanı yaşar, kötülükten uzak durur, bu da onun sadakası olur” (Riyâz’üs-Salihin, c.1,s.127; Buhari,1445; Müslim, 1008) buyurdu. Oruç, kişinin Allah’ı görürcesine ibadet etme (ihsan) mertebesine ulaşmasına vesile olur. Çünkü riyanın en az karışabileceği ibadet oruçtur. Bir kudsi hadis-i şerifte ifade olunduğu üzere, bu yönüne ilişkin olarak Yüce Allah (c.c) şöyle buyurur: “Ademoğlunun her amelinin karşılığı kat kat verilir. Bir iyiliği on katından yedi yüz katına kadar mükafatlandırılır. Yalnız oruç hariç, O benim içindir ve onun mükafatını ben veririm. Çünkü o, yemesini, içmesini ve nefsani arzu- larını sırf benim için terk ediyor.” (Buhari, Savm, 3) Oruç tutan kişi-nin, günah işlemekten, başkalarına hile ve haksızlık yapmaktan da sakınması gerekmektedir. Nitekim Peygamberimz (s.a.v): “Kim yalan söylemeyi ve yalanla iş yapmayı bırakmazsa, Allah Teâlâ, o kimsenin yemesini, içmesi-ni bırakmasına (yani oruç tutmasına) değer vermez.” buyurmuştur. (Buhari, Savm, 8) Oruç tutan kişinin, günah işlemekten, başkalarına hi-le ve haksızlık yapmaktan sakınması gerekmektedir. “Oruç tutan öy-le insanlar var ki, ellerine açlık ve susuzluktan başka bir şey geç mez.” (İbn Mace, Sıyam, 21) buyurmuştur. Bu nedenle; Oruç, sadece yemeyi içmeyi bırakmak değil, aynı zamanda kötülüklerden de uzaklaşmaktır. Midemiz, yiyecek ve içeceklerden uzak kaldığı gibi, dilimiz yalandan, ellerimiz haram işlerden, gözlerimiz harama bakmaktan, kulaklarımız yalan ve dedikodu dinlemekten, ayaklarımız kötü işler peşinde koşmaktan uzaklaşarak oruçtan nasibini almalıdır. Oruçludan beklenen de zaten budur. Oruç tutan bir Müslüman çeşitli yemeklerle donatılmış sofranın başında helâl olan nimetlere elini sürmez, sabırla iftar vaktini bekler. Allah’ın emri karşısındaki bu teslimiyet ulvî bir manzaradır. Orucun müs- lümana kazandırdığı bu irade terbiyesi, insanı nefsani arzuların esaretinden kurtarıp adeta melekleştiren bir eğitimdir. Şimdi insafla bir düşünelim: Helâl olan şeylere bile elini sürmeyen oruçlu, nasıl olur da harama el uzatabilir. Vücudunun ihtiyacı olan faydalı yiyecek ve içecekleri istediği zaman bırakabilen bir mü’min, nasıl olur da zararlı yiyecek ve içecekleri kullanmaktan vazgeçmez. Halbuki oruç bize, belirli bir süre helâl olan şeylerden uzaklaşmakla haramlardan sakınmayı öğretmektedir. Oruç, hayatı disipline sokar ve oruçlu kimseye zamanın önemini tanıtır. Dolayısıyla oruç tutan kişi, zamanı en iyi şekilde değerlendirme-sini öğrenir. Orucun sağlık açısından da pek çok yararları olduğu uzman hekimler tarafından ifade edilmektedir. Bir yıl boyunca çalışan vücut makinası adeta Ramazan ayında dinlenmeye alınmış gibi olur. Oruç, özellikle mide ve sindirim organlarının dinlenmesi için verilmiş iyi bir mola niteliğindedir. Oruç, nimetlerin kadrini öğretir. İnsan eriştiği nimetlerin kadrini öğrenir. İnsan eriştiği nimetlerin kadrini kıymetini ancak bu nimetler elden çıktıktan sonra anlar, ama iş işten geçtiği için bir yararı olmaz. Oruç, insanı belli bir süre de olsa nimetlerden uzaklaştır ve nimetlerin kadrini öğretir. Oruç büyük bir sabır ve fedakârlık sonucu yerine getirilen bir ibadet olduğu için, karşılığı da ona göre kat kat fazlasıyla verilecektir. Hat-ta oruçlular kendileri için özel olarak ayrılan, “Reyyan” kapısından cennete girecekleri Peygamberimiz tarafından bildirilmiştir. (Buhari, Savm, 9; Müslim, Sıyam, 30) Oruçlu, Allah’ına kavuşup mutluluğun zirvesine çıktığı gün en büyük sevinci tadacaktır. Nitekim Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: Oruçlunu iki sevinci vardır: Biri iftar etti-ği vakit, diğeri de Allah’a kavuştuğu vakittir.” (Müslim,Sıyam,48)