Manevi güzelliklerle dolu olan Ramazan ayına bir kez daha kavuşmuş bulunmaktayız. Bu nedenle bu ak-şam ilk teravih namazını kılmış, bu gece ilk sahur yemeğine kalkmış ve yarın da ilk orucumuzu tutmuş olacağız. Ramazan ayı Mü’minler için bir rahmet ve mağfiret mevsimidir. Bu kıymetli zaman dilimini ibadet ve iyiliklerle değerlendiren Mü’min ebedi mutluluğun kapısını açar. Cehennemden kurtuluş beratını alarak zaman ve mekan cennetine doğru yol alır. Bir Hadis-i Şerifte şöyle buyurulmaktadır: “Ramazan ayı gelince, cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulurlar.” (Buhari, Savm, 5, 227). Bu Hadis-i Şerif bize gösteriyor ki; Ramazan ayında iyi işler yapıp kötülüklerden sakınan Mü’minlere cennetin kapılar açılır, cehennemin kapıları kapanır. Oruç sayesinde nefsine hâkim olup şey- tana uymadığı için de, şeytanın eli kolu bağlanmış ve etkisiz hale gelmiş olur. Aksi halde şeytanlar Ramazan ayında bile insanları hak yoldan saptırmaya devam ederler. Ramazan, Allah’ın rızasını kazanma zamanıdır. Ramazan’ın her öğesi böyle bir kazancı sağlayıcı mahiyettedir. Oruçlar, beş vakit namazlar, teravihler, dualar, zikir ve tesbihler, iftarlar, sahurlar, fitreler, sada-kalar hepsi de birer sevap makinesi gibi işlerler ve uygulayıcılarını ebedî nimet ve mutluluklara eriştirirler. Mü’min, niyetli bir Ramazan yaşamaya kararlı olmalıdır. Burada oruç tutmak için gerekli olan niyetten söz etmiyoruz. Merkezi Allah rızası olan bir niyeti kast ediyoruz. Hz. Peygamber (s.a.v), “Ameller niyetlere göre değerlendirilir. Herkese niyet ettiği şey vardır” buyurmaktadır. (Buhâri, Bed’ül- Vahy, 1,I,2; Müslim, İmare, 155,II, 1516) o halde amelin gerçek değeri amel edenin niyetinde gizlidir. Bu nedenle Mü’minin niyeti amelinden hayırlıdır. (Kenzu’l-Ummal, Beyrut 1985,III, 419-425). İnsanlar, niyetlerini her zaman “Allah için olma” ya odaklayabilseler, hesapsız sevap kazanırlar. Niyet, sahte ile gerçeği birbirinden ayıran mihenktir. İnsanın değeri gönlündeki niyetinde gizlidir. Yani niyet insanın asli değeridir. İnsan, Allah için yaptığı mubah olan işler-den yani normalde sevabı da günahı da olmayan gündelik meşgalelerden bile sevap alabilir. Örneğin niyeti namaz kılmak olan bir Mü’minin camiye giderken attı-ğı her adım kendisi için sevaptır. Diğer bir ifade ile in-san sevaplara ancak iman, arzu ve niyetle sahip olabi- lir. Niyetle azlar çok, çoklar ise sonsuz olur. Allah’ın sonsuz nimetlerine karşı sadece amelle değil asıl niyetlerimizi amellerimize has kılarak şükredilmelidir. Belirtmeye çalıştığımız bu şuur, hayatın bütün olgu- larında ve özellikle de Ramazan ayında bize hakim olmalıdır. Hz. Peygamber (s.a.v); “Niyet ederek ve ecri-ni Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutan ki- şinin geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhari, Savm, 6, II, 228) müjdesini vermektedir. Bu müjde ancak niyet ile gerçekleşir. Oruçlu kimse oruca niyet ettiği gibi bu oruçla Allah’ın rızasını, rahmet ve mağfiretini de dilemelidir. O halde Ramazan’da niyetlerimizi sağlam tutmalıyız ki âdetlerimiz ibadetlere dönüşsün. Ziyafetlerimiz ve ziyaretlerimiz ibadet olsun. Dolayısıyla Allah için almalı, Allah için vermeli, Allah için ikram etmeli, Allah için okumalı, Allah için kılmalı…Kısaca her şeyde Allah rızası gözetilmelidir. Mahşerde insanların pişmanlık duyacağı hususlardan birisi de niyetsiz, ihlas ve samimiyetten uzak yaşamak olacaktır. Bütün bir hayatı ibade- te çevirmek mümkün iken, bu fırsatı kaçırmak büyük bir zarardır. Allah’ın emir ve yasaklarını yerine getiremeyişimizin arasında kolay hayırları bile kaçırmış oldu-ğumuza pişman olacağız ve keşke diyeceğiz. Öyleyse bu duruma düşmemek için şimdiden dünya hayatımızı hakkıyla değerlendirmeye çalışalım. Tabii ki bu hususların başında öncelikle bilgi imanlaştırmak gelir. Bilgi başka, iman başka, bilgiyi imanlaştırmak ise bambaşkadır. Doğru bilgilere inanmamız gerekir. Çok bilmek, çok okumak kâmil bir iman için yeterli bir alt yapı değil-dir. Esas olan kişinin bildiklerine inanmasıdır. Çünkü insan bilgisi ölçüsünde değil, inancı ölçüsünde amel eder. İnsan bildiklerini değil, inandıklarını yaşar. Diğer bir ifadeyle kafasındakini değil, kalbindekini yapar. Bizler kafamızdaki dini bilgileri kalbimize indirebilirsek, ancak o zaman onları yaşayabiliriz. İşte bilginin imanlaşması bu demektir. Bu gün salt bilgiden ziyade kuvvetli imana ihtiyacımız vardır. Şeytanların zincire vurulduğu Ramazan ayında her mümin sahip olduğu İslâmî ve doğru bilgileri kalbine indirip onları hayata geçirmelidir. Ramazan ayı bunun için büyük bir fırsattır. Müminlere bir ikram olarak sunulan Ramazan ayı; oruç, teravih, fitre, zekât, mukabele, tevbe, dua, zikir, arınma, sosyal yardımlaşma ve dayanışma ayıdır. Ramazanda orucu bozacak maddî şeylerden kaçınmak ne kadar önemli ise, onun manasını bozan, sevabını götüren İslâm adabına aykırı davranışlardan sakınmak da önemlidir. Dikkat çeken bu davranışlardan bazıları şunlardır: Son yıllarda açıktan oruç yiyenler ile açık mekanla-rın sayısında bir artış olduğu görülmektedir. Mazeretleri nedeniyle oruç tutamayan hastalar ve yolcular için hastane kafeteryaları, terminal kafetaryası ve lokantalarının açık bulundurulması bir nebze olsun normal karşılabilir ancak çarşı içerisinde cadde üzerinde bu tür bazı mekanlarda hiç perde çekme ihtiyacı bile duyulmadan aşikar yemek ve çay servislerinin yapılması gelecek adına kaygı vericidir. Doğrusu çok yakın zamana kadar açık kahve ve lokanta bulmak neredeyse hiç mümkün değildi. Hastalıkları nedeniyle oruç tutmayanların sayısında da büyük artış bulunmaktadır. An-cak bir çok kişi hasta olduğunda oruç tutup tutmamak kararını maalesef kendisi vermeye çalışıyor. Bu durum kişiyi sorumluluktan kurtarmayabilir. Çünkü bu kararı doktorun vermesi gerekmektedir. Halk arasında ve özellikle tarım işleriyle uğraşanlar arasında oluşan yaygın bir görüşte şudur. Sıcak ve uzun günlerde oruç tutmak yerine kışın, kısa günlerde, işlerin olmadığı bir zamanda keyfe keder oruç tutarım anlayışına sahip olmak. Bu anlayışın hiçbir dini geçerliliği yoktur. Şunu unutmayalım ki Ramazanda tutulan bir günlük orucun sevabını diğer günlerde tutmakla elde etmek mümkün değildir. Maalesef bu yaygın ve yanlış anlayış sebebiyle bir çok oruç tutmayan insan bulunmaktadır. Teravih namazı, Hz. Ömer (r.a) zamanından beri tüm camilerde cemaatle yirmi rekat olarak kılınmaktadır. Bu şekilde de kılınmaya devam edilecektir. Ancak yine geçtiğimiz yıllarda cami dışı mekanlarda teravih namazının sekiz rekat olarak kılındığı da bilinmektedir. Bu anlayış doğru bir davranış değildir. Bu durum sadece mazeretleri sebebiyle camide cemaatle namaz kılamayanlar, yolcular yada zorunlu mazeretleri olanlar için geçerli olabilir. Bu hususta keyfilik yoktur. Çünkü Peygamberimizin uygulamalarında sekiz rekat teravih kıldığını söyleyenler yine Peygamberimizin otuz altı re-kat teravih namazı kıldığını da göz ardı etmektedirler. Bununla birlikte şunu da ifade etmek gerekir ki, teravih namazı nafile bir ibadet olduğundan, farz gibi telakki edilmesi de doğru değildir. Bu nedenle, yorgunluk, meşguliyet ve benzeri sebeplerle, teravih namazının evde kendi başına 8, 10, 12, 14, 16 veya 18 rekat kılınması halinde de sünnet yerine getirilmiş olur. Ancak cemaate iştirak ederek cemaat sevabını kazanmaya çalışmak daha faziletlidir. Bu duruma göre teravih namazını yorgunluk ve meşguliyet gibi mazeretlerle kendi başımıza kıldığımızda en az 8 rekat olarak kılmak sünnete aykırı değildir. Cemaat halinde 8 rekat olarak kılmak ise sünnete aykırıdır. Bu sebeple teravih namazı, cemaat halinde kılındığında camide, evde yada başka farklı mekanlarda bile olsa 20 rekat olarak kılınması gerekmektir. Bu nedenle Hz. Ömer (r.a) zamanında bu dağınık duruma son verilmiştir. İnegöl Belediyemizin tertip etmiş olduğu sosyal ve kültürel etkinlikler arasında Ramazan sokağı etkinlikleri vardır. Bu etkinlikler arasında oyunlar, eğlenceler ve tasavvuf konserleri bulunmaktadır. Bu etkinlikler halkımız tarafından da takdir edilmektedir. Hatta Belediyemizin imamlardan oluşan güzel bir tasavvuf ilahi ko- rosu da bulunmaktadır. Ancak bu etkinliklerin saatinin teravih namazı saatiyle aynı saatlerde olması birçok insanın bu konserlerden istifade etmesine engel olmuştur. Bu konserlere ve etkinliklere katılanlar ise camide cemaatle teravih namazı kılmaktan ve yirmi beş yada yirmi yedi derecelik fazla sevap kazanmaktan mahrum kalmalarına sebep olmaktadır.. Bu nedenle Ramazan sokağı etkinliklerini tertip eden yetkililerin bu hususa dikkat etmeleri daha çok insanımızın bu etkinliklerden faydalanmasına sebep olacaktır. Çünkü teravih namazına devam eden vatandaşlarımız bu konuda gerçekten muzdarip olmaktadırlar. Öyleyse, her türlü hayrı, rahmeti, bereketi ve daha nice güzellikleri bünyesinde barındıran Ramazan ayını gereği gibi değerlendirelim. Oruçlarımız Allah’ın emrine uygun olarak her türlü haram ve kötü davranışlardan sakınarak, bütün uzuvlarımızla tutalım. Tuttuğu- muz oruca zarar verici her türlü olumsuz söz, fiil ve davranışlardan uzak duralım. Bu ayı fırsat bilip kendimizi gelecek yıllara ve ahiret hayatına manen hazırlayalım. Belki bir sene sonra ki Ramazan ayına yetişe- meyebiliriz. Bunun idraki içinde olalım. Bu duygularla Rabbim şimdiden mübarek Ramazan ayını hakkımızda hayırlara vesile etsin ve bu ayda yapacağımız tüm ibadetlerimizi, tevbelerimizi ve dualarımızı kabul etsin.