Sadakanın kabul edilmesi için bazı şartlar vardır. Bu şartlara riayet edilmesi gerekir.
1-Riyadan uzak olmak:
Yani gösterişten son derece kaçınmak ve fakiri minnet altında bırakarak vermemektir. Verilen sadaka samimiyet ve ihlasla ”Allah´ın rızasını kazanmak için” verilmelidir.Verilen sadakaları başa kakmamak gerekir.Mesela;”Sana yardım yapmadım mı,seni zengin etmedim mi,sana iyilikler yaptım..”gibi sözlerde bulunmak hoş değildir.Hatta bu hareket haramdır ve asla doğru değildir.
Bakınız bu hususta Yüce Rabbimiz ne buyuruyor:”Ey iman edenler!Allah´a ve ahiret gününe inanmadığı halde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın..” (Bakara,264) Verdiği sadakaları başa kakmayanların durumu ile ilgili olarak da Yüce Rabbimiz şu ayetlerde şöyle buyurmaktadır. ”Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadılarının peşinden bunları başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rab´leri katında mükafatları vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeceklerdir de.” (Bakara, 262) Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden gönül kırma gelen sadakadan daha hayırlıdır. Allah, her bakımdan zengindir, halimdir. (hemen cezalandırmaz, mühlet verir) (Bakara,263) Çünkü her türlü riya, minnet, başa kakma ve eza, kafir ve munafıkların özelliklerindendir.Mü´min bir kinse bunlardan kesinlikle kaçınmalıdır.Mü´min riyakarlık yapamaz,yaptığı hayrı başa kakamaz,yardım yaptığı insanların izzeti nefsi ile oynayamaz.Mü2min yaptığını Allah için yapar ve sonra da yaptığını unutur.
2-Sadakayı en sevilen maldan vermek:
Sadakanın makbul olmasının ikinci bir şartı da budur.Sevilmeyen, çürümüş, kokmuş, işe yaramaz şeylerden sadaka vermek doğru değildir.Yüce Rabbimiz Al-i İmran süresinin 92.ci ayetinde şöyle buyurmaktadır.”Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça iyiliğe erişemezsiniz.Her ne harcarsanız Allah onu bilir.” Yüce Allah (cc) kafirleri ve munafıkları Nahl süresinin 62.ci ayeti ile zemmetmiştir. ”Hoşlarına gitmeyen şeyleri Allah´a isnat ederler.En güzel sonun kendilerinin olduğunu anlatan dilleri de yalanın örneğini veriyor.Hiç şüphesiz onlar için sadece ateş vardır ve onlar (ateşe) terkolunacaklardır.”
3-Sadakayı helal maldan vermek:
Haram maldan sadaka verilmez ve sevap beklenmez.Fakire haram kazanç ve maldan sadaka verip,ondan dua beklemesi haramdır.Çünkü böyle kimse haramdan verdiği şeyden sevap istemektedir ki, haramı helal saymış olmaktadır.Bu da kişiyi küfre götürür ve imandan çıkmasına sebep olur.Fakir kendisine verilenin haram olduğunu biliyorsa almamalıdır.Bu çeşit haram kazanç ve maldan sadaka verilmediği gibi, bu çeşit mallarla mescid de yapılmaz. Bu tür para ,kazanç ve mal elden çıkarılırken sevap beklemeden, öylesine karşılık beklemeden verilebilir.Fakire sadaka verirken neden helal kazançtan değil de haram olan kazançtan sadaka vermeye kalktığını kişinin kendisin çok iyi değerlendirmesi gerekir.Bilhassa, bir kimse haram olan kazancı helal kabul ederse dinden ve imandan uzaklaşır.Allah bizi bu afetten korusun.
4-Sadakayı gizli vermek:
Mü´minler sadakalarını verirken hem Allah´ın rızasını kazanmak için vermeli, hem de gizli vermelidir. Sadaka verdiği insanı, rencide etmekten son derece kaçınmalıdır. Bu hususta Yüce Rabbimiz Bakara süresinin 271.ci ayetinde şöyle buyurmaktadır: ”Sadakalarınızı açıktan verirseniz ne güzel! Fakat gizleyerek fakirlere verirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır ve günahlarnızın bir kısmına kefaret olur. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” Sadaka veren gizli vermekle amellerin gizlenmesine yardımcı olur. Şüphesiz gizli vermek açıktan vermekten kat kat üstündür. Peygaberimiz (sav) bu konuda: “Gizli sadaka Allah´ın gazabını söndürür. Sıla-i Rahim ömrü artırır. İyilik yapmak insanı kötü akibetten korur.” buyurmaktadır.(Ramuzul-Ehadis,shf:307,hadis no:4) Başka bir hadis-i şerifte de “Hastalarınızı sadaka ile tedavi edin.Mallarınızı zekat ile koruyun.Zira onlar sizden kötülükleri ve hastalıkları defeder.” buyurmaktadır.(Ramuzu´l-Ehadis,shf:283,hadis no:1) Fakire açıktan sadaka verilmesi onun haysiyet ve şerefini zedeleyebilir.Muhtaç olduğunun ortaya çıkması, aşırı hayasından dolayı bir çok kişinin zengin saydığı o halden çıkmasına sebep olur.Ancak zekat ve fitre gibi farz ve vacip olan borçların; fakirin onurunu zedelemeden aşikar ödenmesi, ödeyenin zan altında kalmaması için uygun bir davranıştır.
Netice olarak; Sadaka verecek kimsenin acele etmesi, geciktirmemesi gerekir. Bu hususta Sevgili Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmaktadır. “Sadaka vermede acele edin. Çünkü bela sadakanın önüne geçemez.” buyurmaktadır.(Keşfü´l Hafa,C:1,Shf:329,H.no:876) Burada sadaka ile belanın yarış yaptığını, sadakanın ise belanın önüne geçtiğini görmekteyiz. Yine Peygamberimiz (sav):”Yarım hurma ile de olsa kendinizi ateşten koruyun.” buyurmaktadır.(K.Sitte, C:10,shf:34) Mü´minler sadaka verecekler, ama malının tamamını verip de başkasına muhtaç duruma düşmeyeceklerdir. Cimrilik nasıl ki doğru değilse malın tamamını da dağıtmak doğru değildir.Hem hayır ve hasenatta bulunacağız, hem de ihtiyaçlarımızı karşılayacağız.Doğru olanda budur.Yüce Rabbimiz bu hususta Furkan süresinin 67.ci ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Onlar ki, harcadıkları vakit ne israf ederler nede sıkılık yaparlar.(harcamaları), ikisi arası ortalama olur.” Mü´minler için mal ve serveti helal yoldan kazanarak yine helal yolda, hayır yollarında harcamak ve vakıf eserler bırakmak önemli bir kulluk görevidir. Sevgili Peygamberimiz (sav) bir hadis-i şerifte:“İnsanoğlu öldüğünde üç şey hariç,amel defteri kapanır.Bu üç şey: Sadaka-i cariye, faydalanılan ilim ve kendisine hayır dua eden salih bir evlat” sözleriyle bizleri hayra davet ve teşvik etmiştir.Dolayısıyla yol, köprü, çeşme, yoksullar için aş evi, hastane ve okul gibi hayır kuruluşları birer sadaka-i cariyedir.İnsanlar bu gibi yerlerden yararlandığı sürece, bunları yaptıranlar, yapılmasına sebep olanlar, yol gösterenler ve destek olanlar, hem hayatta iken hem de vefatlarından sonra sevap kazanmaya devam ederler.İslam coğrafyasının dört bir yanını süsleyen vakıf eserler işte bu yüksek inancın ve sevap kazanma arzusunun ürünüdür. Bu nedenle Müslümanlar, İslam tarihinde muhteşem bir hayır toplumu ve vakıf medeniyeti inşa etmişlerdir.